İhtiyarlık sorunu mu yoksa gençlik sorunu mu?
Gençliğin sorunları üzerine kitap arasanız yüzlerce kitap veya binlerce makale bulabilirsiniz.
Genliğin sorunları üzerine açık oturuma çağırılan ihtiyarlar bol keseden ahkam kesebiliyorlar.
Ama sorunlu gence “Sorunun nedir?” diye soru sormuyorlar.
Genç meydanlara çıkıp sorunlarını anlatmaya başlarsa onun sorunlarını ihtiyar ağabeyleri karakolda çoğaltıveriyorlar.
Olaylara ihtiyar siyasilerin, ihtiyar gazetecilerin, ihtiyar profların açısından bakmayı ve dertleri çoğaltanların dilinden deva aramayı öğrettiler bize.
Hepimiz biliriz ki ilk Müslüman olan dört kişi, Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir’dir.
Biri kadınları, biri genç ve çocukları, biri işçileri, biri yaşlı işverenleri ve kültürlü insanları temsil eder.
Bu olay bile bizim muhataplarımızın topyekün insanlar olduğunu, sınıf ayırımı yapılmaması gerektiğini ifade eder.
“Gençliğe sahip çıkalım” sözünü çok duydum da “İhtiyarlara sahip çıkalım” sözünü hiç duymadım.
Halbuki milletin şikayetçi olduğu kanunları çıkaranlar ve bu kanunlarla kayırmalar yapanlar kırk yaşın üstünde adamlar.
Uyuşturucu ticareti yapanlar, kadın ticareti yapanlar, babalar, hortumcular, terör örgütü başları hepsi kırkın üzerinde adamlar.
Türkiye ‘de ve dünyada ihtiyarlık sorunu var. Basını ve siyaseti ihtiyarlar yönlendirdiğinden kendi sorunlarının kapatılması için gençlik sorunlarıyla bizi meşgul ediyorlar.
Efendimize ilk inananların çoğunluğu gençlerden meydana geliyordu.
Çünkü onların yaratılıştan getirdikleri iyilikler, güzellikler ihtiyarlar tarafından bozulması tamamlanmamıştı.
Onun için bizler bu günlerde genç ihtiyar, kadın erkek ayırımı yapmadan bozulmayı engellememiz gerekir. Bozulanların da başta kendimiz olmak üzere düzelmesini sağlamamız gerekir.
Rabbimize hamdolsun, bu günlerde Türkiye’nin her tarafında Rabbimiz, onun kitabı olan Kur’an-ı Kerim ve sevgili peygamberimiz, birbirinden değerli ilim adamlarımız tarafından tanıtılmaya çalışılıyor. Ama bütün bunlar yalnız bilgi vermek ve bilgilenmek olarak kalmamalı. O örnek peygamberimizin hayat kumaşı, renk renk, desen desen, bizim hayat kumaşımıza işlenmeli.
Hani kadınlarımız, komşu kadından örnek kanaviçe getirirler. O kumaştan, onun ipliğinden, markasından, renklerin numarasından, iğnesinden bütün malzeme alındıktan sonra örneği önlerine koyarlar ve iğne batırma sayılarına dikkat ederek işlemeye başlarlar. Sayıları bir fazla yaparlarsa olmadığı defolu olduğu gibi, bir eksik yaparlarsa da defolu olur.
Aile yönetiminden devlet yönetimine, komşuluk ilişkilerinden uluslar arası ilişkilere kadar her konuda onu örnek alır ve ne bir fazla ne bir eksik yaparsak hayat kumaşımız defosuz olur.
Bizler, kadınlarımızı, gençlerimizi, işçilerimizi, işverenlerimizi, aydınlarımızı aynı yakın mesafeden takip edip iki dünyalarının güzel olması için sevgili peygamberimizin gece gündüz çalışması gibi bir çalışma içine gireceğiz.
Mesela bu kış mevsimi boyunca bir çocuğa, bir ihtiyara, bir kadına, bir aydına, bir işçiye, bir işverene Kur’an öğretme çabasına girelim.