Arşivciliğimiz ne durumda?
Arşiv sonuçta bir toplumun hafızasıdır.
Ne garip değil mi, düne kadar kendi tarihimizin hırsızı idik. Kendi tarihimizi yabancı arşivlerdeki bilgi ve belgelerden elde ettiğimiz sızıntılardan derlemeye çalışıyorduk. Resmi tarih bir tabu idi, eleştirilemez ve tartışılamazdı.
Sonuçta övgü ve sövgüler arasında kaybolan bir tarihimiz vardı. Oysa tarih bir övgü ya da sövgü kitabı değildi, olmamalıydı, tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimi idi, geçmişin bilgi birikimi ve geleceğin umudu ile bugünümüzü anlamlı ve değerli kılabilirdik ancak.
Olmadı, çünkü arşivimiz yoktu. Ama artık var, en azından oluşmaya başladı bir şekilde.
Sergiler, tıpkı basımlar, yayınlar, Osmanlıca, Farsça, siyakat, ferman/Tuğra-Hat okuma, sanat..
Biliyorsunuz, 16 Temmuz 2018 tarih ve 11 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Devlet Arşivleri Başkanlığı ihdas edilmiştir. Bu konuda doğru yönde ileri doğru atılmış bir adım olarak, kendi alanında bir Milat olma özelliği taşımaktadır. Bu kararda emeği olanlara göre “Yeni Türkiye’nin arşivleri, Devletin akıl ve bilgi altyapısının sağlam bir zemin üzerinde kullanmasını temin edecek bir teşkilat olma yoluna sokulmuştur. Güçlü bir tarihi birikime sahip belge hazinemizin ve aynı zamanda Devletimizin oluşacak olan tüm bilgi ve belgelerinin tek merkezden kontrolünün sağlanması, muhafaza ve erişiminin güvence altına alınması, dünya ilim çevrelerinin hizmetine etkin biçimde sunulmasına imkân tanıyacak olan bu kararname” birçok açıdan bir ilk olma özelliği taşımaktadır.
Türkiye’mizde, her güzel ve doğru işe karşı çıkan birtakım çevrelerin bundan da rahatsızlık duymaları ve işi sulandırma, suyu bulandırma çabaları sürpriz olmayacaktır. Geçenlerde Arşivlerin Başbakanlıktan alınıp Cumhurbaşkanlığına geçirilişi noktasında, Arşivdeki uzmanların topluca görevden alındığına ilişkin haberler bir anda gündem olmuştu. Toplum zaten bu konuda hassas, birileri de bu hassasiyeti kullanarak ortamı bulandırmak istiyor sanki. Aslında bu bizim için sürpriz olmamalı. Bahçe müftüsünün keçisi çalınınca, “Bahçe müftüsü keçi çaldı” diye haber yapan zihniyetten başka ne beklersiniz ki.
Biliyorsunuz malum zihniyet harf devrimi ile Latinceyi getirmedi, Osmanlıcayı yasakladı. Yoksa Osmanlı’da Latince de vardı. Mesela Osmanlı’da Miladi takvim de kullanılıyordu, inkılapla Hicri takvim yasaklandı. Osmanlı’da şapka serbestti inkılapla sarık ve fes yasaklandı. Harf devrimi ile tarihle bağımız kopartılacaktı. Onun için arşiv belgeleri yük trenlerine yüklenip, Bulgaristan’a kağıt fabrikasına kağıt hamuru yapılmak üzere gönderildi de, neyse ki bir insaf sahibi işin farkına vardı ve bu evrakı perişan Bulgar arşivine kaldırıldı.
Belki şimdi yeni yönetim, dünyanın dört bir yanına dağılmış arşivlerimizin peşine düşmeli. Mesela Adana’nın güneyi, Urfa dahil, Haleb’e bağlı idi. Osmanlı yurdundaki arşivler şimdi nerede ve ne durumda. En azından dijital kopyaları alınmalı. İşgal yıllarında kaçırılanlar, saraya girenlerin çaldıkları evraklar nerede? Müzayedelerde satılanlar, kişilere verilenler.. Yani arşivde olması gereken daha birçok belge var. Bir Wiki Arşiv oluşturup gönüllüler tarafından bunların Transkripsiyonlarının yapılması, bunlar üzerinden, akredite kişilere sağlanacak kontrollü serbesiyetle bunların günyüzüne çıkarılmasına çalışılmalıdır.
Mesela arşiv bünyesinde sanal bir mektep açılarak Osmanlıca okuma – yazma, siyakat, hat (Ferman ve tuğra okuma), Arapça ve Farsça eğitimi, Osmanlı yurdundaki diğer dil ve lehçelerin eğitimi ile ilgili linkler ile Wikipedia örneğinde olduğu gibi, Osmanlı yurdunda kullanılan dillerin sözlükleri ile, Osmanlı kavram ve kurumları / müesseseleri ile ilgili bir interaktif bir ansiklopedik sözlük hazırlanabilir..
British Museum, Louvre Museum, Kongre kütüphanesini inceleyelim. Rus arşivlerinden büyük ölçüde yararlanabiliriz. Hind Hilafet arşivi de önemli. Ama biz tarih ve kapsam olarak dünyaya örnek olacak bir sistem kurmalıyız.. Belki, tarihte ve beraber olduğumuz ülkelerin arşivleri ile bir işbirliği anlaşması yapmalıyız. Ortak bir şûra düzenlemeliyiz, bir birlik oluşturabiliriz. Karşılıklı olarak ortak miras üzerinden işbirliği imkanları geliştirilebilir.
Mesela bizim arşivimiz, yüzlerce sanal kitap yayınlayabilir. Sergi açabilir. Ülkeleri, kişi ve kurumları ilgilendiren tıpkısının aynısı imitasyon belgeleri satışa sunabilir. Bu belgeleri kupa, T-Shirtlere basarak, “Prestige Market “oluşturabilir. Kişilere verilen tarihi belgelerin-beratları sertifikalandırıp, takibe alarak müzayedesini yapabilir.
Arşivimizi gözümüz gibi sakınmalıyız. Gerçek liyakat ve vefa sahibi insanlar yapıcı katkılarına açık olmalıyız. Hırs ve hesap sahipleri, kişisel çıkar, ikbal-makam-mevki sevdalıları, müfteriler, bulanık suda balık avlamaya çalışan müfsitlere karşı da dikkatli olmalıyız. Başbakanlığın lağv edilmesiyle Devlet Personel havuzuna otomatikman aktarılan (8 Ağustos 2018’de Başkan olarak atanan mevcut Başkan da aynı havuzda idi) arşiv çalışanlarımız üzerinden yapılan spekülasyon bu konuda ne kadar hassas olunması gerektiğini göstermektedir. Onun için bir şey yaparken, ne yaptığımız kadar onun nasıl anlaşılacağı, istismar edilebileceğine de dikkat etmemiz gerek. Yapacağımız işleri efradına cami ve ağyarına mani bir şekilde planlamamız bu açıdan önem taşımaktadır. Zaten arşiv personeli kadro rotasyonu 31 Ağustos’ta tamamlandığı açıklandı..
Mesela kimsenin fazla dile getirmediği bir başka arşivimiz daha var: Noterlik arşivleri. Bunlar sağda-solda muhafaza edilmeye çalışıyor. Orada tarihin sivil kayıtları gizli. Bunlar 100 yılı doldurunca dijitalleştirilerek Milli Arşive eklenmeli. Yargı arşivleri de öyle. Bakın ben Bandırma vapurunu arıyorum. Kim niçin yok etti o vapuru, bulamıyorum. Bari seyir defterini bulayım dedim o da yok. Peki ne zaman nerede hangi görevde bulundu, o da yok.
İş Bankası arşivleri, Türk Petrollerinin arşivi, Ziraat Bankası arşivi, Osmanlı Bankası arşivi, Denizcilik arşivleri, İş Bankası kayıtları, Osmanlı’nın son günlerinde ve cumhuriyetin ilk yıllarında çok farklı arşivler tutulmuş. TBMM arşivi, Genelkurmay arşivi, hepsi önemli. Tabii Kozmik Oda belgeleri. Hangi belge kaç yıl sonra açıklanacak, bunu da bir bilelim. Biz daha Latife hanımın mektuplarına ulaşamıyoruz. Lozan’ın gizli maddeleri var mı, yok mu? İlk yıllarda kişi, kurum ve yabancılara verilen inhisar ve imtiyaz belgeleri, Mübadiller, Sabatay kayıtları, Tapu kayıtları, Nüfus kayıtları. İstiklal Mahkemesi zabıtları açıldı ama ciddi bir çalışma yapılmadı bu konuda daha. Milli Kütüphane, Derleme kütüphanesindeki arşivler, o kadar çok çalınması gereken kapı var ki!
İnşallah bu kurumda ve diğer devlet kurumlarında, Hak ve adalet temelinde ülkemizin ve milletimizin ikbali dışında, hiçbir kişi ya da grubun, gayrimeşru ikbal ve menfaat hesabı yapanların kapısından bile içeri girmesine izin verilmez. İnşallah kınayanların kınamalarına, bozguncuların ifsat ve engelleme çabalarına rağmen bu mücadele başarı ile hedefine ulaştırılır.
Bizim arşivlerimiz, sadece Anadolu coğrafyasında yaşayan insanların arşivleri değildir. 600 yüz yılllık, Asya, Afrika ve Avrupa’ya yayılmış onlarca devletin tarihini kapsamaktadır. 100 yıl öncesi Hilafet coğrafyasında, bugün dünyadaki 202 ülkeden 110 tanesinin arşivleri bulunmaktadır. Cumhuriyet arşivleri bunun çok küçük bir bölümüdür. Şer’iye sicilleri ile birlikte bu arşivler insanlık tarihine tanıklık etmektedir.
Allah, ne yaptığımız ve nasıl yaptığımız gibi, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın, söylememiz gerekirken söylemediklerimizin de hesabını soracak. Bir iş yaparken içine hile, söz söylerken yalan katıp katmadığımızın da hesabını soracak. Yoksa birileri nasıl cennete gidecek, birileri nasıl cehenneme gidecek. Dilerim Allah’ın razı olacağı işler yapar, sözler söyleriz, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi oluruz. İhtirastan, hile ve desiseden, ifsattan, başkalarının haklarına tecavüzden ve kibirden Allah’a sığınırız. Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.