Yap bir yalakalık, kap akreditasyonu!
Hani, "yaramaz çocuk"lar vardır... "Koltuğun üzerine çıkma, düşersin" dersiniz, inadına çıkar!.. "Sobaya dokunma, yanarsın!" dersiniz, inadına sobaya el uzatır!.. "Bıçakla oynama, elini kesersin!" dersiniz, inadına bıçakla oynar... Ne yapsanız nafile... Ama, bir gün gelir; "Bir musibet, bin nasihatten evlâdır" atasözünün doğruluğu, bir defa daha tecelli eder ve yaramaz çocuk ya "koltuk"tan düşer, ya "soba"da eli yanar, ya da "bıçak"la bir tarafını keser!.. Ancak ondan sonradır ki; koltuktan da, bıçaktan da, sobadan da uzak durur!..
Niye... Çünkü, "denemiş" ve başına ne geldiğini bizzat görmüş, yaşamıştır!.. Oysa, "nasihat"lere kulak verseydi, başına bu "musibet"ler gelmeyecekti!..
Kartel gazeteleri de, aynen "yaramaz çocuklar" gibi... Söylenen hiçbir şeye inanmıyorlar, o şeyin illa da "başlarına gelmesini" bekliyorlar!.. Başlarına gelince de; "sobada eli yanan çocuk" gibi, başlıyorlar viyak viyak, ciyak ciyak bağırmaya!..
Be adamlar; "ciyak ciyak bağırmanız" için, illâ da "nasırınıza basılması" mı gerekiyordu?.. Eğer "ayağına basılanlara" zamanında kulak vermiş olsaydınız, siz de aynı muameleye maruz kalmazdınız!..
TAVIR KURUMLARA DEĞİL, BİREYLERE!
Efendim, sözü şu "akreditasyon" meselesine getirmek istiyorum.
Görüyor ve duyuyor olmalısınız... Başbakanlık; "Kartel gazeteleri ve televizyonları"na mensup "7 gazeteci"nin akreditasyonlarını "iptal" etti diye, her tarafta kızılca kıyamet koparıyor!..
Oysa Başbakanlık, gerekçesini açıklıyor!..
"Çalışma usûl ve koşullarına uymayan, haberlerinde Basın Meslek İlkeleri ve bu ilkeler çerçevesinde bilgilendirme / doğrulatma kurallarına riayet etmeyen muhabirlerin akreditasyon kartları iptal edilecek ve kendilerine yeni akreditasyon kartı verilmeyecektir."
İfadelere lütfen dikkat;
Açıklamada "muhabirler" deniliyor!..
Ama "gazeteler" denilmiyor!..
Demek oluyor ki;
Başbakanlık'ın tavrı "kurumlara" değil, "bireylere" yöneliktir!.. Evet; "gazete"lere değil, "gazeteci"lere yöneliktir!..
Bu açıklamada; "gazete yönetimleri"ne de bir mesaj vardır.. Onlara da denilmektedir ki;
"Bu muhabirler, yalan-yanlış haberler yazıyor!..
Bunları Başbakanlık Muhabirliği'nden alın da, yerlerine doğru dürüst haber yapacak başka gazeteciler gönderin!"
Bence, son derece masum bir istek!..
Çünkü tavır "kurum"lara değil, "birey"leredir!
Ama, dedim ya;
"Kızılca kıyamet koparılıyor!"
Gazeteler, televizyonlar "Sansür!.. Basın özgürlüğüne darbe!.. Haber alma hürriyeti engelleniyor!" haberleriyle dolup taşıyor!..
GENELKURMAY’A SESLERİ ÇIKMIYOR
Bir de "demeç salgını" var ki; "ağız ishali"ne yakalanmış kişiler "demeç kuyruğu"na girmiş!.. Hani, "yaz ishali"ne yakalanmış insanlar, helâların önünde "tuvalet kuyruğu"na girerler ya; "demeç ishali"ne yakalanan kişiler de, "gazete ve televizyonlar"ın önünde kuyruğa girmiş, bekleşiyor!.. Tıpkı, "hıyarım var" diyen birinin peşinden "tuzluğu kapıp da koşanlar" gibi!..
İşte bu "manzara"yı görünce, hayret edip kendi kendime sordum;
"Ulan, bu adamlar daha önce neredeydi?.. Başbakanlık'a hırlayan, zırlayan bu adamlar; Başbakanlık'a bağlı Genelkurmay'ın uyguladığı akreditasyona niye sesini çıkarmaz da, kuyruğunu apış arasına sıkıştıran itler gibi sıvışmaya çalışır?!?..
Ulan, Genelkurmay; aralarında Vakit'in de bulunduğu birçok gazete ve televizyona yıllardır akreditasyon uyguluyor, niye Genelkurmay'a gıkınız çıkmıyor da, Başbakanlık'a karşı aslan kesiliyorsunuz?"
Evet, neden "tık" yok?..
Ne o, "maça"nız mı sıkmıyor?!?..
SEVSİNLER SİZİN DEMOKRATLIĞINIZI
Dün baktım da; adını dahi duymadığım "basın meslek kuruluşları"(!)ndan, adını "Bremen Mızıkacıları"nın arasına karışarak duyurmaya çalışan "tabela partileri"ne varıncaya kadar, hemen herkes "açıklama" yapmış, "bildiri"ler yayınlamış!..
Diyorlar ki;
* "Başbakanlığın; bazı gazetecilerin akreditasyonlarını hiçbir anlamlı gerekçe göstermeksizin iptal etmesi; demokrasiye, basının haber alma özgürlüğüne ve toplumun haber edinme hakkına vurulmuş bir darbedir!"
* "Eleştiriye ve eleştirel haberlere karşı gösterilen bu tahammülsüzlük, aslında her fırsatta demokrasiden, hürriyetlerden, Avrupa normlarından dem vuranların da maskesini düşürmüştür."
* "7 gazetecinin akreditasyonlarının iptal edilmesi bir ayrımcılıktır ve hoşa gitmeyen haberler yapan gazetecileri mesleklerini yapmaktan men etme girişimidir!"
* "Hükümet'in bu tavrı; ya sev, ya terket üslûbunun gazetecilere de yansımasıdır!.. Hükümet; ya benim istediğimi yazarsın, ya da gidersin demek istemektedir!.."
* "Sayın Başbakan; dikensiz gül bahçesi istemekte, hiç kimsenin kendisini eleştirmesini istememektedir!.. Kendisi, Majestelerinin Medyası'nı arzu ettiğini bu tavrıyla göstermiştir!"
Dedim ya; adını hiç duymadığım "meslek kuruluşları" ile, sadece "tabelâ"dan ibaret partiler, "demeç ishali"ne yakalanmış gibi, habire lâf fışkırtıyorlar!..
Gelin, görün ki;
Sıra "Genelkurmay'a" gelince, "cısss" diyorlar;
"Ortada kuyu var, yandan geç!"
Hani, "lâf"larının bir yerinde; "Genelkurmay'ın akreditasyon uygulamasını da tasvip etmiyoruz" deseler, "tamam" diyeceğim; "Adamlarda yürek varmış ki, Genelkurmay'ı da eleştiriyorlar!.."
Ama, hayır!..
Genelkurmay'a gelince, "tısss!"
Şu “tutarsızlığa”, şu "çifte standarta" ve şu "ikiyüzlülüğe" bakar mısınız;
Hükümete gelince "falaka!"
Genelkurmay'a gelince "yalaka!"
Yaptıkları, tek kelimeyle budur!..
Çünkü, "akreditasyon" kavramını Türkiye'nin gündemine ilk sokan kuruluş "Genelkurmay"dır!..
Dahası, Genelkurmay'ın tavrı "gazeteci"lere yani "birey"lere değil, tam aksine doğrudan "gazete"lere, yani "kurum"lara yöneliktir!..
İşin garibi, Genelkurmay; "hangi kuruma niçin akreditasyon uyguladığı"nın gerekçesini açıklama ihtiyacı bile duymayacak kadar "keyfî" davranmaktadır!..
Sen "meslek kuruluşu" olacaksın, sen "parti" olacaksın, Genelkurmay'ın keyfîliğine sesini çıkarmayacaksın, ama Hükümet'e gelince vur abalıya!..
Sevsinler sizin demokratlığınızı!..
Sevsinler sizin özgürlükçülüğünüzü!..
Hükümet'e gelince "falaka"ya yatıracaksın, Genelkurmay'a karşı "yalaka" olacaksın ve bunun adı da "demokratlık" olacak öyle mi?..
Sizi gidi "postalsever"ler sizi!..
UĞUR DÜNDAR’DAN HAYATININ GAFI!
Pardon, "falaka-yalaka" dedim de, birden aklıma geliverdi... Bence, önceki akşam "araştırmacı" (!) gazetecimiz Uğur Dündar, belki de "karıştırmacı" gazeteciliğin örneklerinden ilkine imza atarak, "hayatının gafı"nı yaptı!.. Öyle bir "çam devirdi" ki, böyle büyük bir çamı, Zaloğlu Rüstem bile deviremezdi!..
Efendim, olay şu:
Uğur Dündar, İstanbul'da "Merkez Stüdyo"dadır.
Yaptığı haberlerden dolayı "Başbakanlık tarafından akreditasyonu iptal edilmiş Star TV'nin Başbakanlık Muhabiri Fatma Çözen" ise Ankara'da "Başbakanlık bahçesi"nden konuşuyor!..
Fatma Çözen, "canlı yayın"da, akreditasyonunun niçin iptal edildiğini anlatıyor...
"Halkı bilgilendirmek" için haber yaptığını, zaman zaman "eleştiriler" yönelttiğini, bunun için de akreditasyonunun iptal edildiğini ileri sürüyor!..
Tam o anda, Fatma Çözen'in sözünü kesip, devreye Uğur Dündar giriyor ve diyor ki;
"Fatma, Fatma!.. Demek oluyor ki, yalakalık yapmadığın için başına geldi bütün bunlar!"
Hoppalaa!.. Buyur, buradan yak!..
Merak ediyorum, Uğur Dündar'ın; o anda, "ağzından çıkanları, kulakları duydu mu acaba?"
Ya da, "lâfın ucunun nereye varacağını" hiç düşündü mü?..
Çünkü bu lâf; her şeyden önce, "Başbakanlık'tan akredite gazeteciler"in tamamını "töhmet" altında bırakmış ve kartları iptal edilen 7 gazeteci dışında hemen herkesi "yalaka" sınıfına sokmuştur!..
Bu sözün Türkçe'si şudur:
"Başbakanlık'ta halen görev yapan 325 gazetecinin hepsi hükümete yalakalık yapmaktadır!"
Ben, şahsen merak ediyorum:
Başbakanlık'ın "akredite kartı" verdiği "325 gazeteci", Uğur Dündar'a ne diyecektir?..
Çünkü onlar, yani 325 gazeteci, Uğur Dündar'ın gözünde "Hükümet yalakası"dırlar!..
Ki, bunlar arasında, "Aydın Doğan medyası mensupları" da vardır!..
Acaba, onlar da mı "yalaka?!?"
VAKİT, YALAKALIK YAPMADIĞI İÇİN Mİ?!?
Uğur Dündar'a göre; "akredite" olmak için aranan tek şart "yalakalık" yapmak ise, bu da demektir ki, Vakit, hiçbir zaman "Genelkurmay'a akredite" olamaz!..
Çünkü biz, "yalakalık" yapmayız?
Biz, "Genelkurmay"ın veya "komutanlar"ın yanlışlarını yazar, eleştirimizi yapar ve böylece "halkımıza doğru bilgi" aktarmaya çalışırız!..
Yani, "yalakalık" nedir bilmeyiz?..
Ama, Uğur Dündar ne diyor;
"Yalakalık yapmayan akredite olamaz!"
Şimdi, sormak gerekmez mi;
"Genelkurmay'ın brifing ve resepsiyonları”na katılan gazetecilerin hemen hepsi "yalakalık yaptıkları" için mi "akredite"dirler?..
Ya da; Vakit gibi gazete ve TV’ler, "yalakalık yapmadıkları" için mi "akredite" kapsamının dışındadır?..
Bana kalırsa; ya Uğur Dündar'ın kendisi, ya da Uğur Dündar'ın "yalakalık" yapmakla suçladığı gazeteciler derhal bir açıklama yapmalı ve bu mevzuya açıklık getirmelidir!..
Yoksa ben; "akredite" gazetecilerin "yalakalık" yaptıklarını düşünmeye başlayacağım!..
"Oynat Uğurcuğum, oynat!.. Oynat ki, o görüntüye gel ve ağzından çıkan o sözü, bir de kendi kulaklarınla duy!.”
YALAN HABERLERDEN BİR ÖRNEK!
Olayı bu şekilde açıkladıktan sonra, gelelim "7 gazetecinin akredite kartlarının niye iptal edildiği” meselesine...
Buna geçmeden önce, Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’nin dün akşam saatlerinde yaptığı “yazılı açıklama”dan birkaç cümle aktarmak istiyorum:
“Yansıtılanın aksine, yıllardır devam eden uygulamamızda bir değişiklik ya da yenilik söz konusu değildir. Yapılan, pratik ihtiyaçlar üzerine kartların yenilenmesinden ibarettir.
Tartışma götürmeyecek bir açıklıkta objektif kriterleri ihlal eden muhabirlerin kartları, sistemin öngördüğü şekilde yenilenmemiştir.
Bu işleme esas teşkil eden haber ve görüntüler de kamuoyu ve/veya ilgili kurum yetkilileriyle zamanında paylaşılmıştır. Dolayısıyla gerekçelerinin bilinmediği iddiası da doğru değildir. Ayrıca, kartı yenilenmeyen muhabirlerin yerine, kurumları tarafından yeni görevlendirmeler yapılmıştır.”
Peki, “objektif kriterler” nedir ve kriterler, hangi muhabir tarafından nasıl ihlâl edilmiştir.
Akif Beki, bunların “örnek”lerini sıralamış ama ben, “bir tek örnek” vermekle yetineceğim...
Akşam gazetesi muhabiri Ali Ekber Ertürk, 1 Ekim 2007 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “ABD ziyareti”yle ilgili bir haber yapmıştı!..
Habere göre;
İmdat Kaya, bir adamı vasıtasıyla “Türkiye’ye dönebilmek” için Başbakan’dan ricada bulunmuştu!..
Anlayacağınız;
Habere göre; İmdat Kaya, o anda “ABD’de” idi ve “Türkiye’ye dönmek” istiyordu... Bu isteğini de, "bir adamı aracılığı" ile Başbakan'a iletmişti!..
İşte bu haber; kupürden de gördüğünüz gibi 1 Ekim 2007 tarihli Akşam gazetesinde, "İmdat hoca ricası" başlığıyla, hem de "manşet"ten verilmişti!..
Peki, "gerçek" neydi...
Gerçek şuydu:
"İmdat Hoca, o an ABD'de değil, Türkiye'deydi!.. Hem de, 3-4 yıldır!"
Ama insanlar, ne bilsin bunu?..
"3-4 yıldır Türkiye'de" olan bir adamın "Amerika'da olamayacağını" dolayısıyla "Erdoğan'a ricacı" göndermesinin mümkün olmadığını ne bilsin?..
Bırakın "insanlar"ın bilmesini, Akşam yöneticileri de bilmiyor olmalı ki, "Ali Ekber dolması"nı bir güzel yutmuşlar, bir "koca yalan"ı manşete çekmişlerdi!..
Bu örneği verdim ki; 7 gazetecinin "akredite kartları" niye iptal edilmiş, bilesiniz!..
Yani, Uğur Dündar'ın ifadesiyle, onlar "yalakalık yapmadıkları" için değil, "yalancılık" yaptıkları için dışlanmışlar!..
Ya Vakit?.. Yıllardır "gerçek"leri yazdığımız ama "yalakalık" nedir bilmediğimiz için, "Genelkurmay'a akredite" olamadık!..
Bu da kartele "manşet" olsun!..
Hedef gösteriyoruz!!!
Hani, bizi hep “hedef göstermek”le itham ederler ya!..
Bir “sivrisinek” resmi bassak, hemen üzerimize çullanır; “Bataklık düşmanları!.. Müzik ve saz düşmanları” diye saldırırlar ya, bu defa gerçekten “hedef gösteriyoruz!..
Hedef gösterdiğimiz yer; “CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Kılıç’ın internet sitesi”dir!..
“Gereğini yapmasını” istediğimiz kişi de Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’dır!..
“Google Savcısı” olarak anılan A. Yalçınkaya, derhal “Ali Kılıç’ın internet sitesi”ne girmeli ve orada “CHP’nin Alman Ebert Vakfı ile ilişkilerinin itiraf edildiği” satırları okumalıdır!..
Okumalı ve CHP hakkında açacağı bir dâvâda, “Ali Kılıç’ın itirafları”nı kullanmalıdır!.. Tabiî; eğer “şık” olursa!..
“Olmaz” demeyin... Bal gibi olur!.. Sayın Başsavcı, AK Parti hakkındaki “belge”(!)lerin çoğunu internetten indirmemiş miydi?.. O halde, “CHP-Ebert Vakfı ilişkileri”ni de Kılıç’’ın internet sitesinden indirebilir!..
Tabiî; “CHP’ye dâvâ açmak şık olmaz!” demezse!