İhlâssız din hizmeti olmaz
İman İslam Kur’an Sünnet Şeriat Ümmet hizmetleri; sırf Allah’ın rızasını kazanmak için ihlâsla ve samimiyetle yapılmalıdır.
***
İhlâssız ibadetlerin, hayırların, ilmî hizmetlerin, cihadın kabul edilmeyeceğine, böylelerinin yüz üstü sürüklenerek Cehenneme atılacağına dair Sahih-i Müslim’de hadis vardır.
***
Genel kural: Bu hizmetler için para, ücret, maaş alınmaz. Taqva ve azimet budur.
***
Bazı hizmetlerin aksamaması için sonraki ulema (mütehhirîn); imamlara, müezzinlere, vaizlere, müftülere, Kur’an ve din öğretmenlerine; geçimlerini temin için ücret ve maaş verilmesine fetva ve ruhsat vermişlerdir.
***
Bu fetva ve ruhsat, geçimle sınırlıdır. Bu hizmetleri alet ve vasıta kılarak zenginleşmenin fetvası yoktur.
***
İslam dininde, para karşılığında namaz kıldırma memurluğu yoktur.
***
İmanın İslamın Kur’anın Sünnetin şahsî prestij ikbal ün alkış nüfuz temini için alet edilmesi, vasıta kılınması çok çirkin bir şeydir, münafıklıktır.
***
Camiler, sırf Allah rızası için yaptırılmalıdır.
***
Allah rızası için, kendisine sadaka-i cariye olsun diye cami yaptırıyor. Ne güzel...
***
Ehl-i Sünnetin kesin kuralı: Maddî menfaat için din ilimleri öğrenilmez.
***
Ulema ikiye ayrılır: (1) İhlâslı râsih ulema... (2) Ulema-i su (kötü âlimler)... Bu ikinciler, din ilimlerini dünya menfaatine, makama mevkie alet ederler ve mezmumdurlar.
***
Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, İmam Gazalî, İmam Rabbanî, Halid-i Bağdadî, Şeyh Şamil ve benzerleri; din ilimlerinden ve din hizmetlerinden para kazanmamışlar, dünyalık elde etmemişler, zengin olmamışlardır.
***
Fıkhın babası İmam-ı Âzam Ebu Hanife hazretleri kumaş ticareti yapardı ama ilmini ticarete alet etmezdi.
***
İslama Kur’ana, hizmet edebilmek için mutlaka muhlis (ihlâslı) olmak gerekir. Bu dine gönülden bağlı olmayıp, işkembeden bağlı olanlar hizmet etmezler, hedm ederler (yıkarlar).
***
Şeriatta da, Tarikatta da ihlâs, olmazsa olmaz temel şarttır.
***
Hadîs-i kudsî: “İhlas Benim sırlarımdan bir sırdır. Sevdiğim kulumun kalbine koyarım.”
***
Ben ihlâslıyım, ben çok ihlâslıyım deyip duranların ihlâsından şüphe etmek gerekir.
***
Bütün Müslüman gençlere ihlâs dersleri verilmelidir. İhyâu Ulumi’d-Din kitabının ihlâs bölümü ders kitabı olarak okutulabilir.
***
İhlâsa aykırı niyetleri ve amelleri olanlarda münafıklık alametleri vardır.
***
İslamî hizmetler ve vazifeler sadece ve sadece ihlâslı ve ehliyetli kimselere verilmelidir. Aksi takdirde din dünyaya, ticarete, geçime, zenginleşmeye, benliğe, ikbale alet edilir ve Ümmet çöker.
***
Bütün büyüklerimiz ihlâsla yaptıkları hizmetlerin ücret ve mükâfatını, yaratıklardan değil, Yaratan’dan beklemişler ve istemişlerdir.
***
Bu ücret ve mükâfatın dünyada değil, ahirette verilmesini istemişlerdir.
***
İslamî hizmet ve faaliyetler ihlâssızların eline geçerse büyük yıkım ve felaket olur.
***
Bir âlim, hangi din kitabını yazsam da dünyalık elde edip zenginleşsem diye düşünüyorsa, ondan hayır gelmez.
***
Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün hizmetleri; Kur’ana, Sünnete, Şeriata, Fırka-i Nâciyeye, Ehl-i Sünnet ve cemaate uygun şekilde ihlâsla yapmalıdır.
***
İslam’da din dünya ayırımı yoktur ama mukaddes din, süflî politikanın ve ikbal hırsının üzerinde tutulmalıdır.
***
Din hizmetleri için toplanan paralar, planlı ve programlı şekilde, bir kuruşu bile israf edilmemek şartıyla ehliyetli, liyakatli, ihlâslı, âlim, ârif vazifeliler tarafından harcanmalıdır.
***
Kur’an-ı Kerimde sarahaten sayılmış olan sekiz sınıftan başkasına verilmesi caiz olmayan zekât paralarını ve mallarını gasb eden zekât uğruları dine hizmet edemez.
***
Zekât almaya hakkı olan mücahid fi sebilillahe’am manada değildir. Hiçbir hoca, yazar, aktivist, ziyalı ben cihad ediyorum diye zekât parası toplayamaz.
***
Namazı yitiren, zekatı ya hiç vermeyen, yahut doğru dürüst vermeyen Müslüman bir toplum iflah olmaz.
***
Zekât parası ile cami bile yaptırılmaz.
***
İslam dinine göre dünya hayatı bir imtihandır. İhlâssızlar bu imtihanda başarılı olamaz.
***
Tüzel kişiler (Cemaatler, tarikatlar, vakıflar, dernekler vs) zekât parası toplayıp, bunları bütçelerine koyamazlar.
***
Zekât Allahın kesin bir emridir, Allah Kur’anda ne emr etmişse, Peygamber (Salât ve selam olsun ona) ve Selef-i Sâlihîn bu konuda ne yapmışsa, öyle yapılmalıdır. Bu sınırların dışına çıkılamaz.
***
Mevrid-i nasta ictihad yapılamaz. Zekât konusundaki Kur’ana, Sünnete, Şeriata aykırı bütün ictihadlar ve fetvalar batıldır, kabul edilmemelidir.