Nüfus: 4.5 milyon... Gazete satışı: 3.5 milyon!
Geçenlerde, Samanyolu Televizyonu’ndaki “Ayna” programını seyrederken, merhum Mehmed Akif Ersoy’un o ünlü sözü geldi aklıma... Hani, Mehmed Akif, Almanya’dan İstanbul’a dönüşte, “Almanya’yı nasıl buldunuz?” diye soranlara; “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi” diye cevap vermiş ya, Ayna programını sunan Saim Orhan, Cumartesi günü Norveç’i tanıtırken, “işte” dedim, tam da “Akif’in dediği gibi bir ülke!”
“Batı Avrupa’nın en kuzeyinde” olan Norveç, son derece gelişmiş bir ülke...
Ne ilginçtir ki;
“Batılı değerler”le bezenmiş bu ülkede, “cadde, sokak, meydan ve bahçe” gibi “halka açık yerler”de “içki içmek” yasak!.. Evet, evet, yanlış okumadınız; Norveç gibi, son derece gelişmiş bir “Batı ülkesi”nde “halka açık yerlerde içki içmek yasak!”
NORVEÇ’TE İÇKİ YASAK ÇÜNKÜ!..
O an, Türkiye’yi düşündüm... “Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” denilen Türkiye’de; “Belediye sosyal tesislerinde niye içki servisi yok?” kavgası veriliyor, iyi mi?..
Sadece “sosyal tesisler” de değil... Mesela, “içki ruhsatı” almamış bir herif, “kartel televizyonları”na çıkıp, hiç de utanmadan, “içki satmasının engellendiğini” ileri sürebiliyor!..
O televizyonlar da; sırf “İlericilik!.. Çağdaşlık!.. Batıcılık!.. Ve laiklik” adına o herife destek çıkıp, AK Partili Belediye’ye veya Hükümet’e yüklenebiliyor!..
Dahası; bu tür haberler “Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğu” şeklinde yorumlanıp, AK Parti’ye açılan dâvâda “kapatma gerekçesi” bile yapılabiliyor!..
Tüm bunlar yaşanırken, gel de merhum Mehmed Akif’in o ünlü sözünü hatırlama!..
“İşleri var, dinimiz gibi
Dinleri var, işimiz gibi!”
Ne güzel tasvir, ne güzel kıyaslama!..
Dün Almanya ile Türkiye!..
Şimdi de, Norveç ve Türkiye!..
Haa, unutmadan söyleyeyim;
“Halka açık yerler”de içki içmek veya “içki şişesi” ile dolaşmak niye “yasak”mış, biliyor musunuz;
“Teşvik olur” diye!..
Düşünebiliyor musunuz;
“Cadde”de, “sokak”ta, “meydan”da ve “bahçe”de, yani “halka açık yerler”de, sırf “teşvik olmasın” diye “içki içmek” de yasak, “satmak” da!..
Eğer içen veya satan olursa, “polisin müdahale yetkisi” var!..
Cezası da, 3 bin Norveç Kronu!..
Demek oluyor ki;
İçki satmak isteyenler “ruhsat” almak zorunda!.. İçki içmek isteyenler de “ruhsatlı yerler”e gitmek zorunda!..
Yani, ulu-orta içki içmek yok!..
Orası Norveç... Yani, “Batı Avrupa” ülkesi!!!
ÇOCUK BAŞINA 4 BİN 250 EURO!
Görüyorsunuz ya;
“Teşvik olur” endişesiyle “içkiye sınırlama” getiren Norveç, meselâ “çocuk” konusunda son derece “teşvikçi bir uygulama” içerisinde!..
Nasıl mı?..
Şart-mart yok... Bir “bebek” dünyaya geldiğinde, devlet, anne-babaya hemen “ikramiye” veriyor!..
Hem de, 4 bin 250 Euro tutarında bir ikramiye!..
Bitmedi!..
Devlet, anneye “her ay yardım”da bulunuyor!..
Bitmedi... Herhangi bir işte çalışıyorsa “8 ay ücretli izin” veriyor!.. Eğer, “12 ay izin kullanacağım” derse, o zaman da “ücretinin yüzde 80’ini” ödüyor!..
Anlayacağınız, “çocuk” yapan kadın, “kraliçe”ler gibi yaşatılıyor!..
Merhum Mehmed Akif’in sözünü işte bu yüzden hatırladım ya!..
“İşleri var, dinimiz gibi;
Dinleri var, işimiz gibi!”
Şu hâle bakın;
Bir “Hıristiyan ülkesi” değil de, sanki bir “İslâm ülkesi” gibi!..
“Halka açık yerlerde içki yasak!..”
“Çocuk doğuran kadın, baştacı!”
Lütfen dikkat;
Saim Orhan’ın tanıttığı Norveç; bir “Kuzey Avrupa ülkesi”dir!..
“Hıristiyan bir ülke”dir!..
Ama, görüyorsunuz ya;
İçkiye teşvik yok,
Çocuğa teşvik çok!..
GELİŞMİŞLER AMA OKUYORLAR!
Ne yalan söyleyeyim;
En az “içki” ve “çocuk” kadar ilgimi çeken bir konu daha vardı ki, onu da sizlerle paylaşmak istedim...
Efendim; yüzölçümü 323 bin 802 kilometrekare, nüfusu 4 milyon 610 bin olan Norveç’te “gazete satışları” ne kadarmış biliyor musunuz?..
Lütfen dikkat;
“3 milyon 500 bin!”
Evet, evet, aynen okuduğunuz gibi;
“3 milyon 500 bin!”
Düşünebiliyor musunuz;
“Nüfus 4.5 milyon,
Gazete satışı 3.5 milyon!”
Şahsen ben, “en çok gazete okunan ülke” olarak Japonya’yı bilirdim... Ama, Norveç’i öğrendikten sonra, ezberim bozuldu!..
Dile kolay;
“4.5 milyon nüfusta, 3.5 milyon gazete satışı!”
Ya Türkiye?..
“Nüfus 70 milyon
Gazete satışı 4-5 milyon!”
Daha ne diyeyim ki?!?..
Haa, bir ayrıntı daha:
Norveç’te, “15 yaş ve üzeri” nüfusun tamamı, yani yüzde 100’ü “okur-yazar”mış iyi mi?..
Tabiî, sadece “okur-yazar” olmakla kalmıyorlar, sürekli okuyorlar!..
“Kitap, dergi, gazete!”
Galiba, en çok da “gazete” okuyor olmalılar ki; Dörtbuçuk milyon nüfusta Üçbuçuk Milyon gazete satışı, hayli çarpıcı geldi bana!..
Niye çarpıcı geldiğini izah edeyim:
Zaman zaman “Vakit ailesi”nin mensubu okurlarımızla karşılaşıyoruz... “Teşekkür” ve “tebrik” faslından sonra diyorlar ki;
“Artık gazete alamıyorum... Ama yazılarınızı her gün internetten takip ediyorum!”
Tabii; buna da razıyız... Önemli olan, yazının okunması ve “mesaj”ın yerine ulaşması... Ama, niye “gazete”den değil de, “internet”ten?!?..
Çeşitli sebepler ileri sürüyorlar;
Kimi ekonomik, kimi üşengeçlik!..
Sormanın tam sırası değil mi şimdi;
Norveç’te “internet” yok mu?..
Haberleri “televizyon”dan öğrenebilecek, gazetelerini “internet”ten rahatlıkla okuyabilecek bu insanlar, hiç üşenmeden “bayi”ye gidip, niye “gazete” alıyorlar acaba?..
Evet, evet;
“Televizyon”dan izlediği, “internet”ten baktığı bir haberi, niye bir de “gazete”den okuyor?!?.
ONLARIN AYDIN DOĞAN’LARI YOK!
Tabii, bu olayın bir boyutu... Bir başka boyutu daha var ki; orası hepten düşündürücü!..
“Dörtbuçuk milyon insandan, üçbuçuk milyonunun gazete okuru olması” elbette son derece önemlidir!..
Ama, sormak lâzım değil midir;
Bu insanlar “geliştikten sonra” mı okumaya başladılar, yoksa “okumaya başladıktan sonra” mı geliştiler?..
Aynı soruyu; “niye geri kaldık” bağlamında “Türkiye” için de sorabiliriz;
“Geri kaldığımız için mi okumuyoruz, okumadığımız için mi geri kaldık?..”
Açık ve net söyleyelim;
Eğer “okumak” konusunda “hımbıl” davranmaya ve “bahane”ler üretmeye devam edersek, “gelişmiş ülke” olmamız mümkün değildir!..
Eğer “okumaz” isek;
Gelişmiş ülkeler, bir gün “canımıza okurlar” da haberimiz olmaz!..
Niye olmaz?..
Çünkü, “gazete” okumuyoruz!..
Çünkü; haberimiz olmaz!..
Tamam, “Türkiye” gibi ülkelerde Aydın Doğan gibi patronlar var ve onlar “olan gazeteleri de öldürmek” için “trilyonluk tazminat dâvâları” açıyor ama, siz yine de okuyun!..
İnadına okuyun!..
Vakit’i okuyun!..
Hem okuyun, hem büyütün ki; “Hürriyet’ten daha fazla” satsın Vakit!.. Bakın, o zaman “Vakit’i boğmaya” kalkışabiliyor mu Aydın Doğan?..
Tam aksine;
Eğer “bir numaralı Vakit yandaşı” olmazsa, bıyıklarımı yolarım!..
İşte bu yüzdendir ki;
“Milletin sesi” olan, “sizin sesiniz” olan Vakit’i daha fazla alın, daha fazla büyütün!..
Unutmayın; “Vakit’in büyümesi” demek, “Türkiye’nin büyümesi” demek...
Vakit’i büyütün ki, Norveç’e gıpta ile bakmayalım... Vakit’i büyütün ki; “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi” demeyelim...
Vakit’i büyütün ki;
Özümüz, sözümüz bir olsun...
“Kıble”miz ve “secde”miz gibi...
Ne o, çok şey mi istiyoruz?!?..
==================
İstismarı bile bile!
Malum hikayedir... Bir adam, yana yakıla “Şems”ini arayan Mevlana’nın yanına sokulup, bir adres verir; “Şems burada” der. Mevlana Hazretleri, bu “müjde”nin karşılığı olarak çıkarıp “cübbe”sini verir adama.. Etraftakiler bu adamın bir “sahtekar” olduğunu, böyle bir adresin bulunmadığını söylediklerinde, der ki Mevlana; “Biliyorum. Ben Şems’in yalanına verdim cübbemi... Gerçeğine canımı verirdim...”
Hani, “CHP’de çarşaf tartışmaları” yapılıyor ve gerek Deniz Baykal’ı, gerek CHP kurmaylarını “istismar” ve “sahtecilik”le suçlayan açıklamalarda bulunuluyor ya, bunlara gülüp geçiyorum...
Tamam, daha önce de yazdığım gibi; CHP, “çarşafa rozet” takarak, bu kadınları “oya tahvil” etmek istemektedir... “İstismar” ettiği, “samimi ve dürüst davranmadığı” yerden göğe doğrudur!..
Ama, o hale geldik ki, “istismar”a bile hoşgörü ile bakıyoruz!.. Hani var ya; “CHP’nin yalanı”na bile “oy” verecek hale geldik... Hele, bir de “başörtüsü yasağı”nı kaldırırlarsa var ya, “CHP’ye üye” bile oluruz!..