Davetin Usul Ve Adabı
Davet, tebliğ ve irşat vazifenin nasıl yapılacağı da önemlidir. Şayet davetin istediği usulü ortaya koyamazsak, başarısızlığımıza başka sebepler aramaya gerek yoktur.
Öyleyse şunu hemen ifade edelim ki daveti bizzat yapacak olan insanların her şeyden önce kendilerinin Allah’a inanmış, O’nun gözetim ve denetiminde olduğunu bilmenin edep, huzur, teslimiyet ve tevekkülünü yaşamış olmaları lazımdır.
Allah dilediğini dilediği gibi yapar. Hidayeti vermek de Ona aittir. Bize düşen davet vazifesini usul ve adabınca yapmaktır.
Başarılı olursak hamd ederiz. Övünme, gururlanma, kendini beğenme gibi ihlassızlıklara kaptırmayız kendimizi.
Havalara girmez, başa kakmaz ve karşılık beklemeyiz kimseden. Başarılı olamazsak da kahrolmayız, ümit kesmez, gücenip, kırılır da işi terk etmeyiz. Çünkü her şey onun elinde.
Davetçinin İslam’ı bilme kadar çağını ve insanlarını, kültürünü de tanıması gerekir. Bu yüzden en sadık arkadaşları kitaplar olmalıdır.
Devamlı çalışma çok önemli olan meslek sevgisiyle beraber aşk ve iştiyakı da artırır. Bilinenlerle amel, bilinmeyenlerin de belletilesine bir vesile olduğu kadar Allah’ın insanı sevmesine de bir vesiledir. Allah severse, insanlara da sevdirir.
Üstelik insanlara, "yaşadığı hayatı" anlatmak daha kolay ve benimseticidir. Aksine bir davranış, Allah Teâlâ’nın gazabını ve insanların nefretini çeker ki davetçinin dünyasını da, ahiretini de işte bu yıkar.
Davetçinin en güzel örneği, en büyük önderi, kuşkusuz Hz. Muhammed (sav) efendimizdir. O ise bilindiği gibi güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir. Zira İslam, baştan sona güzel ahlaktır.
Bu sebepten ötürü güzel huylarla bezenmesi gereken davetçinin özellikle öne çıkması gereken bazı vasıfları vardır.
Bunları şöylece sıralayabiliriz:
İyimserlik, ümitvar olma, şikâyetçi, lanetçi, bedbin ve meyus olmama; hizmetini hiç bir pahaya; ne para, ne kadın, ne makam, ne şan ve şöhrete satmama, bilakis ihlasla ve samimiyetle davete devam anlamına hasbilik, fedakârlık, ferağatlık, diğergamlık, suçları, mazeretleri affedici bir hilim, rıfk, şefkat, merhamet, mülayemet, gönül alıcı cömertlik ve isar, insanlara değer verme, iyilik yapma aşk ve arzularını kamçılayan, bazen yüzüne, çoğu zaman da gıyabında takdir ve teşekküre götürerek hem hizmeti büyüten, hem de birlik ve beraberliğe, sevgi ve saygıya sebep olan tevazu, mahviyet, alçak gönüllülük, takdir ve kıymet bilme, yerine göre riski göze alan cesaret, düşünceden, istişareden ve karardan sonra gelen azim ve irade, basiret ve tefekkür, sosyal faaliyetlerin şevkle yürütülmesini sağlayan kardeşlik, istişare ve emniyet, bütün bunların zaman zaman muhasebesini yaptıran ihsan ve murakabe.
Görülüyor ki davet, tebliğ ve irşat, önce bilgi, ama onun da ötesinde bir ahlaklı yaşama meselesidir. Zorluğu da buradan kaynaklanmaktadır.