Beklenmedik gelişme
Samimi olmasını çok isterim. Ama pek zannetmem. Zira kaş yaparken göz çıkaran gibi bir hali var. Veya zaten amacı kaşı yapar gözükürken gözü çıkarmak. Bilemiyoruz. Bekleyip asıl niyetinin ne olduğunu hep beraber göreceğiz. Konu Baykal’ın çarşaf sevgisi. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ve sonrasında içinde çarşafa karşı savaşmayı kutsal bir görev olarak içselleştiren bir CHP ne derece samimidir veya kendi ayağına ateş etmektedir tartışacağız. Tabii geçici bir amnezyayla karşı karşıya değilsek... Bunu bilemeyiz ama siyasi bir çok-kişiliklilik denemesine muhatap olduğumuz şüphesiz. Aslında başörtülü bir kadın olarak buna seviniyor olmalıyım. Nihayetinde haykırışlarımız bir yerlere ulaştı ve insafa, insanlığa geldiler diye düşünebilmeliyim. Başörtüsü konusunda bir açılım yapayım isterken kapatma davasında kendini bulan AK Parti’yle olur ya, bir konsensusa varılır da yasak CHP-AKP el ele vermesiyle çözülüvermiş, gün doğmadan diye umutlu olabilmeliyim.
Ama olamıyorum işte. Çünkü Deniz Baykal’ın çarşaflıları kucaklamasının altından sinsice yükselen alt tonlama kuşkularımı körüklemeye yarıyor. O lokalize olmuş, son derece içselleştirilmiş, içe sindirilmiş neo Oryantalist tavır buram buram Baykal’ı sarıyor. Kendi parti içi aforozuna hazırlanırken, başkalarını aforoz etmeye devam ediyor. Çarşaflıları iyi ve kötü, aydınlık ve karanlık olarak birbirine düşürüyor. Elindeki sihirli değneği Baykal’ın aradaki farkı görmesini, kötü ve karanlık olanları partisinin kalabalıklarından kovmaya devam etmesini sağlıyor. Aydınlık ve iyilerin kriterlerini de belki yarın bir gün açıklar Sayın CHP Başkanı. İşin en enteresan tarafı bundan sonraki açıklamayla ortaya çıkıyor. Baykal’a göre tesettürlü kadınlar zincirlerini kırıyorlar!
“La havle vela guvvete illa billah” diye mırıldanırken Kur’an’da laf oyunu yaparak manipülatif tavırlarla ilgili bildirilenler aklıma geliyor... Ortada bir zincir varsa, o da Baykal ve partisi CHP’nin örtünen kadınları vurdukları zincirler değil de hangi zincirlerdir? Siyasette oldukça yaşını almış ve hatta artık kenara çekilse kendi için de Türkiye insanı için de hayırlı olur diyebileceğimiz yaşlılık ve görmüş geçirmişlikte bir politikacı nasıl olur da söylediği lafın nereye varacağını düşünmeksizin bu denli uluorta sarfedebilir? Ben şimdi bunu dersem, birileri de çıkar şöyle şöyle karşılık verir demeyi akıl etmez? Edemiyor işte. Ve mekeru ve mekerallah vallahu hayrul makirin...
Aslında Baykal’ın bu dönüşüne çok şaşırmamak da gerekir, belki de. Zira bir değişim rüzgarı aldı başını gidiyor. Bir kadın gazeteci biliyorum, zinhar başörtüsü düşmanıydı. Bu satırların yazarı milletvekili seçildiğinde başörtülü vekile karalama kampanyasına nasıl destek vereceğini şaşırmış, başı çekenlerden olmuştu. Baktım geçenlerde başörtülü kadının kamusal alanda varolamamasından yakınıyor. Gözlerim yaşardı (!). Utanmadan. Evet hiç utanmadan yapıyor. Patron Doğan yerini Altan’a bırakınca demek böyle oluyor. Türkiye böyle bir ülke maalesef.
LALE KIZ
Geçtiğimiz hafta ilk defa, alıştığım siyaset ve akademi dünyasının dışında farklı bir platformda konuşmaya davet edildim. Seyirciler Amerikalı hıristiyan, yahudi ve müslümanlardan oluşan özel bir gruptu. Bir araya geliş sebebimiz Women’s Peace Inc. Yani Kadın Barış Şirketi adı verilen uluslararası bir organizasyonun yararına yapılan muhafazakar kadın defilesiydi. Defile sahibi, tasarımcı küçük kardeşim Elif olunca bana da başörtüsü ve seküler dünyada Müslüman olabilmekle ilgili birkaç şey söylemek düştü. Elif’in “Covered in Style” yani modaya bürünmüş adını verdiği defilede sadece gerçek hayatta başörtülü olan Müslüman mankenler kullanıldı ve birbirinden şık, bir o kadar da İslâmi ölçülere uygun kıyafet, moda severlere yine İslâmi ölçüler içinde sunuldu. Elif arka plan müziğinin hazırlanmasından kıyafetlerin boyuna, mankenlerin makyajından yürüyüşlerinin en küçük ayrıntılarına, mimik ve jestlerine kadar her detayla bizzat ilgilendi, sınırların aşılmamasına özen gösterdi. Müslüman kadının toplumsal hayatta İslâmi kimlikleriyle varolabilmelerini bir gereklilik olduğu kadar dini bir vecibe olarak addederken, dini bir ritüele gösterilebilecek bir titizlikle hazırladığı tasarımların mankenlerin ruh haliyle bütünleşmesi ve iç dünyalarına bir pencere açması için gayret sarfetti. İslâm’ın at binmeye atfettiği öneme dayanarak binici kıyafetini, beden sağlığının İslâmi hayatın vazgeçilmez bir parçası olması gerekliliğine binaen aktif-hayat kıyafetlerini, iş hayatının yoğunluğu içerisinde hem rahat, hem şık, aynı zamanda da dini ölçülere uygun, aşağılık kompleksinden uzak, başı dik müslüman kadınlara hitap eden günlük, abiye ve iş kıyafeti tasarımlarını paylaştı. Osmanlı tarihimizden esinlenerek hazırlanan, Elif’in Lale Kız ismini verdiği kıyafet, defilenin imzası olarak en sonda sunuldu. Seyrederken gurur duydum. Abla olarak, Müslüman bir kadın olarak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.