Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Biz eskiden, eskiden..

Biz eskiden, eskiden..

Biz eskiden Hz. Ömer’i örnek alır, onu anlatırdık. Sahi şimdi ne oldu bize. (Fe eyne tezhebun!) Bu gidiş nereye! (Tekvir 26). Sakın o ihtirasla istediğimiz servet ve iktidar sizi/bizi gazab vadisine savurmasın!

Hz. Ebûbekir halife seçilince ilk hutbesinde şöyle dedi: “Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza halife seçildim. Ancak Kur’ân nazil olmuş, Hz. Peygamber aleyhisselam dinin hükümlerini açıklamıştır. Sizin en zayıfınız, hakkı alınıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. Ben ancak Hz. Peygamber’in yoluna uyarım. Kendiliğimden bir şey icad edici değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olun. Eğer sırat-ı müstakimden kayarsam beni düzeltiniz. Ben bu sözümü söyler, hem kendim için hem de sizler için Allâh’ın affını taleb ederim.” Resulullah’ın vefatının ertesi günü Hz. Ebûbekir şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben de sizin gibi bir insanım. Bilmiyorum, belki Hz. Peygamber’in yapabildiği şeyleri bana da teklif edeceksiniz. Halbuki Allâh Teâlâ, Hz. Muhammed (SAV)’i alemlerden üstün kılmış ve onu afetlerden korumuştu. Ben ise ancak Resül’e tabi olan birisiyim. Hz. Peygamber vefât ederken, hiç kimsenin, onun üzerinde bir çöp kadar bile hakkı yoktu. Benimse, bir şeytanım vardır. Zaman zaman bana galebe çalar. Ey insanlar! Siz, ne zaman biteceğini bilmediğiniz bir ömür süresinde sabah ve akşamlarınızı geçiriyorsunuz. Eğer bu süreyi sâlih amellerle geçirebilirseniz, bunu yapın. Ecel gelmeden, elinizdeki fırsat kaçmadan, sâlih amel yapmakta acele ediniz. Çünkü ecelini unutan, amelini başkasına bırakan kimseler vardır. Sakın onlar gibi olmayın. Çok acele edin. Çünkü arkanızdan gelen ve size yetişmek isteyen bir şey vardır ki, o da çok hızlı gelen ecelinizdir. Ölümden korkun. Yaşayanlara değil, öldükten sonra arkada bırakacakları güzel şeylere gıpta edin.” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahâbe, 3.c., 175-178.s.)

Hz. Ömer’den bir örnek: Hasan Basri dedi ki; Orada seferden dönen bir sahabe gördüm ve o şöyle diyordu: Hz. Ömer halife olduğu dönemde bizi Irak’a gönderdi. Allah’ın yardımıyla  fetih gerçekleşti.. Yanımızda ganimetlerle Medine’ye geldik. Doğruca Hz. Ömer’in yanına girdik ancak o bizi görünce yüzünü çevirdi ve bizimle konuşmadı. Biz de durumun ne olduğunu öğrenmek için oğlu Abdullah b. Ömer’in yanına gittik. O bize şöyle dedi: O sizin üzerinizde ne Rasulullah’ın ve ne de Halifesi Hz. Ebubekir’in giymediği yünlü ve yumuşak kumaşlı elbiseleri gördüğü için sizden yüz çevirmiştir. Ahnaf şöyle devam etti: Evlerimize döndük üzerimizdeki elbiselerimizi çıkardık ve sade elbiselerimizi giyerek tekrar Hz. Ömer’in yanına döndük. Yanına vardığımızda bizleri ayakta karşıladı. Her birimize teker teker sarıldı. Kendisine ganimetleri takdim ettik. O da ganimetleri eşit olarak aramızda paylaştırdı. Fakir ve yetimlere bir pay ayırdı. Sonra şöyle dedi: Ey Muhacir ve Ensar; şu dünya zevki için oğul babayı, kardeş kardeşi öldürmesin. Daha sonra kalktı ve arkasında sahabeden birkaç kişi olduğu halde yürümeye başladı. İçlerinden bazısı bazısına şöyle dedi: Şu önümüzde yürüyen adamın imanına bakın, Yüce Allah onun eliyle Kisra ve Kayser’i dize getirdi, doğunun ve batının kapılarını açtırdı. Ancak o sırtında yamalı cübbesi ile ortalıkta dolaşıyor. Keşke ona yakışır bir cübbe giyse. Daha hoş ve lezzetli yemekler yese ve misafirlerine ondan ikram etse.. Ama o kendi yoluna devam etti.

Hz. Ömer, bir gün hutbe okurken cemaate sordu: “Eğer ben eğrilirsem ne yaparsınız?” Cemaatten biri cevap verdi: “Seni kılıçlarımızla doğrulturuz”. Hz Ömer yerinden indi ve secdeye kapandı ve dedi ki, “Allah’ım, Sana hamd olsun. Ömer eğrildiği zaman onu bu cemaat içinde düzeltecek kişiler var, Sana şükürler olsun.” 

Yine bir başka Cuma hutbesinde Hz. Ömer, “Ey insanlar, dinleyin ve itaat edin!” der. Bu söz üzerine bir sahabi ayağa kalkar: “Ne dinler ne de itaat ederiz!” der. Hz. Ömer, “niye” der. O zat halifeye o anda üzerinde bulunan yeni elbiseyi gösterir ve “Yâ Ömer! Giymiş olduğun bu elbisenin hesabını vermedikçe seni dinlemeyecek ve sana itaat etmeyeceğiz! Zira Beytülmâl’den sana da bana da aynı kumaş düşmüştü. Ben kendime ondan bir elbise yaptıramadım. Görüyorum ki, sen kendine bir elbise yaptırmışsın. Bu nasıl oldu?” der. Hz. Ömer oğlu Abdullah’a “Kalk oğlum, bu elbisenin hikâyesini anlat!” der. O da “Bana da, babama da birer parça kumaş düşmüştü. Ben hakkımı ona verdim. Şu anda üzerinde gördüğünüz elbise ikimizin hakkından meydana gelmiş bir elbisedir.” Bunun üzerine sahabi, “Konuş ey Allah’ın Peygamberinin Halifesi, şimdi seni hem dinler hem de itaat ederiz” der. 

O sahabi eksik ve yanlış bilgi sebebi ile itiraz etmişti. Hz. Ömer ise onu anlayışla ve olgunlukla karşıladı. İşte İslam bu! Bizim inancımızda, körü körüne itaat yok. Aklı kiraya vermek yok. Haksızlıklar karşısında susmak yok!

Birkaç kendini bilmez, benim Akit TV’deki konuşmam üzerine, kardeşlerime “savaş açtığımı”, “ipleri kopardığımı” yazdı, sosyal medyada. Ben “Hablullah”a bağlıyım, başka da ipim yok. “Allah’a savaş açanları kendinize rehber / kılavuz edinmeyin, sonra ateş size de dokunur” diyorum. Yoksa kardeşlerimizin hak yolda yürürken ayağına taş değsin, saçının teline zarar gelsin istemem. Sıhriyetim Urvetul Vuska (el-Bakara, 2/256) ehlinedir.

Erdoğan Belediye Başkanı olduğunda hanımımla birlikte sokaklardan çöp topladık. Bunu (Allah korusun) başa kakmak için söylemiyorum. Bundan dolayı kimse bize borçlu değil. Biz bunları sadece ve sadece Allah rızası için yaptık. Birileri “o bol gelir getiren ticarethaneleri, bol ürün veren ekinleri” ile meşgulken, adım adım bütün Türkiye’yi dolaşıyordum, hem de söz ve yazılarım sebebi ile günde 5 kez ve haftada beş gün duruşmaya çıktığım günler oldu bu yolda. Tekrar söylüyorum, kimseden alacağım yok bundan dolayı. Pişman da değilim. Vazgeçmiş de değilim. Yine böyle yapacağım. O içimizdeki hainler, gafiller, ahmaklar, cahillere rağmen! Erdoğan hakkında dava açıldığında Hasan Celal Güzel’le, 10 ile gidip o şiiri okuduk meydanlarda, kapalı spor salonlarında. Şanar’la sokaklarda dolaşıp tek tek ve topluca o şiiri okuttuk insanlara, o şiiri okuduğuna dair zabıt tutup, kendi kendimizi savcılığa ihbar ettik!

Ben kimseyle kol kola girmedim, hemen hemen ömrüm boyunca, belki birkaç yıl. Ama herkes ile de dirsek temasım oldu. Elimi tutan ve elini tuttuğum hiç kimseyi o benim elimi bırakmadığı sürece ben bırakmadım, iyi de olsa, kötü de olsa! İyi biri ise niye bırakayım, kötü bir yola sapmışsa, onu o kötülüğünden vaz geçirebilir miyim, en azından onu oradan uzaklaştırabilir miyim diye! Müminlerle, benim gibi düşünsünler ya da düşünmesinler, onlarla müttehid, erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik, değer üreten herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı mütelif oldu ve hep öyle olacağım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracağım. Zalim babam da olsa, mazlum düşmanım da olsa. Bir kişi ya da topluluğa olan öfkem beni onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek inşallah! Ama ben de insanım, ben de yanılabilirim öte yandan.

Benim hakkımda yalan dolan iftiralar yazan trollere gelince, bir din günü var, o gün kim kimdir belli olacak! Benim yapmadığım ve benim söylemediğim sözü bana nisbet edenler, o gün, o işi kendileri yapmış ve kendileri söylemiş gibi yargılanacaklar. Veyl olsun onlara. Kiralık kafalara. Zalimler, müfsitler topluluğu ile birlik olup, onların değirmenine su taşıyanlara veyl olsun! Birileri görmek, anlamak istemeseler de, Hakk’ın ve halkın, AK Parti tabanının vicdanının sesi olmaya devam edeceğim.

Ben daha AK Parti kurulmadan bunların karanlık planlarına karşı meydanlardaydım. “Türkiye Nereye Gidiyor”, “Yağmalanan Ülke Türkiye” kitaplarını okuyanlar o gün bunlar hakkında neler söylediğimi bilirler. O mücadeleyi verirken dünyaya gelmemiş trollerin heva ve heveslerinin oyuncağı olacak da değilim. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diyen (Araf 155) beni endişelendirmiyor da değil. “Canı çıkasıca o emperyal güçlerin Truva atları ve onların işbirlikçileri”, nasıl da hâlâ gözümüzün içine baka baka “Biz ıslah edicileriz diyorlar. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir” (Bakara 11). (Hud 93)’de ne deniyordu: “Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.” 

Ha! Bundan sonra da kınayanların kınamalarına aldırmadan yanlış gördüğüm şeylerin üzerine gitmeye devam edeceğim. Hakk’ın hatırı halkın hatırından üstündür. 

Selam ve dua ile.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi