M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Silivri seyahati

Silivri seyahati

Çarşamba sabah saat 10’u biraz geçe evden çıktım. Şehir dışına çıkıp gezip hava alacağım, bir ormanda çay demleyip içeceğim. Bugün Silivri’ye mi gitsem, Çatalca’ya mı?.. İstanbul dışına çıkayım, tercihimi o zaman yaparım.

“İstanbul Betonistan Özerk Bölgesi” ne kadar büyümüş ve büyüyor. Git git bitmiyor.

Yolun iki tarafından dağ gibi büyük binalar yapılıyor. Eski köyler, tarlalar, bağlar, bahçeler, bostanlar, ağaçlıklar hep yapıyla dolmuş. Dereler bile doldurulmuş. Kuşlara yuva yapacak ağaç ve çalı bile bırakılmamış.

Şehrin biraz dışına çıktık, Silivri’ye gitmeye karar verdik. Bu şehre her gittiğimde, yokuş bir yerdeki dört katlı ahşap eski zaman konağına bakarım. Öğle yemeği vakti geldi. Merkezdeki bir lokantada yemek yedik.

Yemekler lezzetli idi. Bir tas kebap, yarım orman kebabı, iki az pilav, su 41 lira tuttu.

Bir fırından nefis esmer köy ekmeği aldım.

Tarihî bir binanın duvarı önünde üç tezgâh vardı. Acı biber, kahvaltılık sos, ev yapımı elma sirkesi, köy inciri aldım.

Bir marketin önünde biraz meyve almak için durduk.

Tezgâhtar çok efendi bir insandı, sanki kendisi için alıyormuş gibi seçe seçe verdi.

Civardaki göletli bir mesire yerinde çay içmeye yollandık. 

Tahminimden uzakmış, gitmesi epey vakit aldı. Yolda bir tek bağ, bostan, bahçe, çalışan kimse görmedim. Köy kahvelerinde biraz hayat vardı. Bazı köylerde üç dükkân olmak üzere, tekel bayileri, rakı şarap bira...

Küçüksinekli köyünden geçerken yaşlı birine mesirenin yerini sorduk.

Bize güler yüzle, çok kibar bir şekilde yolu tarif etti, iyi dinlenmeler dedi.

Emekliymiş, İstanbul’da Dergâh yayınevinde çalışmış, onda Nurettin Topçu meşrebi vardı.

Nihayet Küçüksinekli mesire yerine geldik. Etrafa saçılmış çöpler... Korkunç bir WC.

Kimsecikler yok. Gölet kenarına yakın betondan kaba saba bir masaya oturduk.

Çayımızı demledik. Seylan, Kenya, Çin ve yeşil çay harmanı...

Bu mesire yerinin mutlaka ıslahı, tanzimi, temizlenmesi gerekiyor.

Etrafta, gölette bir tek kuş, yerlerde bir tek böcek görmedim.

Böyle göletli güzel bir yer Almanya’da, İsviçre’de, Fransa’da, Avusturya’da, öteki Batı Avrupa ülkelerinde olsaydı böyle bırakılır mıydı? Dillere destan güzellikte, yeşili korunarak mâmurhârika bir nefes alma, dinlenme, ferahlanma yeri olurdu.

Geri döndük. Öğle namazını Küçüksinekli köyü camiinde kılacağız.

Cami küçük ama çok güzel. Duvarları tavana kadar çiniyle kaplı.

Namazdan sonra bahçede oturan yaşlı bir zata, vakit namazlarında bu camiin kaç cemaati var diye sordum. Köyün nüfusu 200 kişiymiş.

En fazla dört kişi oluyormuş. Bir tek genç bile gelmiyormuş.

Adamcağız, en genci benim, 60 yaşındayım, bizden sonra ne olacak dedi.

Üç tekel bayii, bir cami, onun da cemaati de yok sayılır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Köyler ve Din” konusunda bir planı ve programı var mıdır?

Trakya’da, nadir istisnalar dışında dinî hayat ve uygulama zayıf.  Çok zengin dinî cemaatlerimiz, tarikatlarımız, vakıflarımız, sivil toplum kuruluşlarımız var. Bunların birkaçı bir araya gelseler, “Köylerde, kırsal kesimde Müslümanlık” konusunda çok ciddî, ilmî, sosyolojik bir araştırma yaptırsalar, sonra bir ıslah planı programı ve hemen harekete geçseler ne iyi olur.  Başta Trakya olmak üzere bütün Türkiye planlı programlı medenî din hizmetleri bekliyor. Buna büyük ihtiyaç var. Din ile hayat birbirinden koptuğu takdirde sosyal, kültürel, mânevî büyük yıkım olur.

Küçüksinekli köyünde yaşlı dört cemaat vefat edince  cami fiilen olmasa bilemânen kapanacak. Sadece Cuma namazında biraz cemaat olacak.

Profesör Ömer Lütfi Barkan’ın, Kolonizatör Dervişler kitabı hatırıma geldi.

Türkiye köylerine o eski kolonizatör dervişler gibi imamlar lazım. Bu imamları kim yetiştirecek?

Köy imamlarımızın Tebliğ Cemaati gibi çalışması gerekir.

Köy imamlarının, namaz dışı saatlerde fennî tarım, arıcılık, el sanatları ve din eğitimi hizmetleri ile meşgul olmalıdır.

Bu imamların başarılı ve etkili olması için gerçek tarikatlara, icazetli gerçek şeyhlere bağlı olması gerekir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, öteki Özel Diyanetler bütün güçleriyle, en yüksek kültürün ışığında halkı uyarmakla, aydınlatmakla, bilgilendirmekle, eğitmekle, irşad etmekle, İslam’ı tebliğ etmekle, nasihat etmekle, dindarlaştırmakla yükümlü ve vazifelidir.

Kendilerine nasihat edilmediği, irşad edilmedikleri, eğitilmedikleri, başı boş bırakıldıkları için, cahil kalan halkın vebali BİLEN Müslümanların üzerinedir. Öncelikle muazzam bir bütçeye, kadroya ve teşkilata sahip olan Diyanet’e.

Hollanda’da cemaati kalmadığı için satışa çıkarılmış bin kilise varmış. Allah bizi bu duruma düşürmesin.

(Sayın Diyanet İşleri Başkanımıza. Bu yazımı önünüze koyarlarsa, uygun gördüğünüz takdirde, bir Müslüman yazar olarak bu fakire becerebileceği küçük bir hizmet düştüğü takdirde ücretsiz ve karşılıksız ifaya hazırım. Selam ve hürmetlerimle.)

***

 

BU NE BİÇİM RESTORASYON!

Tarihî bir camii sözde restore eden bir Şirkete: Sayın şirket!..  Yaptığınız restorasyonu gördüm ve son derece öfkelendim ve hüzünlendim.

Cami tahribata uğramıştır. Kalem işleri son derece bozuktur. Restorasyon ilmi ve tekniği ayaklar altına alınmıştır. Restorasyon ilim ister, kültür ister, yüksek uzmanlık, sanat, birikim ve tecrübe ister. Cami duvarındaki hatlar acemi boyacılar tarafından katl edilmiştir. Namuslu, haysiyetli, dürüst bir bilirkişi heyeti, bu restorasyona 10 üzerinden 3 bile vermez. Bu yaptığınız işi nasıl kabul ettiler, ona aklım ermiyor.

Bundan kazandığınız para size helal olmaz. Olanca teessüflerimle.

***

Liseli ve üniversiteli Müslüman gençlere. Kariyer, meslek, iş konusundaki niyetlerinizi tashih ediniz.

Ben doktor, mühendis, işletmeci, hukukçu, şu veya bu olacağım emel ve niyetinden önce İYİ İNSAN, İYİ MÜSLÜMAN olacağım deyiniz.

Bir okumuşun iyi insan iyi Müslüman olabilmesi için ilim, irfan ve yüksek kültür sahibi olması gerekir.

Üniversite bitirmiş bir Müslüman’ın genel kültür konusunda güdük olması asla kabul edilemez.

Adam olmak istiyorsanız mutlaka yüksek ahlaka ve karaktere sahip olmalısınız. Ahlaksız, karaktersiz biri maddeten yükselebilir ama mânen asla yükselemez.

Parayı ana değer kabul ederseniz, parayı put haline getirirseniz, Müslümanlığınız elden gider.

Şöhret delisi, alkış hastası olmayınız.

Arivist olmayınız.

Popülist olmayınız. En büyük düşmanınız olan nefs-i emmarenizle büyük cihad yapınız. Bunu kendi kendinize yapamazsınız. Bir mürşid-i kâmil bulamazsanız, İmamı Gazalî’nin dört ciltlik İHYA kitabının mühlikat ve münciyat ciltlerini dikkatli şekilde okuyunuz.

Yüzeysel dindar değil, içten derin dindar olunuz.

Din sömürücüsü eşkıyadan, haşarattan, muzırlardan, hamam böceklerinden, akreplerden uzak durunuz.

Sizler için hayırlı başarılar diliyorum. 

Hayırsız başarılar dilemiyorum.

Allah yardımcınız olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi