'Ata'nın miras ne olacak?
Bir önceki yazımızda (Mesele hilafet meselesi, 16.10.2018) şu soruyu sormuş ve cevabını vermiştik: “İş Bankası’nın sermayesindeki Mustafa Kemal Paşa’nın payı konusu açıldığında sorulması gereken ilk soru şu: Paşa bu meblağı nereden buldu?”
Hindistan Hilafet Komitesi’nin topladığı ve Hilâl-i Ahmer (Kızılay) aracılığı ile M.Kemal Paşa’ya gönderilen meblağ, İş Bankası’nın kuruluşunda kullanıldı. Paşa vefatına yakın vasiyetinde bütün mal varlığını “ebedî şefi”i olduğu Cumhuriyet Halk Partisine bağışladı. Bazı yakınlarına da belirli meblağların ödenmesini vasiyet etti. Esas olarak Dil ve Tarih kurumlarına kalan gelirin paylaştırılmasını kayda geçirdi. Bu kurumlar, 1980 darbesine kadar bu nema ile faaliyetlerini rahat rahat sürdürdüler. 1980 darbesinden sonra bu iki kurumun da üstünde yüksek bir kurum oluşturuldu. Dernek statüsündeki TDK ve TTK devlet bünyesine alındı…
Bu iyi mi oldu kötü mü?
Hani Sovyet sisteminde köylüden kamulaştırılan inek hikâyesi…Bu kurumlar eski verimlerini bir daha yakalayamadılar. Çünkü memur oldular!
Şimdi asıl soru şu: “Ata”nın mirası ne olacak? Bugünlerde mevzu burada takılı kalacak.
Eğer bu mirasa esas teşkil eden belli bir amaca yönelik emanet bir para olmasa idi, asla ve kat’a dokunulmaması gerekirdi. Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfı başta olmak üzere birçok vakfın vâkıflarının arzuları hilafına kullanılması nev’inden bir şey olur bu müdahale. Şimdi paranın kaynağı bilindiğine ve kamuya mahsus bir varlık söz konusu olduğuna göre, maksada uygun bir kullanımın yolu açılmalıdır.
***
Bunu söylemekle payın hazineye devredilmesinin doğru olmadığını belirtmiş oluyoruz ve kültürel amaçlı kullanılmasının daha doğru olduğunu söylemek istiyoruz. Tabii şunu da söylemek istemiyoruz: Bu paralar tamamen Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na verilsin. Bu durumda bu kurumların devlet sisteminin dışına çıkarılmaları gerekir. Buna rağmen bugün bu kurumlarla birlikte Türkiye’nin kültür hayatına hizmet eden gönüllü kuruluşların da yararlanacağı bir fon oluşturulmasının en doğru çözüm olduğunu düşünüyoruz.
Hilafet, siyasi bir kurum. Bugün bu kurumu temsil edecek bir güç görünmüyor. İslâm dünyasında bir devlet öne çıkar ve hilafet sorumluluğunu üstlenirse, mesele hallolur. Yavuz Sultan Selim’in 5 asır önce yaptığı budur. Türkiye tarihen bu yükü taşımıştır ve bugün de en yakın duran devlettir. Buna rağmen, böyle bir sorumluluğu taşımanın zorlukları da açıkça görülmektedir. Bu dönemde yapılacak olan, ülkemizin ve Müslüman dünyanın ilmi, fikri ve kültürel gelişimine hizmet edecek çalışmalar yapmaktır. İşte hilafeti ayakta tutma amaçlı toplanan bu meblağın en doğru kullanımı da ancak böyle olabilir.
Bahaddin Karakoç’a rahmet…
Bahattin Karakoç’u, şiirimizin ulu çınarını kaybettik. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun. Ailesinin, yakınlarının, yazarlar camiasının ve milletimizin başı sağ olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.