Medyanın laf cımbızlama merakı
Medyanın yüzeysel bakışına ve sansasyon merakına bir türlü alışamadım. Bir siyaset adamının birazcık değişik bir üslûpla, farklı bir bakış açısından yaptığı bir yorum veya bir çift söz, onun tu kaka edilmesi için kâfi bir sebep teşkil edebiliyor. Bu zat bugüne kadar ne söylemiş, ne yapmış, söylediklerindeki kasıt nedir? Bu soruların hiçbiri sorulmadan, gene medyanın çok kullandığı deyimle ‘yargısız infaz’ yapılıyor. Sonra sözün sahibi, ‘Ben öyle demedim, şunu söylemek istedim’ diye çırpınıp dursun, kimin umurunda? Köşe yazarı zehir hafiyeler bir defa lâfın kuyruğundan yakalamışlardır ya, bir türlü bırakmazlar...
Türkiye’deki en çok konferans veren hatip olarak bunun sıkıntısını hep çektim. Ne kadar dikkatli konuşursanız konuşunuz, haber sıkıntısı çeken mahallî muhabir, siyasî analizinizin arasından cımbızla çektiği bir lâfı acımasızca kullanıp sizi sıkıntıya düşürebilecektir.
***
Rahmetli Özal, bir ANAP grup toplantısında, torununu kastederek ‘Bizim küçük Turgut’ deyince kıyametler koparılmıştı. Bu neyse de, şimdi de Özal’ın yaptığı bir analiz ve fikir jimnastiği, vefatından 15 yıl sonra çarpıtılarak gündeme getiriliyor. Özal’ın, geniş bir vizyonu ve Osmanlı hayranlığı vardı. Lâkin, hiçbir şekilde Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü konusunda tâviz vermemiştir. Atatürk’ün ‘Ne mutlu Türküm diyene’ vecizesini benimsemiş ve bir bütünlük modeli olarak ifade etmiş bir liderin, Devletin ismini değiştirerek ‘Anadolu Cumhuriyeti’ yapmak istemesi mümkün müdür? Merhum Özal, ‘Bak, Atatürk ne mutlu Türke dememiş, Türküm diyene demiş’ vurusunu yapardı.
Anadolu’ya, 13. asırda bile Marko Polo ‘Türkiye’ demiştir. Bu topraklar bin yıldır ‘Türkiye’ olarak anılır; Devletin ismini de ‘Anadolu’ olarak değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Esasen, Özal’ın da böyle bir projesi yoktur.
***
Başbakan’ın son günlerde söylediği iki söz de, lâf avcısı medyanın istismarına uğramıştır. Hakkâri’de teröristlere hitaben ‘Bırakıp gitsinler’ demesiyle, her zaman karşı olduğu ‘ya sev, ya terket’ sloganını kastetmediği açıktır. Gene İstanbul’daki kızgın vatandaşın sabırsızlığına değinmesi ise bir tehlikeye işaretten ibarettir. Bu sözleri söylerken, Başbakan’ın daha dikkatli olması gerektiğini belirterek onu eleştirebilirsiniz ama bunu istismar edip Kürt politikasında geriye dönüş yaptığını ileriye sürerseniz, sathîliğiniz ortaya çıkar.
***
Vecdi Gönül’ü yakından tanırım, kırk yıllık dostumdur. Milletimizin yetiştirdiği en kıymetli devlet adamlarından biridir. Doğu ve Batı medeniyetlerine vâkıf, son derece kültürlü ve müeddep bir aydınımızdır. Üstelik, ağzından çıkan her kelimeyi tartarak söyleyen, ciddî bir
siyaset adamımızdır.
İşte bu vasıflara sahip Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 10 Kasım münasebetiyle Atatürk’ün siyasÓ dehasından bahsediyor ve Türkiye’nin nasıl bir ‘millî devlet’ olarak kurulduğunu anlatıyor. Söylediklerinin hangisine yanlış diyebilirsiniz? Zaten itirazlar da bunların ifade edilmesinin siyaseten yanlış olduğu etrafında toplanıyor. Gönül, bir basın toplantısında, sadece ‘mübadele’den söz etmiyor; uzun bir siyasî tarih analizinde, Türkiye’nin kuruluşunun bir unsuru olarak bu noktaya temas ediyor.
Keşke bundan hiç bahsetmeseydi ama uzun bir konuşmadan tek bir cümle çekip istismar etmenin ve konuşmayı cümle âleme yanlış aksettirmenin anlamı var mıdır?
Teşbihte hatâ olmaz; ayının bildiği kırk türkü, kırkı da ahlat üstüne derler. Birbirinin ağzından aldıkları aynı lâfları, aynı sloganları her gün sıralayanlar; ‘ezber bozma’ diyerek kulaktan dolma ‘ezberleri’ okumaktan bıkmayanlar ve zerre kadar tarih bilgisine ve şuuruna sahip olmayanlar, elbette Vecdi Gönül’ün söylediklerini anlamayacaklardır.
Bilir misiniz ki, mübadeleyi isteyen ve başlatan Yunanlılar’dır. Etnik temizliğe ve soykırıma asıl Türkler ve Müslümanlar mâruz kalmışlardır. 1909’dan sonra on yılda, Balkanlar’da 7 milyon Türk’ün katledildiğinin farkında mısınız?
1920-1930 yılları arasında sadece Revan’da (şimdiki Erivan ) 600 bin Türk’ün etnik temizliğe mâruz kaldığını bilir misiniz?
Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu elimizde olsaydı, elbette üniter devlet modelini değil,
Osmanlı Millet Sistemi’ni uygulardık. Lâkin, bir avuç kalmış vatan toprağında, aynı inançtaki kardeşlerimizle, azınlıkların haklarına riayet ederek ‘millî devleti’ kuranlara ve yaşatanlara olan borcumuzu unutmamalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.