Mahkemeye koşma... Ekrana çık, cevap ver!
Bazı insanlar vardır... Kendileri, “başkaları” hakkında “ağızlarına geleni” söylerler... “İftira” atarlar, “çamur” atarlar, “hakaret” ederler...
Ama, başkaları da, kendileri hakkında bir lâf söyledi mi, hemen koşarlar “güçlü” birine...
Evet, “güçlü” birine...
Meselâ “ağabey”e veya “baba”ya!..
Hepimiz “çocukluk” yaşadık... Ne yapardık çocukken?.. Birisi bize sataştığında veya bizi dövdüğünde ya da “oyun dışı” ettiğinde hemen “ağabey”imize veya “baba”mıza koşup, “şikâyet” ederdik... Şikâyet ederdik ki; “bizim dövemediğimiz” çocuğu ağabeyimiz veya babamız cezalandırsın!..
Bu münasebetle söyleyeyim: Ağabeyim olmadığı için, bu gibi durumlarda, gideceğim adres, elbette “babam”dı!.. Gelin görün ki; bir defasında “şikâyet” için gittiğim rahmetli babam; bırakın beni döven çocuğa çıkışmayı, beni tersledi...
“Kendi kavgana beni karıştırma!.. Döveceksen, kendin döv!.. Yoksa, kavga edeceğin çocuklarla oynama!” mealinde sözler söyledi..
İşte, “o gün”den sonradır ki;
Bir kavga sonrası hiç babama gitmedim...
Kendi meselemi, kendim hallettim...
Hâlâ da öyle yaparım!..
Malûm; benim sırtımdan “şöhret” olmak isteyen bazı “yazarcık”lar, zaman zaman bana sataşırlar, sırnaşırlar, “çamur” atarlar veya “hakaret” ederler ya, hiçbirine “dâvâ” açmam!..
“Eğer ciddiye alınacak biri ise” hiç kaçınmaz, köşemden cevap veririm...
Değilse, kaale bile almam!..
Ama, hiçbir zaman “mahkeme”ye koşup da;
“Hakim Bey amca, bak şu adam bana hakaret etti!.. Al onu karşına da, döv onu!” demem...
Ya, ne yaparım?..
“Rahmetli babamın dediği” gibi, ya kendim döverim, ya da dövemeyeceğim biri ile aynı ortamda bulunmam!..
KILIÇDAROĞLU'NUN SUÇ DUYURUSU
“Rahmetli babamı” da anmaya vesile olan bu “girizgâh”tan sonra, gelelim asıl mevzuya...
Efendim; bugün 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; “Ankara Büromuzdan” ve “Anadolu Ajansı”ndan bir haber geldi...
“Vakit Gazetesi Sahibi ve muhabirine soruşturma” başlıklı haber, özetle şöyleydi:
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun suç duyurusu üzerine Vakit gazetesi muhabiri Kenan Ersözlü ile gazetenin sahibi Nuri Aykon hakkında soruşturma başlattı.
CHP Grup Başkanvekili Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri davasını izlemek üzere Almanya'da bulunduğu sırada, “genelev olarak bilinen saunaya gittiği ve terör örgütü mensupları ile aynı araca bindiği” şeklinde haber yaptığı gerekçesiyle Vakit gazetesi muhabiri Kenan Ersözlü ile gazetenin sahibi Nuri Aykon hakkında suç duyurusunda bulundu.
Kılıçdaroğlu'nun suç duyurusu dilekçesini işleme koyan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ersözlü ve Aykon hakkında, “basın yoluyla hakaret” ve “iftira” suçlarından soruşturma başlattı.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Kılıçdaroğlu'nun avukatı Mutluhan Karagözoğlu tarafından sunulan suç duyurusu dilekçesinde, Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Almanya'daki Deniz Feneri Davasının Frankfurt'ta görülen duruşmasına, gözlemci sıfatıyla ve partisi tarafından görevlendirilmesi sebebiyle katıldığı kaydedildi.
Dilekçede, Vakit gazetesinde, 12 Kasım 2008 tarihinde, muhabir Kenan Ersözlü'nün kaleme aldığı, “Kılıçdaroğlu'na Şok Suçlama” başlıklı haberde, “Kılıçdaroğlu'nun, CHP MYK Üyesi Ali Kılıç ile birlikte Türkiye'de genelev olarak bilinen 'sauna'ya gittikleri, bu genelevden uyuşturucu kaçakçısı oldukları iddia edilen Mustafa Günel ve Nevzat Rıdvan isimli şahıslarla birlikte çıktıkları, uyuşturucu kaçakçısı olan bu şahısları takip eden Alman polisi tarafından onlarla birlikte aynı araçta yakalandıkları, bu şahısların aynı zamanda PKK terör örgütü mensubu oldukları” şeklinde ifadelere yer verildiği bildirildi.
Vakit gazetesinin 13 Kasım 2008 tarihli nüshasında da Ersözlü tarafından kaleme alınan “CHP'liler Polis Katilleriyle Görüşmüşler” başlıklı haberde aynı iddiaların tekrarlandığı hatırlatılan dilekçede, haberde, “terör örgütü mensubu olan bu şahısların Başkomiser Hilmi Kaya ve Osman Tekin isimli 2 polis memurunun katili olduklarının” ileri sürüldüğü kaydedildi.
Evet, AA'dan geçen haber özetle böyle...
Haberin son cümlesi de şöyle:
“Dilekçeyi işleme koyan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Nuri Aykon ve Kenan Ersözlü hakkında soruşturma başlattı.”
NİYE KENDİSİ CEVAP VERMİYOR?
Savcı, kendisine yapılan bir “suç duyurusu”nu elbette işleme koyacak...
Gerekirse, “soruşturma” başlatacak ve belki de “dâvâ” açacak...
Tabiî, “takipsizlik” kararı da verebilir!..
Bunda anormal bir durum yok.
Anormal olan durum şu:
Kemal Kılıçdaroğlu, kendisi hakkındaki iddialara niye bizzat kendisi cevap vermiyor da, hemen “savcı”ya koşuyor?..
Ya da, şöyle soralım:
Kemal Kılıçdaroğlu, “kendisi hakkındaki iddialar” konusunda hemen “yargı”ya koşarken, “başkaları” hakkındaki iddialar için niye “yargı”ya gitmeyip, hemen “kameraların karşısına” geçiyor?..
Hatırlarsınız...
Şaban Dişli ve Dengir Mir Mehmet Fırat'la ilgili iddiaları “savcı”ya taşımamış, “basın toplantısı” düzenleyip, “kamuoyu”na bizzat kendisi duyurmuştu!..
Geçenlerde de aynısını yapmıştı:
“Star TV ekranları”na çıkmış, oradan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Tarım Bakanı Mehdi Eker hakkında “iddialar” ileri sürmüştü!..
İşte bunun için soruyorum:
“Başkaları” hakkındaki iddiaları “kameralar önünde” veya “televizyon ekranlarında” dile getiren Bay Kılıçdaroğlu, “kendisi” hakkındaki iddiaları niye “kameraların önünde” veya “televizyon ekranlarından” cevaplamıyor da, hemen “savcı”ya koşuyor?!?..
Merak ediyorum;
“Çocukluğunda” da böyle mi yapardı?..
Kendisine yönelik bir “sataşma” olduğunda, hemen “abi”sine veya “baba”sına mı koşardı?..
Herhalde öyle olmalı!..
Zira, psikologların da ifadesiyle;
İnsanların “bugünkü davranış”larının temelinde “çocukluk”ta yaşadıkları olaylar etkili olurmuş!..
Bu durumda, “Kılıçdaroğlu’nun çocukluğuna inmek”ten başka çare yok!..
Bugün, “kendisine yönelik suçlamalar” üzerine hemen “savcı”ya koşan Bay Kılıçdaroğlu, “çocukluğunda” da, herhalde “abi”si veya “baba”sına koşuyordu!..
ALT TARAFI 5 ADET SORU!
Oysa, “yargıyı meşgul” etmesine hiç gerek yoktu...
Çıkardı “kamera”ların karşısına veya “ekran”lara, “soru”lara cevap verirdi!..
Sorular, malûm:
¥ Deniz Feneri e.V. dâvâsını takip etmek için Almanya’ya gittiğinizde CHP MKYK üyesi Ali Kılıç ve Nevzat Rıdvan ile Mustafa Güler adlı uyuşturucu kaçakçısı 2 PKK’lı ile aynı araçta bulundunuz mu?..
¥ İçinde bulunduğunuz aracın plâkası HH DP 934 müydü?.. 8 Eylül 2008’de gerçekleşen olayın günü Pazartesi, saati 16.45 miydi?.. Sözkonusu araç, niye durduruldu?.. “Arkadaki bir lambanın yanmamasından” dolayı mı, başka bir sebepten mi?
¥ Sayın Kılıçdaroğlu, polis tutanağına sizin adınızla birlikte yazılan Nevzat Rıdvan ve Mustafa Güler adlı şahısların birer “PKK’lı” ve “uyuşturucu kaçakçısı” olduğunu biliyor muydunuz?..
¥ Sözkonusu 2 şahsın, yani Nevzat Rıdvan ve Mustafa Güler’in; Osman Tekin adlı başkomiseri 14 Haziran 1980’de, Hilmi Kaya adlı polisi 16 Aralık 1979’da şehit eden şahıslar olduğunu biliyor muydunuz?..
¥ Polisin, HH-DP 934 plâkalı aracı durdurmasından önce “nereden” geliyordunuz?.. Eski istihbaratçı ve araştırmacı yazar Talip Doğan Karlıbel, geldiğiniz yerin “genelev tarzı çalışan ünlü bir sauna” olduğunu iddia ediyor... Buraya “kendi isteğinizle” mi gittiniz, yoksa Ali Kılıç veya 2 PKK’lının yönlendirmesiyle mi?..
ÇAMUR ATAN, ÇAMURA YATMAZ!
“Kamuoyu”nun huzuruna çıkıp, bu sorulara “açık, net ve inandırıcı” cevap vermek varken, Bay Kılıçdaroğlu niye “savcı”ya gitti acaba?..
Hakkındaki iddiaları “bütün Türkiye’nin duymasını istemediği” için mi, yoksa “Vakit gazetesini susturmak” için mi?..
Malûm;
“Başkaları” hakkında her “kara”yı çalanlar, her “çamur”u ve “iftira”yı atanlar, her “hakaret”i savuranlar, kendilerine yönelik en ufak bir “eleştiri”de, hemen “mahkeme”lere koşar, bazıları da “trilyonluk tazminat dâvâları” açarlar!..
Bay Kılıçdaroğlu da, “burunlarından kıl aldırmayan” taifesinden midir acaba?..
Bence, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken tek şey var: Hakkındaki iddiaları “savcıya havale” etmek yerine, “milletin karşısına” çıkmalı ve iddiaları cevaplamalıdır!..
Tabii, “iddialara cevap” verirken, “Alman Polisi’nin tutanağı”nı da izah etmelidir!.. İçinde Ali Kılıç ve 2 PKK’lının bulunduğu aracı niye durdurmuştur Alman Polisi?.. O tutanağı, niye tutmuştur?..
Tutanakta, Kılıçdaroğlu’nun ismin ne arıyor?!?..
Bence, Melih Gökçek, “Kılıçdaroğlu balonu”nu patlatmadan önce, Bay Kılıçdaroğlu “belgeli iddiaları” konusunda “tatmin edici cevaplar” vermelidir!..
Herkese “çamur atan” bir adam, sıra kendisine gelince “çamura yatmamalı”dır!..
Evet Bay Kılıçdaroğlu;
Mahkemeye sığınma!..
Çık ekrana, cevap ver!..
==================
Cumhuriyet’e var da!..
Bir Belediye Başkanı, belediyenin hesabında bulunan “trilyonlarca lira”yı ne yapar?.. Elbette “yatırım”a harcar... “Alt geçit” yapar, “üst geçit” yapar... Ya da; “garip-gureba”nın karnını doyurmak için “aşevi” kurar... Kısacası; bunlar gibi nice “hizmet”e harcar parayı!..
Peki, ortada “gözle görülür bir hizmet” yoksa, “belediye işçilerinin ücretleri de ödenmiyor” ise, onca para nereye gider, nasıl harcanır?..
CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’a, son günlerde en çok sorulan soru bu: “Trilyonlarca lirayı nerede, nasıl harcadın?”
Bu soru soruluyor, çünkü “işçi”ler, aylardır ücretlerini alamıyor!.. Bu yüzden de; dün bir eylem daha yapıp, iş bırakmışlar!.. Tabiî, Başkan Eryılmaz’a hem ironik, hem de balyoz gibi bir soru sormuşlar: “Yamyamlara var da, bize yoh mi?!?”
O soruyu, aslında şöyle sormalıydılar: “Cumhuriyet gazetesine var da, bize yoh mi?”
“Yamyam”ları bilmem, ama Cumhuriyet’i iyi besliyordu Bay Başkan!..