Evlilik Koruyor
Genç bir okuyucum bana telefonla ulaştı ve çalıştığı kurumda yaşadığı tatsız bir olayı paylaştı. Konuşmasının sonunda şunları söyledi: “İş arkadaşımın arkamdan dolap çevirip, iftara atması bana o kadar ağır geldi ki, emin olun eşimi ve çocuğumu düşünmeseydim aklınıza dahi gelmeyecek hatalar yapabilir ona zarar verebilirdim. Ama eşimi ve çocuklarımı düşünmek zorundaydım o yüzden bu kişiyi affettim. Ben ailemi çok yordum. Belki ıslah olurum diye erken yaşta evlendirdiler. Şimdi üç yaşında bir çocuğum var. Evladım benim hayatı tanımama ve olgunlaşmama o kadar büyük katkı sağladı ki, büyüdüğünde ona sarılıp teşekkür edeceğim.”
Gencin bu ifadeleri beni çok ötelere götürdü. Evliliği özgürlüğün önünde bir engel olarak gören genç bireylerin neden olgunlaşamadıklarını, neden küçük meseleleri büyütüp şiddete yöneldiklerini düşündüm… Yirmili yaşlarda evlenip hayatın bütün yükünü eşleri ile birlikte sırtlayan büyük ebeveynlerimizi anlamaya çalıştım ve ailenin sorumluluğunu taşımanın onların fedakarlık, empati, paylaşım, bilgelik ve öfke kontrolü gibi temel değerleri geliştirmelerine yardımcı olduğuna inandım.
Eskiden on yaşında bir çocuk anne-babaya yardımcı olur, kardeşi ile ilgilenir, odasını toparlar ve payına düşen yükü sırtlayarak aileye katkı sağlardı. Çocuk, hayatı aile ortamında tanır ve yirmili yaşlara ulaştığında evlenip yuva kurardı. Hayatın yükü belki biraz ağır gelirdi ama o eşiyle el ele verir ve bu yükü taşımaya muvaffak olurdu. Onlar hayattan kopuk yaşamazlardı, o yüzden bu insanlarla karşılaştığınızda duygularındaki derinliği, gönül pınarlarından sızan şefkati hemen hissederdiniz.
Günümüzde genç bireyler evliliği özgürlüğün önünde bir engel olarak görüp geç vakte kadar erteliyorlar. Ancak bu durum ferdi ve toplumsal bazı sorunlara neden oluyor. Dini değerlerden uzak yaşayan gençler nasıl olsa özgürüm, istediğimi yapabilirim deyip harama meylediyor, suça eğilim gösteriyorlar. Ailenin sorumluluğunu sırtlamaktan kaçınan ve evliliği geç vakte kadar erteleyen genç bireyler bedenen olgunlaşsalar da duygusal ve sosyal gelişimleri bakımından güdük kalıyorlar. Yaşamla olan yolculuklarında yolun yarısını kat etmiş olsalar dahi ergenliğe yeni adım atmış ve hayatı henüz tanımayan bir fert gibi davranıyor ve hata üstüne hata yapıyorlar. Kendilerini olgunluğa taşıyabilecek hiçbir sorumluluk almayan genç bireyler zamanı ve zihinsel kapasitelerini değerlendirme fırsatı bulamıyorlar. Orta yaşa ulaştıklarında ise evlenip yuva kurmaya karar veriyorlar fakat hiçbir şey istenildiği gibi gitmiyor.
Evli olan bireyler ile evliği erteleyenler arasında yapılan araştırmanın sonucu şöyledir:
Evli olan bireylerde suç oranı diğerlerine göre daha az.
Evli olan bireylerde depresyon ve ruhsal rahatsızlıklar diğerlerine göre daha az. Evli olan bireylerde boşluk duygusu ve zinaya eğilim diğerlerine göre daha az.
Evli olan bireylerin bağışıklık sistemi diğerlerine göre daha güçlü.
Evli olan bireylerin gelecekle ilgili hedefleri diğerlerine göre daha isabetli.
Hz. Peygamber, “Evlenme çağına gelen gençleri evlendirin” buyurur ve evliliğe teşvik eder. Onun takipçileri olarak bizler “okulunu bitirsin, işe girsin, işini kursun…” gibi gerekçelerle çocuklarımızın evliliğini erteleme hakkına sahip değiliz. Öyle değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.