Türkiye’yi gerileten çökerten 50 konu
İlköğretimden sonra okuyamayacak olan gençlerin liselerde, üniversitelerde ite kaka zar zor okutulması, daha sonra üniversiteye gönderilmesi. (Dünyada hiçbir akıllı toplum bunu yapmıyor.)
Eğitimde önemli olanın kemiyet, kelle sayısı değil; keyfiyet, vasıf olduğuna dikkat edilmemesi.
Çoğunlukta olan Sünnî kesimin en ehliyetli, liyakatli, istidatlı, zeki, ahlaklı, faziletli çocuklarını Müslüman subay olarak yetiştirmemeleri.
Türkiyeye gerçekten hizmet edecek çok vasıflı elemanlar yetiştirilip işlerin onlara verilmemesi.
Emanetlerin yani işlerin vazifelerin hizmetlerin sadece ehliyetli, liyakatli, kompetan kimselere verilmemesi.
Millî eğitim sisteminin, dünya sıralamasında çok gerilerde kalması.
Normal nüfusunun dört, bilemediniz beş milyonu geçmemesi gereken İstanbul’un 25 milyonluk, idare edilemez, zabt edilemez bir mega kente dönüştürülmesi. (25 milyon reel rakamdır.)
Yazılı, edebî, kültür lisanının çökertilmesi, toplumun düşünme, anlama kapasitesinin, ufkunun daraltılması.
Büyük medyanın son derece kalitesiz hale gelmesi; halkın gözü, kulağı, dili olmaktan çıkması, kültür tahribatı yapması.
Dinin içinin boşaltılması.
Tasavvufun içinin boşaltılması.
Trilyonlarca dolarlık millî sermayenin taşa toprağa arsaya binaya otomobile cep telefonuna lükse israfa konfora şatafata gömülüp öldürülmesi.
Tarımımızın çökertilmesi, birkaç yüz milyon insanı doyurabilecek topraklarımızın verimli şekilde işletilmemesi.
Türkiye’nin uluslararası şeffaflık ve temizlik notunun 100 üzerinden 41’e düş(ürül)müş olması.
Türk toplumunun temel taşı olan ailenin çökertilmesi.
İlme, sağduyuya, bilgeliğe aykırı resmî ideolojinin, millî kimliğin ve kültürün üzerinde tutulması.
Sosyal barışın ve toplumsal uzlaşının berhava edilmesi.
Akl-ı selime ve bilgeliğe aykırı Feminizmin teşvik edilmesi; Cumhuriyetin bir Amazonlar Cumhuriyetine dönüştürülmesi için sinsi çabalar sarf edilmesi.
Eğitimde Singapuru, Finlandiyayı, Japonyayı geride bırakıp, dünya birincisi olma niyeti ve azmi bulunmaması.
Tarımda, Hollandayı geçip dünya birincisi olma niyeti ve azmi bulunmaması.
Elektronik ve otomotiv sanayii yarışında Güney Koreyi geçme niyeti ve azmi bulunmaması.
Varlık meselesi konusunda ciddî ve sağlam inançlara sahip olunmayışı.
Her konuda genel, yoğun, yaygın bir beyinsizlik, bayağılık.
Bunca üniversitemiz bulunmasına rağmen, Türkiyenin çeşitli bilimlerde tekniklerde bir tek Nobel ödülü bile kazanamaması.
Belimizi büken en büyük yük: Akdeniz, Latin, Bizans, Hispanik kültür(ü)dür. Hispanik de nereden çıktı demeyiniz, İspanyadan Portekizden gelmiş en az bir buçuk milyon Gizli Yahudiyi düşününüz.
Millî kimliğimizi, millî kültürümüzü yıkmaya, tahrip etmeye yönelik laikçi sabotajlar.
Liselerde sağlam bilgi ve kültürün yanında (Japonyada olduğu gibi) ahlak, karakter, görgü terbiyesi verilememesi.
Liselerde estetik, güzellik, sanat boyutu kazandırılamaması.
Genç nesillerin (kuşakların), 1928’den önce vefat etmiş olan atalarının Türkçe mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil bırakılması.
Okur yazar geçinenlerin, 1929’dan önce yazılmış, basılmış Türkçe kitapları, evrakı okuyamaması; okusalar bile manasını ya hiç anlamamaları, yahut az anlamaları.
Tarihî ârıza ve kazaların devamlılığımızı bozması, toplumumuzu ve ülkemizi bir kopukluklar toplumu ve diyarı haline getirmesi.
Milletler sisteminden sürüler sistemi seviyesine düşülmesi.
Sözün ayağa düşmesi.
Gerçek aydın yetişmemesi, yetiştirilmemesi.
Liselerden bitirme ve bakalorya imtihanlarının kaldırılması.
Edebî lisanla birlikte mimarlığın çökmesi, çökertilmesi, vatan sathının ucube, zevksiz binalarla doldurulması.
Son elli yılda inşa edilen elli bin yeni camiin ancak ellisinin sanat açısından kıymetli ve güzel olması. (Bir tek yeni camimiz bile UNESCO tarafından beğenilip korunma altına alınmamıştır.)
İstanbul kültürünün, ahlakının, görgüsünün, terbiyesinin, nezaket ve kibarlığının, efendiliğinin, mürüvvetinin tarihe gömülmüş, yitirilmiş olması.
Yazılı ve medenî kültürün kaybedilmesi, onun yerine şifahî kırsal kesim kültürünün hakim olması.
Suçsuz, günahsız toplum olmaz ama bizde çok anormal bir suç patlaması olması.
Haram kazançların, haram zenginliklerin, haram yemenin yaygınlaşması.
En büyük bela: Paranın ana değer olması.
Toplumun bir kızılelması olmaması.
İnsanların idealsiz kalması.
Büyük sayıda insanın robot, uyurgezer, zombi, hür köle haline gelmesi.
İki tarih olması, biri gerçek tarih, diğeri uyduruk düzmece tarih. İkincisinin birincisini gölgede bırakıp hâkim olması.
İnsanların, mantık kültürünün ışığında doğru dürüst düşünememesi.
Çare, çözüm üretilememesi.
Problemlerin çözümü konusunda doğru dürüst projeler hazırlanamaması.
İstikamet, mürüvvet, fütüvvet, âlicenablık gibi faziletlerin, değerlerin, meziyetlerin kelime ve kavram olarak yitirilmesi.