Nevzuhur Atatürkçülere Anıtkabir rehberi
Sekseninci 10 Kasım iki gün sonra. Yazı günlerimiz arasında cumartesi yok, bu demektir ki 10 Kasım yazısı yazamayacağız. Hem de sekseninci yıldönümünde…
“Hayatta en gerçek yol gösterici pozitif ilimdir” diyen bir liderin kabrine gösterilen ölçüsüz saygıyı (veya saygı gösterisini) nasıl yorumlayacağız?
10 Kasım bahsini erken açalım. Çünkü son yıllarda bir “onkasımcılık” modası aldı yürüdü. Birtakım kalemler 10 Kasım’a mahsus bir Atatürkçülük geliştirdiler. Bu sonradan olma (nevzuhur) atatürkçüler maazallah kökten Atatürkçüleri bile geride bıraktılar desek yeri var.
Önce Anıtkabir’den başlayalım. Hani şu girişine turnike konulup kelle sayımı yapılan “Mozole”den. Şimdi desem ki, “modern Türkiye’nin”, daha net söyleyelim: “Atatürk Türkiyesi’nin en büyük mimarî yapısı Anıtkabir”dir itirazlar yükselir.
İstanbul’da Minyatürk’e gidip ülkemizin ünlü mimarî eserlerinin modellerini görenler, Türkiye’nin ilk Cumhuriyet dönemindeki en büyük mimarî yapısının Anıtkabir olduğunu fark etmekte zorlanmazlar.
Pozitivist, müsbet bilimci Cumhuriyet’in en büyük yapısının bir mezar olması akla ziyan bir durum değil mi?
Önümde Anıtkabir’le ilgili proje yarışmasında birinci seçilen eserin maketinin resmini gören dolarla fazla samimi iş adamı, ne olduğunu bilmeden, “bu binayı bir yerden tanıyorum” demez mi?
Amerikan dolarının arka yüzünde, ABD’nin ilk başkanı George Washington’un kabrinin resmi vardır. 1942 yılında yapılan Milletlerarası mimarî proje yarışmasında birinciliği kazanan eser, nasıl bir tesadüfse, Washington’un kabrinin neredeyse tıpatıp aynısı idi!
“Yani şimdi sen Anıtkabir yarışmasını kazanan mimarî proje intihal (çalıntı) mı diyorsun?” Bir şey dediğimiz yok, sadece benzerliğe dikkat çekiyoruz.
Washington’un kabrine benzerlik sağlayan ve raporda “Anıtkabir’in yakından görüldüğü kadar uzaktan da görülmesi lâzımdır. Aynı zamanda kullanılacak mimarî motifler, âbidenin uzaktan tesirini kaybetmeyecek küçük detaylardan ziyade azamet ve kudreti ilham edecek büyük unsurlar olmalıdır” cümlesiyle tarif edilen çıkıntı, gerçekleşme aşamasında yapılmamıştır. Muhtemelen, yapılması teknik olarak mümkün olmamıştır! Türk’ün atasının mezarı ABD’nin atasının mezarına tam mânasıyla benzemekten böylece kurtulmuştur!
Mimarî yarışma programında şu ifadelere yer veriliyor: “Anıt bir ziyaretgâh olacaktır. Bu ziyaretgâha büyük bir şeref medhalinden (ana girişinden) girilecek ve yüzbinlerce Türk’ün Atasının önünde eğilerek tazimini (saygısını) sunmasına ve bağlılığını tekrarlayarak geçmesine müsait olacaktır.” “Bu âbide, Ata’nın asker Mustafa Kemal, Devlet Reisi Mustafa Kemal, büyük siyasî, ilim adamı, büyük mütefekkir ve nihayet yapıcı ve yaratıcı büyük dehanın vasıflarının kudret ve kaabiliyetinin timsali olacaktır.”
Tarihimizde hiçbir kabir böyle bir iddia ile yapılmamıştır.
Bu yapının nasıl ziyaret edileceği de şöyle tarifleniyor: “Büyük tören günlerinde halk kütleleri, stadyom ve hipodromda toplanarak yola dizilecekler, Ulaştırma Bakanlığı’nının sağında bulunan diğer yapıların yanından geçerek yukarıdaki yola varacaklar. Bu yol doğru Anıtkabir sahasının kuzey ucuna ulaşmaktadır.”
Anıtkabir, sadece bir “anıt mezar” mıdır? Mimarisine, büyüklüğüne, ihtişamına bakılırsa anıtmezarı aşan bir yapı tasarlandığı görülebilir. Örnek olarak ABD’nin ilk başkanı George Washington’un kabri alınmıştır. Elbette Washington’un kabri Anıtkabir yanında hayli mütevazı kalır. Washington’un kabrindekine benzer çıkıntı gerçekleştirilemeyince, yapı Pantheon veya Partenon’a benzemiştir. Pantheon, çok tanrılı eski Yunan’da tanrılar adına yapılan tapınaktır. Sonradan, büyük şahsiyetlerin gömüldüğü binalar böyle anılmıştır. Merhum sanat tarihçimiz Celal Esat Arseven “Türklerde pantheon yapmak âdet değildir” diyor.
İşte bir mesele daha: Anıtkabir neden başkent Ankara’nın sembolü olamıyor? Çünkü Atina’nın sembolü ile karışma tehlikesi var! Atina’nın sembolü Parthenon. Bu Atina akropolünde tanrıça Athena adına inşa edilen bir tapınaktır!
Anıtkabir mezar mimarimizin tamamen dışında bir geleneğe dayanan bir yapı. Türklerin mezar mimarisi, kümbet ve türbe ile yüzyılımıza kadar gelmiş ve gerçekten ölüm mimarisi olarak bütün dünyanın ilgisini çekmiştir. Anıtkabir neden bir türbe olmadı? Çünkü türbe tapınak gibi tasarlanamaz. Ölüm mimarisi her şeye rağmen, tevazu gerektirir. Devrinde cihan padişahı olan Muhteşem Süleyman’ın kabrinde bile bunu hissedersiniz.
Mustafa Kemal için Türk mimarisi esas alınarak bir yapı inşa edilse idi, elbette millî bir anıt olurdu. Fakat bu millî yapıdan kaçınılması için çok önemli bir sebep vardı: Türbe İslâmı çağrıştırır ve bu da devrin yöneticilerinin laiklik anlayışına uymazdı. Bu yüzden bir putperest Yunan tapınağını kopyalamaktan çekinmediler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.