H.Celal Güzel

H.Celal Güzel

Kürt meselesinde dengeleri kurmak önemlidir (2)

Kürt meselesinde dengeleri kurmak önemlidir (2)

Dünkü yazımızda, millî güvenliğin ve asayişin korunması bakımından zorunlu olan güvenlik tedbirlerinin yanında, bölge halkının sorunlarına daha yakından bakacak, safları sıklaştıracak ve sevgi bağını güçlendirecek tedbirlerin de eş zamanlı olarak alınması gerekir demiştik.
Bu tedbirlerin sıralanmasına geçmeden, evvelâ şu gerçeği altını çizerek belirtmeliyiz ki, DTP/PKK’nın ve etnik bölücülüğü hedef alan Irkçı-Kürtçülerin, hangi tedbir alınırsa alınsın, bol bol dile getirip istismar ettikleri demokratik ve siyasi açılımlarla yetinmeleri mümkün değildir. Hedefleri ortadadır: Önce Türkiye’nin üniter yapısını bozacak uygulamalara gidilmesini sağlayacaklar; daha sonra özerk yönetim, federasyon ve bağımsız devlet safhalarını gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Diğer taraftan, dünyanın en büyük mafya örgütü hâline gelen PKK’nın menfaatlerinden vazgeçmeyeceği de ortadadır.
Bu gerçeklerin bilinmesine rağmen, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 9-11’ini meydana getiren ve büyük ekseriyeti kendisini milletin bir parçası kabul eden Kürt vatandaşlarımızın sorunlarına daha fazla önem verilmesi lâzımdır.
***
- Kimlik sorunu: Aslında üst kimlik olan ‘Türk Kimliği’, ırk esasına dayalı değildir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bu gerçek Anayasalarda belirtilmiştir. Ancak, tek parti döneminde ‘tek tip toplum’ oluşturma dayatması, toplumda her kesimde bir baskı meydana getirmiş ve ‘Kürt’ kelimesi bir tabu hâline gelmiştir. DP döneminden sonra toplum üzerindeki antidemokratik baskılar azaltılmış; özellikle Özal döneminde demokratikleşme ve sivilleşme gayretlerinin müsbet neticeleri alınmaya başlanmıştır. Başbakan Erdoğan, kimlik konusunda son noktayı koyarak üst kimliğin Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Kimliği olduğunu belirtmiş ve herkesin kendi etnik kimliğiyle övünebileceğini söylemiştir. Tabiatıyla, bu ifade ‘milletin birliği’nden vazgeçilmesi anlamını taşımaz.
- Dil sorunu: Aslında devletin kuruluşundan beri ana dilin yasaklanması sözkonusu olmamıştır. Bu konudaki tek istisna, Evren’in, darbe rejimindeki, uygulamasına geçilmeden Özal döneminde kaldırdığımız kanunudur. Ancak, fiiliyatta dil konusunda bazı yasakçı uygulamalarda bulunulduğu bilinmektedir. Günlük hayatta vatandaşların resmî kurumlarla münasebetlerinde Kürtçe bilen tercümanların kullanılması mümkündür. Lâkin, bu uygulamaların Kürtçe’nin ikinci resmî dil hâline dönüştürmek için yapılmaması gerekir.
- Kürtçe Eğitim sorunu: Kürtçe’nin öğretilmesi için kurslar açılabilir. Bu kurslar özel de olabilirler. Tabiatıyla her özel kursta olduğu gibi bu kurslar da Millî Eğitim Bakanlığı’nın denetimine tâbi bulunacaklardır. Okullarda Kürtçe seçmeli ders olarak okutulabilir. Dünyanın hiçbir ülkesinde, azınlık okulları dışında, resmî dil haricinde eğitim ve öğretim yapılmaz. Ancak, bu konuda da bir model uygulaması başlatılabilir. İlköğretim okullarında, Türkçe ile birlikte Kürtçe öğretim yapılması denenebilir. Bu konuda üç önemli sorun, Kürtçe öğretim sonucunda bölge halkında fırsat eşitliği bakımından dengenin bozulması, gerekli sayıda öğretmen bulunmasının güçlüğü ve Kürtçe’nin henüz eğitim dili olmaya hazır bulunmamasıdır.
- Kürdoloji Enstitüsü kurulması: Kürtlerin menşei, tarihi, kültürü ve Kürt dili ve edebiyatının araştırılması ve geliştirilmesi için üniversiteler bünyesinde Kürdoloji Enstitüleri kurulmalıdır.
- Kürtçe Televizyon: TRT’nin en kısa zamanda 24 saat yayın yapan Kürtçe TV projesi gerçekleştirilmelidir. Aynı şekilde yurt çapında yayın yapan özel televizyonların da Kürtçe TV yayınları desteklenmelidir. Tabiî olarak bu yayınlar RTÜK’ün yayın ilkeleri çerçevesinde denetime tâbi olacaktır.
- Af sorunu: Terörist başı Apo’yu da içine alan geniş kapsamlı bir Genel Af çıkarılması, hem maşerî vicdanın zedelenmesi, hem de mevcut şartlar bakımından imkânsızdır. Terör örgütünün saldırılarına devam ettiği ve partisinin terör eylemleri düzenlediği bir ortamda aftan bahsedilmesi, devlete şantaj yapılmasından öteye bir anlam taşımaz. Bunun yerine, genişletilmiş bir pişmanlık uygulaması düşünülebilir.
- Memur politikası: Güneydoğu, kamu görevlilerinin sürgün yeri olmaktan çıkarılmalı, başta valiler ve kaymakamlar olmak üzere devletin en kabiliyetli, iyi yetiştirilmiş, dürüst, müşfik ve idealist memurları -daha iyi imkânlar sağlanarak- süratle bölgeye gönderilmelidir.
- Gönül Köprüsü Projesi: Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in ‘Gönül Köprüsü Projesi’ genişletilerek uygulanmalıdır.
- Güneydoğu Kalkınması Bakanlığı: Güneydoğu’daki ekonomik, sosyal ve kültürel projelerin koordinasyonunu yapacak yeni bir bakanlık faydalı olacaktır (Naçizane kanaatimize göre, bu bakanlığa Dengir Mir Mehmet Fırat ya da Necati Çetinkaya’nın atanması isabetli olacaktır).
- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Tedbirler: ‘Güneydoğu Âcil Eylem Plânı’ hızlandırılmalı, öncelikle ‘Âcil Destek Fonu’ kurularak bölgeye transfer edilmeli; kamu kuruluşlarında ‘Âcil İstihdam Desteği’ sağlanmalı; bölgeye mahsus kalmak şartıyla yeni ‘KİT’ler’ kurulmalı ve ‘İlâve Teşvik Desteği’ uygulamasına geçilmelidir. Ayrıca, bir program çerçevesinde eğitim, sağlık ve kültür hizmetleri de daha da hızlandırılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
H.Celal Güzel Arşivi