Bir gözümüz İdlib’te, öteki!..
Gözler İdlib’te. Tamam da, kibriti gözümüze çok yaklaştırırsak, arkasında bir ormanı kaybedebiliriz.
Bir gözümüz de Doğu Akdeniz’de, Süveyş’te, Bab-el Mendeb’de, Hürmüz’de, Hazar’da, Basra’da olsun. Bir yandan Kudüs’ü izleyin, öte yandan Vatikan’ı!
Bu arada “Vostok 2018” tatbikatını da bir kenara not edin. Bu Rusya’nın cesaret ve kararlılık gösterisi olacak. Rusya’nın tüm dünyaya güç gösterisi yapacağı dev tatbikata 300 bin Rus askeri, 36 bin zırhlı araç, binden fazla savaş uçağı ve onlarca savaş gemisi sahne alacak. Ayrıca tatbikata Çin de 3 bin 200 askerle katılıyor.
Bu arada ABD, Çin’i Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri sebebi ile uyardı. Bunların hepsi planlı olarak atılmış adımlar. Daha önümüzdeki 60 gün buna benzer nice olaylarla karşılaşacağız. Özellikle de, ekimle birlikte olacak olanlar konusunda evdeki hesaplar çarşıya uyacak olursa, çok şey olacak. Yani niyetleri kötü, Allah muhafaza. Düşünsenize “Tanrıyı Kıyamet’e zorluyorlar” Sonra (Haşa) Rab İsa dayanamayacak kalkıp gelecek ve bunları kurtaracak ve ötekileri cezalandıracak. Bir rivayete göre dünyada yaşayan insanların üçte ikisi öldürülecek ve sonra yeryüzünde Tanrısal bir yeni düzen kurulacak. Bu defa gelen bir elinde terazi, ötekisinde kılıçla gelecek!
Mehdi, Mesih, Yecüc-Mecüc (Gog-Magog), Dabbe, Deccal kim gelecekse bu coğrafyada hüküm sürecek. Mehdi, Mekke, Medine, Kudüs, Şam, İstanbul hattında gidip gelecek. Mesih, Kudüs ve Şam civarında. Ana merkez “Arz-ı Mev’ud”.
Mesela Mehdi’nin Şam’da zuhur edeceği ama ona tabi olanların Horasan’dan siyah bayraklarla gelecekleri, El Bab’da toplanıp, Melheme-i Kübra ya da Armagedon, Kıyamet savaşının gerçekleşeceği, Maraş, Antep, Hatay, Osmaniye arasında kalan Amik ovasına gelecekleri söyleniyor.
Bu konuda Yahudilik ve Hristiyanlık açısından “Babil” çok önemli bir merkez.
Babil, Bağdat’tan da yukarıda. İran içine doğru uzayan bir bölge. Bağdat İslam tarihi açısından önemli. Basra stratejik önemi yanından Şia için önemli bir merkez. Özellikle de Arap Şiası, Şia’nın manevi merkezi olarak Necefi de içine aldığı için hayati öneme sahip.
İran’daki Arap Şiası’nın yoğun olarak bulunduğu Körfez bölgesindeki Huzistan’da uzun yıllardır devam eden huzursuzluklar bugün tavan yapmış durumda.
Hamaney’i seçen Şia değil İran. İmam-Humeyni’nin şahsında bir devrimle gerçekleşen bir durum sözkonusu. Hamaney sonrası İmam seçimi ve İmamın oturacağı makam şimdiden ciddi bir tartışma konusu. Eğer seçilen ya da seçilecek olan İmam tüm Müslümanların emiril mü’minini olma iddiasında olacaksa Mekke-i Mükerreme’de olması gerek. Ya da Şia’nın imamı olma iddiasında bulunacaksa bulunması gereken yer, eğer Mekke değil ise Necef olması gerekir. Yani Kerbela coğrafyası.
Yani Mehdi’nin zuhur edeceği coğrafyada bulunması gerekir. Ve seçilecek imamın siyah sarık sarması, yani Hz. Ali soyundan biri olması gerekir. Bunun anlamı Arab olması gerekir. Bu açıdan Arap Şia’sı, Şia’nın içinde ayrı bir kanadı oluşturmaktadır. Oysa bugün Şia adına dünyada hareket eden ve imameti kendi içinde barındıran bir devlet var. O da İran devletidir.
Arap Şiası’nın iddiası, İmamın Irak’da oturması değil. Basra’nın bu anlamda ayrı bir Şia devleti olması. Bu devletin sınırlarının ne olacağı belli değil. Bu devletin ana omurgasını Arap Şiası oluşturacak. Sünni Araplar olmadığı gibi, Farisi Şiileri de bu devlette devletin ana omurgasında görmek istemiyorlar.
Oysa İran da Basra’yı kendi kontrolüne almak istiyor. Basra’nın güvenliği için Güneyde Hürmüz, Kuzeyde Basra’yı kontrol etmesi gerekiyor. Basra ayrıca Kuveyt’i ve Arap yarımadasının körfez koridorunu kontrol etmek için de Basra’ya ihtiyacı var. Bahreyn’in güvenliğinden öte, Körfez koridorundaki Amerikan üslerine karşı da orada bir kalkan görevi yapacak olan Basra’yı görmezden gelemez. Basra konusu Anadolu ile Arap coğrafyası arasına düşünülen Şii koridorundan daha önemli ve öncelikli bir konu. Buradan Suudi Arabistan’dan gelecek tehdide karşı cevap vermek onlar için daha kolay olacak. Yemen ve Lübnan için, Mekke ve Medine’ye, Kudüs’e ulaşmak açısından da son derece önemli. Arap Şia’sı, Basra’dan Şia olmayan herkesi çıkarmak istiyor ve İran’ın kontrolüne de girmek istemiyor. Öte yandan; ülke Arap, Şii, Kürt, Türk ve gayrimüslim unsurlardan oluşuyor. Etnik Müslüman grubların Şii’si de var, Sünni’si de, Selefi’si de. Böyle bir ortamda İngilizlerin bölgede son derece aktif olduklarını görüyoruz. Bölgede İngilizlerle Amerikalılar arasında ciddi bir rekabet de var.
Bölgede Bağdat siyasi merkez. Basra stratejik bir merkez, Musul ekonomik bir merkez. Kürdistan ve Kerkük ayrıca, birkaç açıdan önemli bölgeler. Necef dini bir merkez.
Bölgede Türkiye de var, İran da. ABD de var, İngiltere de. ABD ile İngiltere arasında da bölgede, diğer unsurlara karşı bir işbirliği sözkonusu olsa da, kendi aralarında ciddi bir rekabet ve mevzi kazanma savaşı olduğu açık. Bugün İdlib’i konuşuyoruz ama yarın Basra yeniden gündemin ilk maddesi olabilir. Ve bu durum Kuveyt için de ciddi bir risk oluşturabilir..
Birilerinin Şia içinde bir çatışma için bu olayı kullanması da mümkün.
İsrail, geldiği yer olarak Nil ile Fırat arasının dışında Mısır’ı hiç aklından çıkarmadı. Aynı şekilde sürüldüğü yer olarak da Babil’i aynı şekilde hiç aklından çıkarmadı. O sürgün günlerinde ve sonrasında Yahudilerin dağıldığı coğrafya bugün Anadolu’da Siirt’e kadar, İran içleri ve Basra’ya kadar uzanır. Dicle ile Fırat arası da onlar için ayrı bir önem taşır.
Babil kralı Nebukadnezar, MÖ 597’de yılında Kudüs’ü ele geçirdi ve daha sonra kenti yıkarak halkı Babil’e sürdü. Bu sürgün hayatı 49 yıl sürdü. Halkın tamamının geri dönüşü 70 yılı buldu. Mısır ve Babil Beni İsrail için unutulmaz hatıralardır. Nebukadnezar’ın yasakladığı, yok etmeye çalıştığı Tevrat, Üzeyir aleyhisselamın önderliğinde, sürgün sonrası yeniden toplansa da, tartışmalar bitmedi. Bu Tevrat’ın yeniden toplanması sebebi ile İsrailoğulları, Üzeyir aleyhisselama (Haşa) “Tanrının oğlu” dediler. Hristiyanların Hz. İsa’ya “Allah’ın oğlu” demeleri de aynı geleneğe dayanıyor. Babil sürgünü öncesi Tapınağın koruyucu muhafızları ile Babil dönüşü tekrar ihya edilmeye çalışılan “Tapınak muhafızları” artık birbirinin devamı değildir. Kıyamet teolojisinde Babil, Basra, Şam, Hatay belki de Kudüs’ten sonra en çok adı geçen şehirlerdir. O günkü Şam, bugünkü İdlip, Afrin, El Bab ve bugünkü Şam ve Haleb’i de içine alan büyük coğrafyanın adıdır.
Biz bugün Hicri 1 Muharrem ile hicretin 1440. yılını idrak ediyoruz. Bu tarih yeni bir başlangıcı ifade ediyor, bizim gelenekte. Yahudi tarihi açısından aynı gün 1 Tişri’de 5779. Bizim girmekte olduğumuz yılı Yahudiler, bitirdikleri yıl olarak başlangıç kabul ediyorlar. Bugün onlar için hem başlangıç, hem de yargı günüdür. Bugün onlar için yaratılışın başlangıç günüdür. Ve sonuçta her iki inanç grubunda da yıla bakış farklı olsa da bugün kozmik tarih açısından yeni bir başlangıçtır.
Bu vesile ile ben Hicri yeni yılımızı tebrik ediyorum. Bu konuya önümüzdeki günlerde tekrar döneceğim inşallah. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.