Nasılsak öyle idâre edilmemeliyiz...
Elbetteki bu başlık bir hâdisi Nebevi'nin işaret ettiğine muhalefet olmayıp, tam tersine idârecilerin seçkin kimseler olduğunu düşünürsek, seçkine düşenin de, âdil ve güzel idâre göstermesi olduğudur. Eğer bir talebeysek, imtihana girdiğimiz dersin yazılısında, sınıfın en iyi bileninden kopya almayı da kararlaştırmışsak, yapacağımız, onun verdiğini imtihan kâğıdına geçirmektir. Bize uzattığı kopyayı doğru değildir diye kullanmıyorsak, akıbetimizi kendimiz belirleyeceğiz demektir. Dolaysıyla da neticenin akıbeti, kendi eserimiz olacaktır.
Şimdi Esselâtü Vesselâm Efendimiz'in irad buyurduğu; "Nasılsanız öyle idâre olunursunuz" hadis-i şerifi pek düşündürücü mânâ taşımaktadır. Gerek milletvekili seçimleri, gerekse mahalli idâreler seçimleri yapılma vakti geldiğinde, yıllarında birbirini tâkip etmesinin, nesillerin görevleri birbirlerine ve de bâzıları pek gençlere bırakıyor olduğunu görüyoruz. 1950'lerde, enflasyon kelimesini güzel telaffuz ediyor diye seçilme avantajı elde eden adaylar vardı ve bunlar adaylıktan vekilliğe uzanabiliyorlardı. Ülkede Ankara ve İstanbul'da sadece iki üniversite varken, üniversite talebesi parmakla gösteriliyor; hele mezunu geçerken buna hayranlık da ilâve ediliyordu. Geçen yarım yüzyıl diplomalı hayli insanımız olmasına cevaz verdi amma, ülkenin vatanseverlerinin derdi, “Ülke batıyor! Ne yapacağız?” dövünmeleriyle vakit harcıyor. Yâni; "Nasılsak öyle idâre ediliyoruz." Halbuki bizim bu seçimleri yapış sebebimiz, daha güçlü ve adil olmak, kıvançta ve tasada birlik olmak ve bunu sağlayacak kadro veya kişileri seçmek. Ancak seçim sonrasında bunlar, vaad ettiklerinin arkasında durmuyorlar. Başka başka işler yapıp, mücahidleri müteahhit, harunları karun ediyorlar. Ülkenin sosyal programlarını tanzim edeceklerine, sözünü geçiremediği bürokratı kenara çekeceğine, millete şikâyet ediyorlar. Millet, bürokrata ne yapabilir? Hiç! İktidar da şikâyeti yapmış olmanın veyahut tâbiri diğerle içini boşaltmış olmanın tesellisiyle başka alanlara yöneliyor. Afet Abla olsun, bendeniz olayım, 70'i aşmış 80'e merdiven dayamış insanlarız. Afet Ablam soruyor; “Kalkınma ajanslarının kurulmasıyla Türkiye federasyonlaştı mı?” Ne bunu gerçekleştirenleri, ne buna muhalifleri, ne de faaliyete geçmiş kurumun yönetimi, galiba çoğunluğu da gönüllü toplum kuruluşları, vazifeli hiçbirinden tık yok! Başka bir yazarın bu proje şöyle dediği yok. Herkes kendi bildiğini çızıktırıyor. Ben geçen Çarşanba elektronik postama gelmiş bir Kıbrıs haberini paylaştım. Bir tek okurum, “Yahu ne olacak bu Kıbrıs?..” demiyor. Cumartesi Selçuk Baş evlâdımız aradı, hem bayramımı kutladı, hem de TV 5'in Avrupa kanalında KKTC'nin 25. kuruluş yıldönümü münasebeti ile yaptığımız "Genç Birikim"deki sohbetimiz veriliyor diye bilgilendirdi. Ben de tâkip ettim. Pek dile gelir şeyler söylemiş, ıstırabımı dökmüşüm ekrana, bu iktidarın “Çözümsüzlük, çözüm değildir..” demek suretiyle giriştiği karışık münasebetler, hiçbir gönüllü kuruluş tarafından ele alınmıyor. Bugün Anadolu Yakası'na gelirken, yine Şehit Necati Gürkaya vapuruna bindim. Gözümün önüne geldi, sırtında 50 kiloluk telsizle denize atlayışı ve bir daha su yüzüne çıkamayışı.. Benim hayâl dünyamda yaşayan bu hâl, rüyalarınıza girsin inşaallah.. Hristofyas'la tek millet, tek bayrak sohbetleri yapan Talat'a; “Ne oluyorsun?..” diyecek bir hükümet yetkilisi yok. Denktaş'a kızalım, mânevi boşlukta bıraktığı nesiller yüzünden, amma Talat'la bir tutmayalım; ne dersiniz? Yüksek Askeri Şura; onlara tavır koyan ellerini sıkmayan Hayri Kıvrıkoğlu Paşamızı hem Orgeneral yaptı, hem de Ege ordusuna kumandan! İşte dik durana böyle sahip çıkılır. Şimdi aşağıdaki bir yeni elektronik postayı, okurlarımla paylaşmak istiyorum: “ABD'nin istediği koridor kuruldu”
“Tapu ve Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, bölgede Kilis ve Mardin ile Reyhanlı, Erbeyli, Nusaybin, Oğuzeli, Altınözü, Kırıkhan, Kızıltepe ilçelerindeki toprak satış oranlarının da son 2 yılda artış gösterdiğini belirterek, Güneydoğu Anadolu'da yabancılar tarafından tercih edilen bölgenin coğrafi açıdan ‘düşündürücü” olduğunu söyledi. ABD'nin 1 Mart tezkeresiyle Türkiye toprakları içinde kurmayı başaramadığı ‘koridoru’ toprak satışlarıyla oluşturduğunu ileri süren Özkaya, 2008 yılında çıkarılan 5782 sayılı yeni yasayla Hatay'da bir süreliğine duran satışların yeniden artış trendine girmesini ‘kaygı verici’ sözleriyle niteledi. Özkaya, bazı çevreler tarafından Hatay'da ‘nüfus değişimi’ yapılmak istendiğini ve ileride Irak'ın kuzeyindeki sözde devletçiğe katılım ile ilgili ‘referandum’ hayâlleri kurulduğunu söyleyerek, ‘Amaç, önce Suriye'ye ama aslında Büyük Kürdistan'a Hatay'ı eklemektir. Zira Kürdistan haritası Suriye'yi de kapsamına almaktadır. Bütün bunlar Büyük İsrail Projesinin parçalarıdır’ yorumunu yaptı. Resmi makamların, Hatay'daki toprak satışları ile ilgili olarak ‘Alımlar Türk asıllı Suriye vatandaşlarına yapılmıştır’ yönündeki açıklamalarının da inandırıcı olmadığını söyleyen Özkaya, ileride bu toprakların İsrail-ABD ortaklı dev şirketlere satılabileceğine işaret ederek, ABD'nin Irak, İran ve Türkiye'yi parçalama senaryosunda Hatay'ın çok önemli olduğunu vurguladı.”
Bakınız biz 1939'da Hatay'ı aldık. Yılbaşından sonra iltihakın 70. yılını kutlayacağız. Peki Sayın Özkaya'nın tabiî olarak emekli olduktan sonra bu meseleye dikkat çekmesini hiç yadırgamayın. Adam bu işi görevdeyken yapsaydı, ülkemiz bir işşiz daha kazanırdı. İktidar, yabancıya toprak satma hastası olmuş. Onlar kanun çıkarıyor, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, bu böyle sürüp gidiyor. Geçen hafta, kurban derisi gaspı ile bitti... Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım, hem de Profesör olan Dahiliye nâzırı zat, bir kurban derisi tamimi yayımlasaydı, “İsteyen istediği yere verir..” şeklinde, hangi memur bunu dinlememezlik edebilirdi?.. Hem gerekeni yapmıyorlar, hem de millete dönüp “Yaptırmıyorlar..” diye şekvada bulunuyorlar.
SEÇİMLER VE ADAYLAR: Ziya Gündüz adlı bir evlâdımız, gönderdiği SMS'de soruyor: “Hocam..” diyor, “..İsmet Uçma Ağabeyimizin de Üsküdar Belediye Başkan adaylığına aday şansı ne olur?..” Cevabım şu: Ben, Üsküdar'ın Sayın Yılmaz Bayat Bey'i beklediğini çok yerden duydum ve geçen haftalar da yazdım. Ancak gerçekleşmezse, Dr. İsmet Uçma Beyefendi ki; AKP'nin tüzüğünü yazan zevat arasında olduğunu duymuştum, buna rağmen İsmet Bey'i TBMM'ye götürmemesi, vefasızların gösterdiği daha vefasız bir yaklaşımdır. Millete hizmet edecek kapasitede bir kardeşimdir. Ancak; bayat riyasete demir atmıştır diye ümid ediyorum. Yine isimlerinin baş harflerini veren bâzı kişiler diyor ki; “Metin Ağabey; sen bilirsin, Muzaffer Doğan Bey daha evvel Bahçelievler'e Belediye Başkanı seçilmişti. Millet onu istiyor.” Evet; Muzaffer Doğan, prensip sahibi bir kardeşimizdir. Üstad Necip Fâzıl Bey'in en samimi talebelerinden biridir. Milli Görüşçü olduğundan da şüphe yoktur. Ancak bunu bana yazacağınıza bir ekip kurup, SP İl Başkanı Sayın Sadreddin Bey'i ziyaret edip, arz etseniz daha iyi olmaz mı?
BİZE GELEN: 65 Senedir Yâsin-i Şerif okurum. Evvelsi gün Hac fârizasını bir daha yerine getirip, avdet eden değerli büyüğüm Adalet eski Bakanı Muhterem İsmail Müftüoğlu Beyefendiyi ofisinde ziyaret ettiğimde, kıymetli sevenleri arasında Çelik Yayınları sahibi Zekeriya Çelik Bey kardeşim de bulunuyordu. Kendisinden "Emir Sultan Yâsin-i Şerif'in Meâl Tefsiri Esrar ve Havassı" adlı kitabı Şerh ve Osmanlıca'dan neşir hayatına kazandıranın İstanbul ve Ankara Vâlisi Ali Haydarzâde Emekli Kaymakam Melih Yuluğ Beyefendinin olduğunu bildiğimden, bir tâne hediye etti. Felsefeci Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken Bey'i, "Öküzü makineye koy, ayakabı çıksın" diye söylediğinde, talebe Melih Bey'in, "Ayakkabıyı koyun hocam da bakalım öküz çıkacak mı?" sorusuyla bunalttığı anısını hatırladım. Tasavvufta bir erbâb-ı zevattan olan merhum Melih Bey'i rahmetle anarken, eserin okunmasını hassaten tavsiye ederim. Fiemanillah.
Tel: (0212) 511 28 11 - (0212) 513 28 12
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.