Engelli olmak
Ben de bir engelliyim. Marfan Sendromu! Kas liflerim uzun, kaslarımı geliştirmek için yoğun spor yapınca, Judo antrenörlüğüne kadar gitti bu iş. Ama bu arada Aort’a balon yaptırmışım. Ve bir Engelliler Vakfı’nın kurucularındanım.
Engelli konusu, ne tek başına devlet, ne tek başına belediye, ne tek başına STK’lar ve engelli ailesinin altından kalkacağı bir sorun değil. Üniversitelerimizin, caminin ve hepimizin tek tek yardımcı olması gereken bir konu. Bakın, sadece onlara yardımcı olmak, onların sorunlarını çözmek değil mesele. Bu yardıma bizim ihtiyacımız var. Bizim iyi bir insan olabilmemiz için merhamet ve şefkat gibi erdemlerle donanmamız gerekiyor.
Hani şu işaret parmağı işareti var ya, kelime-i şehadet getirirken işaret pamağı / şehadet parmağını kaldırıyoruz ya, o olayın arkasında da bir engelli hikayesi var. Sağır ve dilsiz bir kadın Resulullaha gelir, el işareti ile “bana anlat” der, “insanlara anlattığını”. Resulullah nasıl anlatsın. Bir çıkış yolu ararken Kâbe’ye gider, Tavaf ederken, o kadın da peşinden gelir. O’nun arkasından yürürken elini yumruk yapıp, işaret parmağı ile hem O’nu gösterir, hem de elini yukarı doğru kaldırır. Resulullah ne zaman kelime-i şehadet getirse o kadını hatırladı ve onun imanına şahidlik etti.
Ortada somut bir gerçek var: Engelliler ailelerinin, toplumun adeta giderek büyüyen bir yarası. Biliyoruz, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır ve kederler paylaşıldıkça azalır. Bu acı’nın da paylaşılması gerek.. Öte yandan; sorun giderek büyüyor. Anne-baba sağlığı, beslenme, ilaç, çevre şartları, psiko-sosyal ortam bu anlamda giderek daha da olumsuzlaşıyor.
Mesela uyuşturucu bağımlılığı gibi, giderek büyüyen bir GSM ve bilgisayar bağımlılığı var. Her bağımlılık zaman içinde engellilik sonucu doğuruyor. Bazı riskler nesilden nesile giderek büyüyen genetik riskler oluşmasına sebeb oluyor.
GDO’lu ürünlerle kısırlaştırılıyoruz. 3 nesil sonra, endüstriyel gıdalarla beslenenler kısırlaşmış olacak büyük ölçüde. Organ kaybı değil, nesil kaybı sözkonusu. İnsanlar sadece gözünü kaybetmiyor, böbreğini de kaybediyor. Genetik hastalıklar, çok farklı yeni engelli türlerinin doğmasına sebeb oluyor.
“Mesela Obozite” engellisi, “Geriatrik engelli” gibi başka engelli türleri de geldi / geliyor / gelecek. Bugün batıda aşırı ve sağlıksız beslenmenin sebeb olduğu obeziteye dayalı hastalıklardan ölen insan sayısı, Afrika’da acından ölenden daha çok. Uyuşturucu ve alkol bağımlısı insanlar, intihar eğilimi ve “ahlak dışı” hayat, fuhuş bağımlısı insanlardaki akıl sağlığından kaynaklanan sorunlar ve bunların aile ve sosyal çevrelerinde meydana gelen zihinsel sorunlar toplum hayatını ciddi şekilde riske sokuyor.
Batı’da Geriatrik engelliler, büyük ölçüde bir yardımcı gözetiminde ya da yoğun bakım altında biyolojik olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Onun için artık “ötenazi”nin meşruiyeti tartışılmaya başlandı. Yaşlılıktan kaynaklanan organ yetersizliği ya da Alzaymer ve benzeri hastalıklar, kimileri için “ölümü dua ile istenen bir kurtuluş” gibi gösteriyor artık neredeyse!
Bu anlamda batıda engelli oranı %20 seviyesinde. Türkiye’de resmi kayıtlara geçen ve “fiziki engelli” tanımına giren insan sayısı %10 cıvarında. Yine genel ortalama ülkemizde %20 dolayında. Hayat ortalaması ve sağlıksız ve aşırı beslenme sonucu, yeni bir engelli türü olarak obezite ve geriatrik sorunlar hızla artıyor.
3 Aralık uluslararası engelliler gününde tüm yurtta çeşitli etkinlikler düzenlendi. Sosyal media üzerinden birçok siyasi günün anlam ve önemine dair açıklamalar yaptılar, engellilerle fotoğraflarını koyup, bu konuda ne kadar “duyarlı” olduklarını göstermeye çalıştılar. Bu konuyu bir vicdan meselesinden ibaret gibi görmek, çözüm için yeterli değil. Ama tüm bu yapılanlar engellilerin sorunlarına ne kadar çözüm sağlıyor orası meçhul! Kuşkusuz hiçbir şey yapılmıyor değil. Düne göre çok ileri şeyler yapıldı ama, varmamız gereken hedef açısından daha yolun başındayız.
Engellilere ve sorunlarına sahip çıkmak kadar, engelli üreten trafik, beslenme, sağlık gibi şartların da ıslahı gerek.
Konuyla ilgili bir dostum, bana şu mesajı göndermişti: “Mesela bir yönetici olarak bir gününüzü tekerlikle sandalyede, ya da değnekle ya da gözünüz veya kulaklarınız kapalı şekilde dışarı da geçirmeyi göze alabilir misiniz? Bu soruna yılda bir sene konferanslar düzenleyerek ya da sosyal media üzerinden fotoğraflar paylaşarak çözüm bulamayız. Engellileri sadece “Ampute dünya kupası”nı kazandıkları zaman ya da “paralimpik oyunlar”da derece elde ettikleri zaman mı hatırlayacağız. Engelli insanların normal nüfusa oranı % 15 civarındadır. Ülkemizde bulunan 9 milyon engelli vatandaşımız arasında terör eylemleri sonucunda mağdur olmuş gazilerimiz de vardır. Fakat milli gelirin on binde yirmi sekizi onlara harcanıyor. İstanbul’a dünyanın en büyük havalimanlarından birini inşa ettik. Bu anlamda önemli bir “hub” olması için çalışmalar yapılıyor. Dünyada en çok şehre uçan havayolu bizim havayolumuz. Yurtdışından insanları buraya çekmeye çalışıyoruz. Olimpiyatlar, önemli organizasyonlar için talip oluyoruz. Hatta bize verilmediği zamanda kızıyoruz. Aslında yöneticilerimiz mevcut sorunların farkında. 2012 tarihinde erişilebilirlik standartlarının uygulanmasının izlenmesi ve denetimi yönetmeliği yayınlandı. Bu yönetmelik kapsamında topluma açık kapalı alanlar dahil kamusal tüm alanların engelsizleştirilmesine yönelik kanun yayınlandı ve kurumlara 7 yıl süre tanındı. Bu süre 2019 Temmuz’da bitiyor. Eskiye göre birçok iyileştirme yapılsa bile hâlâ çok geride olduğumuzu söyleyebiliriz. Ayrıca kamunun bu düzenlemelerle ilgili caydırıcı cezalar koyduğu da söylenemez.”
Evet, yerel seçimlere gidiyoruz. 9 milyon kayıtlı, klasik tanıma giren fiziki engelli ve bunların aileleri görmezden gelinemez. Eğer insanlarımızın hayata daha etkin bir şekilde katılmaları ve daha üretken hale gelmelerini istiyorsak bu soruna çok hızlı bir şekilde çözüm bulmamız gerekmektedir. Günümüzdeki teknolojik imkanlarla bu sorunların tespiti çok daha hızlı yapılabilmektedir. Yöneticilerimizin bu konuda daha duyarlı olması gerekmektedir. Özellikle Aile Bakanlığına denetim konusunda büyük sorumluluklar düşmektedir. Bakan Selçuk bu konuda inisiyatif alarak kanayan yaraya parmak basabilir ve bir fark oluşturabilir. Belediye başkan adaylarının da verilen süreler göz önünde bulundurulduğunda, ciddi mağduriyetler oluşturan bu duruma hızlı bir çözüm bulmaları gerekmektedir. Bu açıdan, aslında yerel yönetim seçimlerinde engellilerin en azından belediye meclislerine temsilci olacak şekilde aday gösterilmeleri ve diğer adayların seçim kampanyalarında engellilere yönelik projelerini sunmaları, hem toplumsal duyarlılığı artırmak ve hem de bu insanlara bir umut vermek, psikolojik açıdan onların motive edilmesi gerek.
Kuşkusuz tek başına devlet bu sorunun altında kalkamaz. STK’larımızın, Diyanet’in, mektebin, işadamlarımızın da bu anlamda sorumluluk üstlenmesi gerekir.
Unutmayalım ki, her insan potansiyel bir engellidir. Ve yine unutmayalım ki, Hz. Muhammed (SAV) “Abese suresi”nde, yanında zengin ve şöhret sahibi birileri varken içeri giren yoksul bir ama olan İbniÜmmü Mektum isimli görme engellisi bir Müslüman konusunda uyarılır. Resulünü uyaran Allah, O’nun şahsında bizi de uyarır.
Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.