Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Gıybet haram değil miydi?

Gıybet haram değil miydi?

İslam’a göre, gıybet şiddetle yasaklanmış bir fiildir. Fakat fiiliyatta bunun yansımalarını pek göremezsiniz. Sorduğunuzda gıybetin haram olduğunu ifade eden insanlar, bir tanıdıkla karşılaştıklarında hemen dedikoduya başlar ve gıybeti meşru bir davranış olarak göstermeye çalışırlar. Peki, bu kimseler gıybetin haram olduğunu kabul ettikleri halde fiiliyatta neden bunun aksi bir tutum sergilerler? Gıybet bağımlısı olan kişinin bu soruya makul bir cevap verebilmesi için bir insan olarak zaaflarını tanıması, insanların kusurları ile neden meşgul olduğunun farkına varması gerekir. Kendini yetersiz gören insan, diğerlerinin kusurlarını afişe ederek ben daha iyiyim hissine kapılır ve hata odaklı bir bakış açısına sahip olur. Dedikoduyu meşrulaştırmak, bu kişiyi yaşadığı kompleks çukurundan çıkarmaz aksine daha da batırır.

Gıybet kişinin yaşadığı içsel çatışmalarının, kişisel komplekslerinin, güvensizliğinin dışavurum şeklidir. Birçok konuda yetersiz ve eksik olduğuna inanın kişi, yetersizlik duygularını bastırmak için ötekilerin kusurları ile meşgul olur. Oysa kendini yatıştırmak için kullandığı yöntem hem haramdır hem de onun insanlarla ilişkilerine büyük zarar getirmektedir.

Gıybet bağımlısı kişi mutsuzluk, iletişim sorunları, stres ve ruhsal sıkıntılar yaşamaya ve yalnızlaşmaya başlar. Fakat ilginçtir tutulduğu marazi hastalığın farkına varmak yerine savunma mekanizmaları üretir ve kendisinin diğerlerinden daha iyi olduğuna inanır. Zira bağımlısı olduğu gıybet hastalığı onun idrakini tıkamış, duygularını köreltmiştir.

Gıybet kişiye üç noktada zarar getirir:

İnsanların gıybetini yapan ve kusurları afişe eden kişiye karşı bir husumet oluşur. Karşı tarafın kin ve nefret okları bu kişinin üzerine yönelir ve kişi yalnızlaşır. Zira hiç kimse gıybetini yapan bir kişi ile yakınlık kurmak ve ona olumlu bir nazarla bakmak istemez.
Olumsuz bir fiilin yayılması, zayıf ve duyarsız kişiler üzerinde özendirici bir etkiye sahip olabilir. Zira davranışlarımızın büyük çoğunluğunu ötekileri taklit ederek şekillendiririz. Yani hepimiz bir başkası için ayna görevi üstlenmekteyiz. O nedenle olumlu davranışları yayıp, olumsuz davranışları terk ederek sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.
Allah’ın örttüğü bir hatanın aşikâr edilmesi, o kişinin günahına ortak olmak demektir. Hz. Peygamber, “Kim bir kişinin kusurlarını örterse kıyamet günü Allah o kişinin kusurlarını örter” buyurur ve hataları örtmeyi tavsiye eder. Kişi başkalarının hatalarını örttüğü gibi kendi hatalarını da aşikâr etmeyip, tövbe ile Allah’tan yardım istemelidir. Resulullahın şu ifadesi bu konuda bizlere yön göstermektedir: “İşlediği günahları açığa vuranlar dışında ümmetimin tamamı affedilmiştir.”

 KUYUYA DÜŞENE EL UZATINIZ

Hata edenin hatasını örtmek bir erdemdir. Fakat Müslüman bununla da kalmayıp hata edenin hatasını iyileştirmesi için destek vermeli ve bu kişiye nefretle değil şefkatle bakmalıdır. Zira hata eden kişi zarardadır, sahip olduğu değerleri kaybetmiş ve manen yoksullaşmıştır. Dinimiz yoksulluğa düşün kişiye el uzatmanın bir sorumluluk olduğunu belirtir…

Kuyuya düşen bir kişi için ne yaparsınız? Uzaktan nasihatler verip beklemeyi mi tercih edersiniz? İşi oluruna mı bırakırsınız? Dua ile yetinir misiniz? Elbette düşen insana dua eder ve tavsiyede bulunursunuz. Ama çözüme ulaşmak için bunların yanında o kişiye tutunabileceği bir ip de uzatmanız gerekir. Gıybet bağımlısı kişi tıpkı bu kimse gibi kuyuya düşmüştür, bu kişiye dua edebilir ve kuyudan çıkması için destek verebilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi