“Tombala vekil!”
Ah benim garip ve güzel memleketim.
Neyi yazayım şimdi, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız'ın askeri helikopterle piknik yapmasını mı yazayım, yoksa, insana “Adaletin bu mu dünya” dedirtecek bir başka olayı mı?
'Ergenekon'un Çöküşü' isimli kitabı sebebiyle gazeteci-yazar Zihni Çakır'a 1 yıl 6 ay hapis cezası veren Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Hakkı Yalçınkaya'nın Ergenekon sanıklarıyla şok bağlantıları ile ilgili iddiaları mı?
Haber şöyle: “Çakır'a verilen cezanın gerekçeli kararında Ergenekon'u aklayıcı ifadeler kullanan Yalçınkaya'nın, örgüt üyeliğinden yargılanan Kemal Kerinçsiz'le telefon görüşmeleri yaptığı belirlendi. Yalçınkaya, Kerinçsiz'e 'abi' diye hitap ederken, Kerinçsiz de hakime, 'Hakkıcığım' diyor. Görüşmenin sonunda Yalçınkaya, ‘Bir emriniz var mı?’ diye de soruyor.”
Yok yok, ben şu Kadirli'deki köleyi yazayım. Adana'da, annesi Bergüzar'ın ölümünden sonra 5 yaşındayken babası tarafından Kadirlili Kabayar köyünün ağası Mehmet C.'ye verilen Yıldıray Demirkesen'i (35), karın tokluğuna köle gibi çalışmaktan, 30 yıl sonra kız kardeşi Selma Demirkesen kurtarmış. Onu yazmak gerek herhalde..
Sadece zalim köy ağasına mı kızarsınız, oğlunu köle veren babaya mı! Bunu bilip de susan ağanın ailesine mi, kime? Muhtar emmi bilmiyor mu idi bu işi? Ya da Kaymakam bey! Devlet nerede devlet! Herkesi fişleyenler nerede!
Yok, vazgeçtim, daha temel bir meseleyi yazacağım. “Türkiye neden böyle” sorusunun cevabı burada, Türkiye'nin derin gerçeği “CHP”de gizli çünki!
Çarşaflı CHP'lilerden rahatsızlığını dile getiren Necla Arat'a İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'den cevap anında ve çok sert geldi: 'Tombala vekil işine baksın. Ablamın da başı örtülü.'
İşte Türkiye'nin derin gerçeği burada gizli..
Ve siyasi literatüre yeni bir kelime daha kazandırdı bu tartışma: “Tombala Vekil”
Gürsel Tekin malum mediadan, azgın azınlıktan, Beyaz Türkler’den korkmuyor mu? Ya da Yargıtay Başsavcısından! Bakalım bu işin sonu nereye varacak?.. Sahi o tombala vekilleri tombalaya sokan kimdi aceba?
Türkiye'yi yönetme iddiasındaki bir parti, toplumla devlet arasındaki yabancılaşmayı, karşıtlığı, çatışmayı, toplumsal gerilimi durdurmak istiyorsa, önce iki kardeş arasında sebeb olduğu kavgayı durdurması, devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temellerine sahip çıkması gerekir..
CHP'nin bu anlamda önce varolmayı haketmesi gerekir.. Onun için de adını “Cumhuriyetçi Halk Partisi” olarak değiştirmesi gerekir.. Çünki “Cumhuriyet (....) Partisi” olmaz. O tek parti dönemini çağrıştırıyor. O, adayların merkezden belirlendiği, sadece parti üyelerinin oy kullandığı, sandık üzerine parti bayrağının örtüldüğü, başında süngü takmış askerlerin beklediği, açık oy, gizli tasnifli seçim sisteminin devamı olan bir anlayışın ürünü..
CHP lideri Deniz Baykal’ın partiye çarşaflı kadınları üye yaptığı törenlerin ev sahibi, kapalı kadınların “türban özgürlüğünden bahsetmediğini, dertlerinin işsizlik ve yoksulluk olduğunu” söylemesi de ilginç. Partiye gel, ama aday olma.. Seç ama seçilme, çalış ama temsil etme!
Şimdi partili laikçiler için “ikna odası”na ihtiyaç var sanırım. Hatta bir psikolog eşliğinde.. Ve CHP artık başörtülü üniversiteye girmeye de karşı çıkmayacaktır bir daha herhalde.. Artık CHP'de reel politikaya teslim oldu ve “değişim”e evet dedi. Eee ne de olsa serde “inkılabçılık” var.. Hem zaten CHP'nin kurucusu Mustafa Kemal'in başarısı biraz da konjonktüre göre siyaset yapmasında değil mi efendim! Yani Baykal çarşafa sahip çıkarken, aslında geleneğin aksine davranmıyor.. Sonunda “dün dündür, bugünse bugün”. Bu memlekete şeriat gelecekse bir gün, onu da CHP getirir netekim..
CHP'liler bunu ilk kez yapmıyor.. 1946'da İslâm Demokrat Partisi bile kurulmuştu. Milli Kalkınma Partisi, Millet Partisi bal gibi dindar söylemlere sahip partilerdi.. O gün bu oluşumlara seslerini çıkarmadılar. Çünki şartlar onu gerektiriyordu..
Keşke CHP'liler, başörtüsü dayatması ihtimalinden korkup, başörtüsü yasağına sarılmasalardı. Çünki korktukları şeyi, başkasına reva görüyorlar. Kendilerinki sadece bir ihtimal, ama varolan ve sürdürülen yasak bir gerçek! Bu konuyu araştıran bir İngiliz akademisyen heyeti en çok da buna şaşmış!
CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne giderkenki tavrı ile bugünki tavrı, ister istemez akıllara, bu bir istismar mı sorusunu getiriyor..
Hani Cumhuriyet gazetesi 1950'lerde bir yıl “dinci” yayın da yapmadı mı? Türbe ziyaret adabı, hangi camide hangi tarikatın zikir ve sohbeti var, falan filan.. “Ayasofya Camii” diye manşet atıyorlardı. “Ravza-i Muradda bir Gül-i Muhammedi Açtı” manşeti de Cumhuriyet'ten..
Eee. Mustafa Kemal de zamanında Meclis'i dini bir törenle açtırmadı mı? Çantay’a Kur’an-ı Kerim tefsirini kim yaptırdı? O hadis kitaplarını kim tercüme ettirdi?..
CHP'nin önemli isimlerinden Yakup Kadri’nin “Kadınlık ve Kadınlarımız” kitabının 39-41. sayfaları arasındaki “Çarşaf ve Peçeye Dair” yazısını bulup bir okusanıza. İnternette de arayın bulursunuz. (Meraklısı için: http://forum.İslâmiyet.gen.tr/İslâmda-kadinin-yeri-ve-onemi/49630-yakup-kadri-carsaf-ve-peceye-dair.html). Bugün bu sözleri bırakın Tayyib Erdoğan'ı, Diyanet İşleri Başkanı, ya da bir il Müftüsü, İlahiyat Profesörü bile söyleyemez.. TSK bildiri yayınlar. Darbe çığlıkları duyarsınız. ADD'ciler, ÇYDD'ciler sokağa dökülür.. Rejim elden gider..
Ha! Bu arada, “Güney Galler Üniversitesi'nin yayınladığı yeni bir araştırma raporuna göre türban karşıtlığının psikolojik bir rahatsızlık olduğu” kanıtlanmış. İyi mi? O zaman CHP'lilerin, daha doğrusu ulusalcıların %80'ni tedaviye muhtaç demektir.. İslâmofobi'nin bir efsane olmadığı ortaya çıkıyor. Habere göre, “Psikoloji ve tıp araştırmacıları İslâmofobi'nin insan doğası üzerinde sarsıcı etkileri olan oldukça gerçekçi bir fenomen olduğu tespitinde bulundular. Birleşmiş Milletler bünyesinde geçtiğimiz hafta düzenlenen Dinlerarası Diyalog toplantısında söz alan Genel Sekteter Ban Ki-Moon İslâmofobi'yi (eski ve korkunç bir önyargı forumunun yeni bir versiyonu)" olarak tanımladı. Deneysel Psikoloji Bülteni'nin yeni yayınladığı bir rapora göre sadece Müslüman olarak görünen şahıslara karşı agresif eğilimler artabiliyor. Uzmanlar bunu "Türban efekti" olarak tanımlıyorlar. Sidney'deki Güney Yeni-Galler Üniversitesi'ndeki bir araştırma grubu 66 öğrenci üzerinde yaptığı deneyde türbanlı ve türbansız karakterlerin tasarlandığı bir oyun kullandı. Sonuç vahim!
Sahi biz neden bahsedecektik? Ekrem Dumanlı’nın sözünü ettiği “(Mustafa) tartışmalarında kaçan ölçü”nün sırrı da aslında burada gizli.. Meydan okuyan, saldıran bir azgın azınlık karşısında çarpıtılan gerçekler karşısında susturulan kalabalıkların öfkeli tepkileri sözkonusu.. Resmi gerçeklerle, hayatın gerçekleri arasındaki çatışma ister istemez insanların ölçüyü kaçırmalarına sebeb oluyor.. Gerçeğe duyulan özlem ve yalanla beslenenlerin korkuları ve paniklerini aşmanın en kestirme yolu ne dersiniz?
Birileri istemiyor diye gerçeğin yerine yalanı mı koyacağız! Birileri başörtüsünden korkuyor diye, insanlar dini bir gerekten mi vazgeçecekler!? Ağa istiyor diye Yıldıray köle olarak mı kalacak, Ergenekoncular istemiyor diye Zihni Çakır'ın kitabı toplatılacak mı?
CHP istemiyor diye!..
Gürsel Tekin, tamamen pragmatik olarak başörtüsü konusunda böyle bir açılım gerçekleştirmiş olduğunu bile bile, kendisini kutluyorum. En azından ön yargıların aşılması için, başörtüsünü savunan bizlere saçma da gelse doğru yönde ileri doğru atılmıuş bir adım olarak görüyorum..
Hani, mesel o ya, Mevlana’ya Şems'ten haber getiren adama, Mevlana hırkasını verince, yanındakilerin, “Bu adam yalan söylüyor” diye uyarmaları üzerine; “Biliyorum. Yalanına hırkamı verdim, gerçek olsa canımı verirdim” demesi gibi.
Sahi ben bugün ne yazacaktım?.
Selâm ve dua ile..
HAMİŞ: (Ahmet Hakan'ın göndermesine cevap sadedindedir.) Baykal görüşmek isterse, Üsküdar'da Cihad apartmanına gerek yok, Ankara'da, hatta Çankaya'da da buluşabiliriz. Cami avlusu şart değil, meyhane olmasın yeter.. Hani, kulağı olan herkese söyleyecek sözüm, söyleyecek sözü olan herkese verecek kulağım var!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.