İmralı’ya yeni paket mi var?
ABD ile Irak arasında imzalanan Güvenlik Anlaşması, medyada pek etraflıca tartışmaya açılmadı. Konu, ciddi evsafta siyaset gündemine de girmedi.
Oysa; Türkiye’yi, özellikle terörle mücadele konseptini, Ortadoğu politikasını kökten etkileyecek önemli bir anlaşmaydı.
Anlaşmayı önemli kılan, hava sahasının denetiminin 1 Ocak 2009’dan itibaren ABD’den Irak hükümetinin kontrolüne geçmesinin yanı sıra, Amerikan askerlerinin 2011 sonuna kadar Irak’tan çekilmesinin takvime bağlanmasıydı.
Başka bir ifadeyle, ABD, Irak meselesini 3 yıl içinde çözmeyi planlıyor.
Hepimizin bildiği gibi, işgalle birlikte kan gölüne dönen Irak’ta işlerin 3 yıl içinde yoluna koyulması çok zordur. Çünkü, Irak’taki sosyal yapının birleşme yerleri kanatılarak tümüyle koparılmıştır.
Hem Sünni hem Şii gruplar kendi içlerinde kavgalı oldukları gibi birbirleriyle de çatışma halindeler. Arap-Kürt gerginliği ise sorunun bir başka boyutunu oluşturuyor.
ABD pılını pırtını toplayıp gitmeye karar verirse, aralarına kan giren bu grupların yeniden bir araya gelerek sorunsuz bir iktidar denkleminin içinde yer almaları sanıldığı kadar kolay değildir.
Cengiz Çandar’ın (Radikal, 23 Kasım 2008) verdiği bilgilere bakacak olursak; ABD’den yetki devrini alacak 350 bin kişilik Irak ordusunun çoğunluğu Şiilerden oluşuyor. Bu ordu, Irak Yüksek İslam Meclisi ve Maliki’nin denetiminde bulunuyor. Sünni aşiretlerin silahlı gücü 135 bin, Kürtlerin silahlı gücü (Peşmerge) 90 bin civarında.
Mevcut ruh iklimi devam ederse, ABD çekildikten sonra etnik veya mezhep çatışmasına dayalı iç savaşın çıkma ihtimali hiç de düşük değildir.
Kuzey Irak’a ağabeylik
Böyle bir savaştan en çok etkilenecek ülkelerin başında hiç kuşku yok ki, Türkiye geliyor. Yanı başımızdaki savaş topu, Ortadoğu dengelerine ilave olarak Kürt meselesiyle harlanıp büyüyebilir.
Risk, herkes için büyüklüğü tespit edilemeyecek çaptadır. Amerika bunun farkında, Irak’taki Kürtler de Türkiye de...
O nedenle; Çok önceden alt yapısı oluşturulmaya çalışılan, son dönemde ise olgunlaştırılmak istenen yeni bir konseptle karşı karşıyayız.
Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım’daki Washington ziyaretinden kısa süre önce 29 Ekim 2007 günü kaleme aldığım yazıyı hatırlayanlarınız olacaktır: ‘ABD’nin Türkiye’den iki konuda beklentisi var. Uzmanlığın çoğunluğu bu konuda hem fikirler. Nedir bunlar? 1- İran operasyonunda yanımızda ol. 2- Kuzey Irak’taki Kürt Devleti’nin ağabeyi ol. İddia o ki, Türkiye bu konuda ‘evet’ derse, PKK’nın tasfiye süreci hemen başlayacak.’
Üzerinden 1 yıl geçti. Bu arada neler oldu, hatırlayalım.
Hava ve kara harekatları bir tarafa, MGK 24 Nisan günü yayınladığı bildiriyle yeni açılımın işaretlerini verdi: ‘Tüm Iraklı grup ve oluşumlarla istişarelerin sürdürülmesinin yararlı olacağı mütalaa edilmiştir.’
Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davudoğlu ile Irak Özel Temsilcisi Büyükelçi Murat Özçelik, daha sonra Irak’a giderek yeni politikanın alt yapısını oluşturmaya başladı. Başbakan Erdoğan da 10 Temmuz 2008 günü Bağdat yolcusuydu.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ABD ile Irak arasında Güvenlik Anlaşması imzalanmasının (16 Kasım) hemen ardından 19 Kasım’da içinde Genelkurmay ve MİT temsilcisinin de bulunduğu bir heyetle birlikte Bağdat’a gitti. Bu görüşmelere ilk kez Kuzey Irak’taki yerel hükümet temsilcisi Kerim Sincari de katıldı.
Murat Yetkin’in (Radikal 23 Kasım 2008) köşesinde aktardığı gibi; TPAO ve BOTAŞ’ın Shell ile Kuzey Irak’ta petrol, doğalgaz arama, işletme ve nakil için 20 Kasım’da işbirliği anlaşması imzalaması, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in 21 Kasım’da İmralı sakini Abdullah Öcalan’a komşu getirileceğini açıklaması ve 22 Kasım’da Kuzey Irak’ta bir Türk üniversitesinin açılması gibi gelişmeler eklendiğinde, Türkiye’nin yeni bir yolda ilerlediğini söylemek herhalde hayalci bir yaklaşım olmaz.
İmralı’ya hazırlık olur mu?
Türkiye’nin ezber bozarak bir dönem ‘savaş nedeni’ saydığı politikalarını çöpe atması, çok basit bir anlatımla Irak’ın veya ABD’nin karakaşı veya kara gözü için değildir.
29 Ekim 2007 tarihli yazıma gönderme yaparak altını çizmek gerekirse soru şu; Türkiye, Kuzey Irak’a ağabeylik yapmaya başladığına göre PKK’nın tasfiye süreci nasıl işleyecek?
ABD, bölgeden çekilirken geride huzurlu bir coğrafya bırakmak istiyor ve bu süreçte Türkiye’nin rolüne büyük önem veriyorsa, mutlaka ama mutlaka bu yolun ‘PKK’ üzerinden geçtiğinin farkındadır.
Bunun için çok da fazla zaman kalmadı. 2011 sonuna kadar Irak’tan çekilmeyi planlayan ABD, bu arada Türkiye’ye bazı ‘jestler’ yapabilir.
‘Ne gibi jestler’ dendiğinde haliyle ilk akla gelen PKK’nın lider kadrosundaki kimi isimlerin Türkiye’ye teslim edilmesidir. Mesela; İmralı’da yaptırılan yeni koğuşlar, böyle bir jeste yönelik ön hazırlık olabilir mi?
Cevabını aradığım bu soru, bilgiye dayalı değildir. Sadece fikir egzerzisi çerçevesinde mütalaa edilmelidir.
Ancak Kürt Meselesi’nin çözümüne dair hükümette çok ciddi çalışmalar yapıldığını, önemli kısmının MGK’da ‘devlet politikası’ olarak benimsendiğini, Kuzey Irak açılımının ‘PKK’nın tasfiyesi’ dışında hiçbir seçenekle ikame edilmeyeceğini biliyoruz.
O nedenle, yeni dönemde ABD ve Irak’ın desteğiyle PKK’nın dış bağlantılarının minimize edilmesi, içeride ise suistimal alanlarının daraltılması konusunda önemli adımlar atılırsa, kimse için sürpriz olmamalıdır.
Tabi, evdeki hesap çarşıya uyarsa...