Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Keşke kalsaydı saltanat!

Keşke kalsaydı saltanat!

Bu başlığa bakıp “saltanatçı” olduğumu sanmayın. Bir internet sitesinin, Vakit’in, Genelkurmay 2. Başkanı Iğsız Paşa ile ilgili haberinden yapılan alıntıya tepki bölümünde aynen şu ifadeler yer alıyordu: “Saltanat bitmedi, el değiştirdi. Keşke kalsaydı saltanat. 50-100 kişi, bilemedin 1000 kişiye havalı ve konforlu bakardık. Adam başı vergi mükellefine, çok cüzi bir şey düşerdi. Saltanat gitti, bürokratik oligarşik dikta geldi. Yüzbinlerce-milyonlarca sivil ya da asker elite, imtiyazlı bakmak durumunda kaldık. Dayanacak gücümüz kalmadı.”
'Para yok, karakolları yapamıyoruz' diyen Org. Hasan Iğsız'ın askeri Skorsky helikopteriyle ailecek pikniğe çıkmasının yankıları sürerken Osmanlı Cumhuriyeti filminin vizyona girmesi ilginç değil mi?
Bu arada Ata Demirer’in başrol oynadığı Osmanlı Cumhuriyeti’nin yapımcısının başı bu adla derde girebilir.. Çünkü bu adı ilk kez kullanan kişi Cuma dergisinde Dr. Mustafa Erdoğan Sürat..
Hem zaten bizim Cumhuriyetin adı Cumhuriyet. Yoksa “tek adam” rejiminden Cumhuriyet çıkar mı? “Tek adam” rejiminin adı “monarşidir”. “Tek adam”a da “monark” denir.. Ha! Siz “ben yaptım oldu” dersiniz, anlarım. Nasıl olsa “hikmetinizden sual olunmaz”..
Çoğunluğun iradesini baskı altına, alaya alan bir Cumhuriyet mi olur?.
Meclisini tek kişinin belirlediği, kanunların tek kişi tarafından biçimlendirilip, tek parti yöneticileri tarafından gerekçesiz olarak meclise sevkedilip, müzakeresiz bir şekilde oy birliği ile kabul edildiği, darbe anayasaları ile yönetilen rejime Cumhuriyet mi denirmiş?.
Meclis desen, adayları tek adamın belirlediği, tek partili bir seçimde, açık oy gizli tasnifle oluşmuş.. Bizim memlekette tarih o gün dondu. O günkü değerler, yapı, kavramlar ve kurumlar “tarihin sonu” olarak kabul edildi.. Ve aynı zamanda bir milat!
Hâlâ Türkiye’de oligarşik bir yapı var.. Kendilerini Atatürk’ün yerine koyan, kendi partisinde tek adam rolü oynayan genel başkanlar var.. Bürokrasi desen ayrı bir alem. Silahlı Kuvvetler desen, malum işte.
Bir de derini var bunun.
Siz hangi Cumhuriyetten söz ediyorsunuz?
Tamam bayramı, gazetesi, lisesi, caddesi, meydanı, savcısı, işkembecisi, sucuğu, meyhanesi hepsi var olmasına var da, kendisi yok..
Halksız bir demokrasiden, çoğunluğu olmayan bir Cumhuriyetten söz ediyoruz.. Ulusun Cumhuriyeti değil, Cumhuriyetin ulusu var! Onun için ordu, halka karşı Cumhuriyeti savunmak üzere yapılandırılmıştır..
Onun için onlar kutsaldır ve dokunulmaz..
Neyse, artık bu yapı da sarsılıyor. Iğsız Paşa’nın başına gelenler bunu gösteriyor.
Tabii Iğsız Paşa’nın durumu biraz da, daha önceki açıklamaları ile ilgili. Hani karakol inşası için “Para yok” diyordu ya! Şimdi soruyorlar; “Peki para yoksa bu ne?”
Bakın bu işlerin arkası gelecek..
Siyasetteki ve bürokrasideki oligarşi yıkılacak..
Ordunun imtiyazlı ve layüs’el konumu değişecek..
Derin devlet tasfiye olacak. Bunun başka çaresi yok..
Anayasa değişecek, tek parti anlayışının devamı olan zihniyet değişecek ve bu zihniyetin dayandığı kurumlar lağvedilecek, mevzuat yenilenecek..
Yoksa “Türkiye Cumhuriyeti”, Cumhuriyetin erdemini sadece bayramlardaki nutuklardan dinleyecek.. Başkaları da bize “Muz Cumhuriyeti” muamelesi yapacak. Biz de boynumuzu büküp olanları seyredeceğiz.. İki günde paramız pula dönecek, ağzımızı açıp bakacağız. Ne altınımızı, ne boraksımızı, ne petrolümüzü işletebileceğiz.. Faili meçhuller olacak, sadece bakacağız. Toplum başörtüsü tartışmaları ile oyalanacak. Alevi-Sünni, Kürt-Türk, sağ-sol kavgaları ile kan kaybetmeye devam edeceğiz.. Düzenin çarkı böyle dönüyor..
Şehit Jandarma er İsmail Uygun'un annesi Sultan Uygun, "Hep bizim gibi ailelerin çocukları şehit düşüyor. 2 yaşındaki torunum babasız kaldı. Ben ‘vatan sağ olsun’ demeyeceğim" diyor. Şehit annesi, 3 aylık asker olan oğluna terör bölgesinde günde 7 saat nöbet tutturulmasına da tepki gösteriyor. Acılı anne, "Komutanı oğluma namaz kıldığı için tepki gösteriyormuş. Günde 7 saat nöbet tutturuyormuş" diyerek feryat ediyor.
İşe bakar mısınız, “şehidlik” dinî bir makam. Yani “Kanı ile, canı ile Allah’ın dinine şahidlik etmek” anlamına geliyor. Ama Allah’ın dinine şahidlik ettiği için dışlanıyor, baskı görüyor. Belki anneciğini yemin törenine bile almamışlardır..
Hep söylüyorum: Terör de, irtica da yalan..
Şimdi başta alıntıladığım satırları bir daha okuyalım: “Saltanat bitmedi, el değiştirdi. Keşke kalsaydı saltanat. 50-100 kişi, bilemedin 1000 kişiye havalı ve konforlu bakardık. Adam başı vergi mükellefine, çok cüzi bir şey düşerdi. Saltanat gitti, bürokratik oligarşik dikta geldi. Yüzbinlerce-milyonlarca sivil ya da asker elite, imtiyazlı bakmak durumunda kaldık. Dayanacak gücümüz kalmadı.”
Demokrasi, insan hakları, Anayasa değişikliği tartışmalarını hatırlayın şimdi bir de..
Birçok monarşi, yani krallık bu konuda bizden çok daha ileride değil mi? Bizde sadece adı var, kendi yok..
Sahi Iğsız Paşa bu olaydan sonra istifa eder mi dersiniz? Ya da hakkında soruşturma açılır mı, görevden alınır mı?
Yok canım, zaten Iğsız Paşa o gün, belki de ailesi ile pikniğe çıkıyor gibi yapıp, önemli bir gizli görüşme yapmıştır orada.. Piknik işin kandırmacası idi belki de. Bu işten siviller anlamaz..
Bu kadar ne kızıyorsunuz canım. Iğsız Paşa ne ilkti ne de sonuncu olacak.. Daha neler var neler. Bunları bilmeyen mi var?.
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi