Gerilen Türkiye mi, siz mi?
Başbakan Erdoğan'ın İspanya'da yaptığı türban/başörtüsü çıkışı kimilerini tabii olarak rahatsız etti.
Hükümranlıkları açısından sonun başlangıcı olan bu dönemde eteklerinde ne kadar taş varsa dökmelerini yadırgamamak gerektiği kadar, başörtüsüne karşı verdikleri tepkiyi de normal karşılamak lazım. "öteki"ne endeksli olarak varolan, varlığını kendi gelişimi değil, ancak bu ilişkilendirme üzerinden sürdürebilen bir kesimin, onları tanımlayacak madde/öğe vs.'lerin ortadan kalkmasına canları elbette sıkılacaktır. Mesele başörtüsü değil, başörtüsüzlüktür çünkü. Başörtüsüzlük –burada başörtüsüzlük simgesel anlamda kullanılmıştır- üzerinden çıkış yaparlar hayata. Kendi başörtüsüzlüğü, eşinin, kızının başörtüsüzlüğüdür hayata olan referansları. Bunu anlıyorum anlamasına da bu uğurda ürettikleri mazeretleri ve yaptıkları demogojilerle düştükleri gülünç durumu anlamakta zorlanıyorum. Yeniden bir Kurtuluş Savaşı başlatmaya kalkışanlar mı ararsınız -sanki Kurtuluş Savaşı onları temsil edenlerin savaşıydı, onların değerlerini korumak adına yapılmıştı-, “Hah işte! Yakaladık, kendi de itiraf etti, siyasi sembolmüş!” diye mal bulmuş mağribi gibi çığırınanlar mı, yoksa başımıza din hocası kesilip baş örtmenin farz olmadığını bize anlatan pek laik-dindar kadın(lar) mı... Mesele şu: Biz yapmıyoruz, siz de yapmayın. Göz zevkleri bozuluyor, tatları kalmıyor adam–kadın-ların. Bir de şizofrenik bir kişiliğe bürünürcesine “Efendim o zaman neden heryerde serbest olmuyor” diye sorarak akıllarınca zeka oyunu yapanlar yok mu? Veya "Neden bu zamana kadar bekledin de önceden yapmadın" diyerek yine küçük zekalarıyla güya Başbakan’ı seçmeninin gözünde eriteceklerini zannedenler.
Bunların hiçbiri olayın ciddiyetini, yasağın imha ediciliğini, verdiği zararı ortadan kaldırmıyor. Başbakan sadece üzerine düşeni yapıyor. Herkesin başbakanı olmaya söz verdiği üzere gayret ediyor. ümit ederim, hiçbir sapmaya mahal vermeden işin üzerinde durup soruna tam anlamıyla çozüm getirir bu hükümet. Sonunda tarihe, zulme son veren kahraman olarak geçmek var.
Başta bahsettiğim cenaha acizane ufak bir tavsiye: Türkiye’nin gerildiği falan yok. Sizse kendinizi germekle kalıyorsunuz. Gelin. Gerilmeden vazgeçin. Sağlığınız için, selametiniz için... Bizden uyarması.
Başörtülü kadınlara bir tavsiye
Başını örten kadınların –kimilerine göre bunlar türbanlı kadınlar olarak tanımlanıyor- arasında yaygınca kullanılan “kapalı” nitelemesinden vazgeçiniz. “Kapandım’ diye başlayan cümleleri her duyduğumda gayrı ihtiyari boğazıma bir şeylerin takıldığını hissederim. Biz, tesettürlü kadınları şekilden şekile sokarak dar bir cendereye sıkıştırmak isteyenlerin öğretileriyle oluşan ifadelerden kaçınmamız gerektiği kadar, olumsuzluk yüklü tanımlamalardan da uzak durmalıyız. “Kapalı” da işte öyle bir niteleme. Kapandığını müjdeleyenlere “Nereye kapandınız, neye kapandınız?” diyesim gelir her seferinde. Neye kapalısınız? İlime, bilime, bilgiye, teknolojiye mi? Değişime, eğitime, gelişime, umuda, geleceğe, sağa ve sola mı? Hayır, tam aksine, hiçbirine. Demek ki kapalı değil, başörtülüsünüz.
Güleriz ağlanacak halimize
Geçen gün ailecek sofradayız. Tatlı bir sohbet eşliğinde çaylarımızı yudumluyoruz. Fatıma mahrum bırakıldığını düşündüğü bir şeyle ilgili takıldı bana: “Aaa Anne! Aşkolsun, benim başım kel mi!” Sonra ekledi: “Yok yok olmadı. Bunu güncellemek lazım: Benim başım (mı) örtülü (mü)!” O gün bugündür, başım kel mi yerine yeni deyimimizi kullanırız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.