Bundan sonrası daha önemli
İstanbul’da Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun öne geçmesi, iktidar bloku için en ıstıraplı seçim sonucu olsa gerek. Binali Yıldırım, içine doğmuş gibi şöyle demişti:
“31 Mart referanduma dönüştü. Adaylar konuşulsaydı, adayları mukayese etme imkânı olsaydı çok daha farklı bir sonuç doğurabilirdi.” (27 Mart)
Elbette fark rakamsal olarak büyük değil. Cumhur İttifakı’nın oyları 2018 seçimlerine göre İstanbul’da da Türkiye genelinde de sadece 2 puan geriledi.
2 Puan büyük bir kayıp değil ama...
Demokrasi tarihimizde hiçbir iktidarın elde edemediği muazzam medya gücünün ve kullanılan devlet kudretinin desteğine rağmen 2 puan kayba uğramak, rakamsal olarak büyük olmasa da siyasi olarak büyüktür; ciddiyetle tahlil edilmelidir.
AK Parti yine birinci parti olduğu gibi önümüzdeki yaklaşık 4.5 yılda ülkeyi yönetmeye devam edecektir. Bu dönemde zorlu reformları başarmak için siyasi atmosferi normalleştirmek, hukuk ve demokrasi kalitesini yükseltmek gerekiyor.
Medya ve iktidar gücü
Seçim dönemlerinde partizan yayın yapmanın kanuni yaptırımları vardı fakat OHAL döneminde 687 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırıldı.
Ve işte, bir gün içinde iktidarın 8 mitingini canlı yayınlayan haber kanalları, aynı günde Millet İttifakı’nın tek mitingini vermediler.
Bilinen ekranlar Meral Akşener’e ve Temel Karamollaoğlu’na tümden kapalıydı.
Orhan Yeneroğlu’nun aktardığı RTÜK verilerine göre, şubat ayı içinde, aslan payı AK Parti’ye ait olmak üzere, TV’lerde Cumhur İttifakı lehine 55 saat 17 dakika yayın yapılırken…
Millet İttifakı lehine belirli kanallarda sadece 10 saat 9 dakika yayın yapılmıştı. (Yeni Çağ, 21 Mart)
TRT yayınlarında durum daha eşitsizdi.
Ve seçim akşamı AA’nın tavrı gözler önünde cereyan etti. AA, Ekrem İmamoğlu’nun öne geçtiğini gösteren rakamları tam 14 saat gecikerek yayınladı! Bir haber ajansı verdiği rakamları geri çekti!
Bütün vatandaşların vergileriyle finanse edilen TRT ve AA, kamu kurumlarının siyasi tarafgirliği konusunda iki tipik örnektir.
Yargı ile ilgili güven sorunları zaten Adalet Bakanı Gül’ün de ifade ettiği bir gerçektir.
Önümüzdeki dört yıl
İbrahim Kahveci’ye sordum, Türkiye’nin bu sene sonuna kadar 82 milyar dolar dış borç ödeyeceğini, bunu çevirebileceğini söyledi “Bunu çevirebilmek için dışarıdan yüzde 7-8 gibi çok yüksek faizle döviz temin edilmesi gerekiyor” dedi.
Zorlu iktisadi reformları yapmak ve ehven şartlarla dış finansman bulmak için ülke içinde demokrasinin, hukukun ve kurumsal yapının kalitesi son derece belirleyicidir.
Zamanımızda World Economic Forum gibi kuruluşlar, ülkelerin iktisadi durumunu değerlendirirken sadece ekonomik verilere değil, aynı zamanda kurumların durumuna, yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğü gibi faktörlere de bakıyorlar.
Seçim meydanlarında devletin gizli fişlerinin medya eliyle teşhir edilmesi, muhalif liderlerin hapse atılmakla tehdit edilmesi gibi davranışlar sırf seçim propagandası olsa bile hem siyasi kutuplaşmanın dozu hem yargı bağımsızlığı açısından iyi bir görüntü vermedi.
İktidar, her şey bir kenara, önümüzdeki dört yılda Türkiye’yi sağlıklı bir büyümeye geçirmek istiyorsa demokrasi ve hukuk kalitesini yükseltmek, yargının ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığını güçlendirmek, kamu kurumlarına güveni tesis etmek zorundadır.
Zaten “yapısal reformlar” denilen şeyler bunlardır.
İmamoğlu faktörü
Ekrem İmamoğlu sadece zorlu İstanbul yarışında öne çıkmasıyla değil, sıcak kişiliği ve siyasi olgunluğu ile de dikkat çekti.
Çok gerilimli geçen seçim gecesini anlatırken söylediği şu sözlerin altını çizdim:
“Biz kriz yönetimi yapmadık, bu kriz değildi; biz süreç yönetimi yaptık.”
Sıkıntılı anlarda itidalini kaybetmedi; öne geçtiğini YSK Başkanı açıkladığında zafer havasına girmedi. Duygu olarak sıcak, zihin olarak rasyonel bir kişilik ortaya koydu.
Siyasette bu tür davranışları teşvik etmek lazım.
İmamoğlu genç bir politikacıdır, belli ki politikada maraton koşucusu olacaktır.
Doğrusu, Binalı Yıldırım da kapsayıcı bir dille politika yürütmüştü.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisini farklı seçmen kitlelerine açması olumlu sonuçlarını veriyor.
İktidar Türkiye’nin önündeki zorlu dört yılını böyle gerilimler yaşamadan yönetmek istiyorsa, her şeyden önce siyasi tansiyonu düşürmesi, kapsayıcı bir tarz geliştirmesi gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.