Manzara-i Umumiye
Gerçek İslam medreseleri ve gerçek tasavvuf tekkeleri kapatıldıktan sonra halkın büyük kısmı başı boş kaldı cahillik yaygın ve yoğun hale geldi.
Medreselerin ve tekkelerin yerine başka kurumlar getirilemezdi, nitekim getirilemedi.
Medresesiz Diyanet ne yapabilirdi ki...
İmam-Hatip okulları ve İlahiyat fakülteleri boşluğu dolduramadı.
Gerçek Müslümanlık elden gitti, yerini büyük ölçüde sosyolojik Müslümanlık aldı.
Küfrün asıl amacı İslam’ı bitirmek kökünden kazımak idi. Bunu yapamayınca dini tahrife yeltendiler, nice reformlar yaptılar.
Gayeleri Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığını kaldırıp; yerine Şeriatsız, fıkıhsız, müeyyidesiz light ve ılımlı bir İslam getirmekti.
Tağutî güçler musalli (beş vakit namaz kılan) Müslüman istemiyordu, musallâ (ölünce tabutu camie getirilen) Müslüman istiyordu. Bunda başarılı oldular, namaz kılanların oranı yüzde ona, belki daha altına düştü.
12 Eylül darbecisi Atatürk’e tapan Kenan Paşanın okullara koydurttuğu mecburî din dersleri tam bir aldatmaca idi.
Diyanet’in, az buçuk hizmet eden bir Cep İlmihali vardı. Onu da, AB standartlarına uymadığı bahanesiyle yayından kaldırdılar.
Müslümanları, birbirinden kopuk bin parçaya ayırdılar.
Ümmet birliğini berhava ettiler.
Mü’minleri birbirine düşman ettiler.
Bazı tarikatların, cemaatlerin, sivil toplum kuruluşlarının içine casus, ajan, provokatör, manipülatör doldurdular.
İşlerine gelmeyen âlim ve muhlis Ehl-i Sünnet hocalarını camilerde sabah namazlarında şehit ettirdiler.
İslam’ı temellerinden yıkmak için onlarca çeşit İslamcılık fırkası türettiler.
Herkes eline bir Kur’an tercümesi alsın, dinini kendi kendine öğrensin, kendi heva ve re’yi ile yorum yapsın dediler ve korkunç bir anarşi ve kaos meydana getirdiler.
Elifi görse mertek sanacak nice echel müctehid kesildi.
Din konusunda söz ayağa düştü.
Ciddî dinî konular magazinleştirildi.
Nice din sömürücüsü alçak ve rezil peydahlandı.
Din ticaretiyle muazzam servetler elde edildi.
Bazı sapık cemaatler yıllarca teşvik edildi, dine tamamen aykırı görüşler revaç buldu.
Din hizmetleri bahanesiyle Müslümanlardan, yekûn olarak yüz milyarlarca dolar toplandı, bu paraların büyük kısmı ziyan edildi.
Cahil halk arasında hoparlör, cami kalorifer ve kliması, cami halısı, cami tuvaleti fetişizmi geliştirildi.
Cami imamlığı, parayla namaz kıldırma memurluğu haline getirildi. (İhlâslı, âlim, fakih, icazetli gerçek imamları tenzih ederim.)
Dinî bir kuruluşa on binlerce feminist tayin edildi.
Kemalist ilahiyatçılar, ilahî İslam dinî ile, M. Kemal’in ölümünden sonra Dönmeler tarafından fabrike edilmiş Kemalizm ideolojisini bağdaştırmak için bin türlü hokkabazlık yaptı.
Birileri, Kur’an’ın üç yüz küsur kesin ayeti tarihseldir, bugün geçerli değildir diyen zındığı İmam ilan etti.
Allah gerçek bir Janus’tur diyerek, noksan sıfatlardan münezzeh Cenab-ı Hakkı iki çehreli bir Roma putuna benzeten zındığı büyük mücahit ilan ettiler ve kitaplarını Diyanet kitapevlerinde sattılar.
Camilere başı örtülü kadın ajanlar soktular, eşitlik istiyoruz, namazda erkeklerle birlikte ön safta birlikte ibadet edeceğiz diye ciyak ciyak bağırttılar.
Kimisi Sünneti bütünüyle inkâr etti, kimisi nice sahih hadisi inkâr etti.
Buharî ve Müslim’de bile mevzu hadis vardır diyecek kadar cür’et ve cesaret sahibi oldular.
Camilerde kadınlara ait bölümlerin kafeslerini kırdılar, perdelerini kaldırttılar.
Müslümanları aldatan, İranlı olduğu halde Afgan, Şiî olduğu halde Sünnî görünen taqiyyeci bulaşık şaibeli Farmasonu İmam edindiler.
Bütün bu habasetler ve suikastlar neticesinde Müslümanların büyük kısmı eğitimsiz, nasihatsiz, cahil kaldı.
Osmanlının ilk okullarda okutup bellettiği ilmihal kültürü elden gitti.
Dinin içi boşaldı.
Tasavvufun içi boşaldı.
İrtidat yaygın hale geldi.
Birtakım azgın kadınlar meydanlarda, “Canımızın istediği gibi sevişiriz, cenabet gezeriz” diye mitingler yürüyüşler yaptılar, bir elleri yağda bir elleri balda olan sahte dindarların kılı bile kıpırdamadı.
Önce Şeriat elinden gitti, sonra din, şimdi iman elden gidiyor, birtakım münafıkların umurunda mı?
Diyanet turistik ajans gibi hac ve umre seyahati tertipliyor, ticaret yapıyor, büyük paralar kazanıyor.
O biçim mankenler, çapkın futbolcular âlâyişli ihtişamlı umreler yapıyor. Kâbe’ye yukarıdan bakıyor.
Dinin içi boşaltılıyor ama din ticareti, din sömürüsü gırla gidiyor.
Kitapla, Sünnetle, Şeriatla kötü görülmüş, zemmedilmiş bütün günahlar, azgınlıklar, beyinsizlikler, fısk ve fücurlar, isyanlar tuğyanlar ülkeyi ve toplum sarmış vaziyette. Sahte dindarlar keyiflerine bakıyor.
Sözü fazla uzatmayayım, bir dostumun yıllarca önce gördüğü bir rüyayı anlatayım: Fatih Sultan Mehmed’i görmüş. Ordusu ile İstanbul’u kuşatmış, topların namluları şehre doğru... Topçulara ateş emri vermeye hazırlanıyor. Dostum, aman Sultanım ne yapıyorsunuz, İstanbul Müslümanların elinde deyince Cennetmekân şu cevabı vermiş: Müslümanların elinde mi, şehrin şu haline baksana...