Atatürk'ün hatası
Deniz Baykal'ın üç beş oy toplamak için giriştiği "çarşaf manevrası", bazı çevrelerde olumlu karşılandı, bazı çevrelerde de tepki yarattı.
"Akil adamlar", bunun bir "açılım" maçılım olmadığını, yalnızca Sultanbeyli Multanbeyli gibi "AKP'nin oy deposu" sayılan yerlerde bu partinin oylarını azıcık kırabilmek amacıyla çekilmiş bir numara olduğunu bilip, kıs kıs gülüyorlar... Çünkü Deniz Baykal'ı tanıyorlar, onun "cemaziyülevvelini" hatırlıyorlar.
İyi niyetli ve dürüst bazı arkadaşlar, konuyu gereğinden fazla ciddiye alıp, bunu demokrasi girişimi falan sandılar. Beğendiler.
CHP'den hiç mi hiç hoşlanmayan bazı dinciler de "kerhen" beğenmek zorunda kaldılar tabii...
Bendeniz de, altı ay ya da bir yıl sonra Deniz Baykal "Atatürk'ün partisinde çarşaflıya yer yok" deyip üye yaptığı o kadıncağızı partiden kovunca güleceğim!
O kadın, partiden belki Zülfü Livaneli gibi, belki Yaşar Nuri Öztürk gibi gidecektir.
Kocası belediye başkanı olamazsa tabii!
Evet... Tepkiler "Atatürk'ün partisi" kavramından güç buluyor. Bu olay başka herhangi bir partide geçse, haber değeri bile olmayacaktı.
Eh, Atatürk'ün bir partisi olursa, tepkiler de haklı sayılırlar!
Mesele, Atatürk'ün "bir partisi olması" meselesidir.
Olmayacaktı. Olmamalıydı.
Atatürk, partilerüstü kalmalıydı.
Şimdi bana, Hitler'in NSDAP'si, Stalin'in SSCBKP'si, General De Gaulle'ün UDR'i vardı demeyiniz.
Bir partin olursa, günün birinde "seçim yenilgisini", iktidardan düşmeyi falan da kabul ediyorsun demektir. İster savaşta yenilirsin, ister rejim yıkılır, ister halk değiştirir ama bir şekilde tarihe karışabilirsin... Senin "ikinci adamın" önce tek parti diktasını kurar, belki bu bir süre hoşuna da gider ama bir de bakarlar, diyelim yirmi yıl sonra çok partili sisteme geçivermiş, seni herhangi bir partinin herhangi bir kurucusu ve başkanı durumuna düşürüvermiş!
Atatürk, 1930 yılında gündeme getirdiği değişimin arkasında durmalıydı. Çabuk pes etmiştir. Menemen'de üç beş esrarkeş serserinin işlediği cinayet, çok partili sisteme dönmekten vazgeçme bahanesi edilmemeliydi, İsmet Paşa'nın bu yorumu kabul görmemeliydi, Serbest Fırka kapatılmamalıydı...
Çünkü diktaya 1925 yılında gidilmişti, demokrasiye işi tadında bırakıp hemen beş yılda dönmek fırsatı kaçırıldı, konu bir on beş yıl daha ertelendi.
CHP amigoları da bunu hep bir "dönüş" değil, bir "geçiş" diye yutturmuşlar ve tek parti sisteminin duvara toslamasını "İnönü'nün halkımıza bir armağanı" gibi pazarlamışlardır... Bu amigoların başında da merhum damadı gelmiştir tabii.
Atatürk'ün son yıllarını yalnız ve mutsuz geçirmesinde, "İsmet'e fazla yüz vermiş" olmasının burukluğu yok mudur sanıyorsunuz?
Atatürk parti başkanı olmasaydı, "devlet kurucusu ve milli önder" konumunda kalsaydı, bugün onun partisinde çarşaflı olur mu olmaz mı gibi saçmasapan konular da tartışılmazdı.
Not: Gördüğünüz gibi, üçüncü sayfanın sakallı şişkosu, -yerseniz- bir tetkik gezisinde bulunduğu Viyana'dan vatan topraklarına dönmüş ve memleket meseleleriyle uğraşmaya başlamıştır... Sayın dost ve müşterilerimize önemle duyurulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.