Avrupa âdetidir tâtil, Müslüman tâtil yapmaz
Tâtil, sürdürülen bir işi, bir faaliyeti belli bir süre durdurmak veya ara vermek mânasına gelir. Müslüman kültüründe hastalık dışında, iştigal edilen işlerden geri kalmak ve tehir etmek mânasında “tâtil” diye bir mefhum yok.
Osmanlı’nın son döneminde kullanılan “tâtil-i eşgal” ifadesi, istenilen ücret ve hakların verilmesi için iş bırakma eylemi olarak adlandırılıyordu. Bize ait olmayan birçok âdet gibi tâtil âdetinin Batılılaşma yoluyla girdiği malûm. Batı insanı tâtili “özel hayat” olarak sayar. Müslümanların seküler mâna taşıyan “özel hayat” ı olmaz.
Bu mânada tâtil lâdinîdir, yozlaştırır, millî yaşayış ve ölçülerden taviz vermektir. Dinî, fikrî ve edebî vazifelerden terkip olan faaliyetlerin bir kısmını bile tâtil etmek geleneğine sahip değiliz. Hastalık ve yaşlılık gibi sebeplerden dolayı istirahat vardır.
“MODERN İNSANIN İŞİDİR TÂTİL”
Ali Yurtgezen hocaya göre, tâtilde huzur aranmaz. insan kendini tâtil edemez. Tâtil, modern anlayışın belirlediği bir hayat tarzıdır. Fâniliğini unutan, rızâya yabancılaşan, mânevî ve toplum mes’uliyetlerinden kaçan, problemlerin üzerini örten, modern insanın işidir tâtil… Hayatı birbiriyle irtibatsız kompartımanlara ayıran ve insanı “makine” olarak gören modern anlayışın ihtiyaç saydığı tâtil, sanayi inkılâbından sonra Batı’da ortaya çıkan bir kavram. Müslümanlar olarak bizim tâtile değil, ‘şerh-i sadr’ ihsanına ihtiyacımız var. Bunun için Fatiha’daki “ihdina” niyazına… Tâtile çıkmak gafletine düşen bir kısım Müslümanlar onun “Tâtilde huzura aramak” yazısını okuyup tâtil yapma ayıbına düşmemeli:
“…Zannedildiği gibi bir dinlenme metodu değil. Mânasını kaybetmiş bir hayatı sorgulama… korkusunun, yâni bir trajedinin bastırılması çabasıdır. İnsanların akletmesini geçici bir süre de olsa engelleyen bir çeşit uyuşturucu sanki. İslâm’da elbette bu mânada bir tâtil yok… ama ‘istirahat’ var… Cuma dahi tâtil değil, bayramdır. Cuma günlerinin tâtil edilmesi, Batı’ya yöneldikten sonradır. Arapça bir kelime olan ‘tâtil’in lügatteki mânalarını dikkate alanlar, bu kavramın insan için kullanıldığında bir tezyifi ifade ettiğini görür. Tâtil, ‘işsiz kalmak, iş görmekten mahrum olmak’ mânasına ‘a-ta-le’ fiilinden türemedir. ‘Kullanılmayan, faydalanılamayan, çalışmaz halde olan’ karşılığı ‘âtıl’ ile ‘tembellik’ demek olan ‘atâlet de aynı kökten gelir. Artık işe yaramadığı için terk edilen nesneler ‘muattal’dır.”
Anlaşıldığı üzere, tâtil yapanın sıfatı olan “muattal” hiç de itibarlı bir sıfat değil. Demek ki tâtil avamın fiillerindendir.
Buna rağmen değerlerine karşı dikkatsiz bir kısım Müslümanlar tâtilden hiç de taviz vermiyor, enerjilerinin, vakitlerinin çoğunu tâtil yapmakla tüketiyorlar.
Kafalarında daima bir tâtil hesabı var. Müdâvimi oldukları edebî ve fikrî mekânlara uğramaktan geri kalmak istemezler. Dost sohbetlerinden gıdalanmayı arzu ederler, fakat akılları hep tâtildedir.
ÂLİM VE ÜDEBA İÇİN TÂTİL YÜZ KIZARTICI FİİLDİR
Bu eksik oluştandır ki fikir ve gönül sohbetlerinde köseğisini atmış bir derviş gibi “hâl” üzere oturamazlar. Dahası futbol maçlarını takipten, yazın bağ evlerine, tâtillere gitmekten asla vazgeçmezler. Hem fikir adamı, âlim ve derviş olmak isterler, hem de hayatın türlü konforundan ve velvelesinden kopamazlar.
İnsan hem ilmî, fikrî ve edebî bir dâvanın adamı olacak, hem de tâtilden vazgeçmeyen, senede birkaç defa yazlığa, denize giderek semiren bir Müslüman olacak. Bu hâller, ilmî, fikrî ve edebî mesuliyeti haiz olanlar için yüz kızartıcı hâllerdendir.
Tâtilsizlik, yâni ulvî sancılar içinde olmak, âlim ve fikir ehlinin her an yaşadığı bir hâldir. Tâtilin, rahatlığın, eyyamcılığın ruhu ve fikri yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.