Bir başkadır benim memleketim..
Mumbai’den, Atina’ya yol gider.. Bize de uğrar mı dersiniz.. Çete boşuna heveslenmesin.. Türkiye’de korkulan olmayacak..
Acı tecrübelerle bazı gerçekleri öğrendik.. Artık PKK, Ersever, Garih cinayetinin ve daha bir çok olayın faillerini isim olarak bilmesek de, kimlerin bu işi tezgahladıklarını biliyoruz..
1 Numara konusunda, iktidar sahipleri, istihbarat örgütleri, herkes susmasına susuyor, ama artık konuşanlar da var.. Ve bunun arkası gelecek..
Camileri yakanlar bu işi beceremiyor değiller, halk yutmuyor.
Media içindeki uzantılarınız da “Yangına körükle gitmeye hazır” bekliyorlar ama, olmuyor işte..
Mumbai’de o kadar kan döktüler ne oldu?
Ellerinde patladı. Oyunları geri tepti..
Atina’da da öyle..
Atina’da sokağa dökülen gençlerin başka talepleri de var. O taleplerin çetecilerin hiç de hoşuna gideceğini sanmıyorum..
Ancak paralı askerlerini sokağa dökebiliyorlar. Büyük şehirlerin varoşlarındaki çocuklar bile anladılar bu kanlı ve kirli oyunu..
Elimde bir belge var.. Hayal’i suikasttan yıllar önce dinlemeye ve yakın takibe almışlar.. Niye biliyor musunuz, “Selefi ve Vehhabi bir örgütlenme içinde” diye..
Demek ki, aslında başka bir iş için kullanmak istiyorlardı. El Kaide ile ilişkilendireceklerdi ve geçmişi ile ilgili bir takım dosyalar oluşturmaya çalışıyorlardı.
Öyle ya, devir “El Kaide” devri..
Bu işlerde kimin eli kimin cebinde belli değil. Baksanıza kitabevi cinayetinde bir Amerikalı ortak da çıktı ortaya, dahası bir de Amerikalı diplomat gizlice kitabevini ziyaret etmiş..
Bana kalırsa herkesin bu süreçte çok dikkatli olması gerek..
Yılbaşından önce bir kaç olay olabilir ama, yılbaşından sonra “topyekun savaş”a hazırlanıyorlar gibi sanki..
Apo madem PKK’yı cezaevinden yönetiyor, çete niye dışarıdakileri içeriden yönetmesin..
Ha! Sahi, bu ADD genel başkanı, paşamızın sağlığı nasıl aceba?. Hani merdivenden düştükten sonra tek bir resmi bile yayınlanmadı. Unutuldu gitti sanki. Eruygur Paşa’nın sağlığı nasıl sahi. Hatırlamaya başladı mı olup bitenleri. İfade vermeye gelebilecek mi?
Tolon Paşa hâlâ içeride..
Önümüzdeki günlerde Tolon davasının Bakırköy Asliye Ceza’da duruşması var..
Dava yanlış başladı, yanlış devam ediyor.. Deniz Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Askeri Yargıtay derken sonunda Bağcılar Asliye Ceza’ya geldi, oradan da Bakıköy Asliye Ceza’ya gitti, ama dosyalar dağıtılırken, yetkisiz bir mahkemeye gitmiş dosya. Muhtemelen mahkeme başka bir mahkemeye gönderecek dosyayı.. İhtilaf halinde uyuşmazlık mahkemesine gidecek dosya ve daha sonra duruşmaya devam edilecek.
Hani aslında davaya gerek kalmadı. Çünkü bizim yazdıklarımızın çok daha fazlası savcının iddianamesinde var..
Kaç yıl oldu, ben hâlâ ifade vermedim. Bu güne kadar hep usul hakkında konuştum, esas hakkında ifade bile vermedim. Susma hakkımı kullandım.
Zaten dava bir yandan da AİHM’de devam ediyor..
Adam hem müşteki, hem de biz kendi komutası altındaki bir mahkemede yargılanıyoruz.. 3 hakimden birini kendileri tayin ediyor ve kararı beğenmediğinde emirle bozma yetkisine sahip..
Türkiye’de yargının haline bakar mısınız?
Geçen gün bir davam zaman aşımından düştü.. 2000 yılında yazdığım bir yazıdan dolayı 2001 Nisanı’nda açılan bir davadan 8 yıldır yargılanıyordum.. DGM’de başladı dava ve o günden bu güne 3 ayrı mahkemede duruşma yapıldı.. 3 defa yasa değişti bu arada.. İlk duruşmada savcı beraat talep etti, her kanun değişikliğinden ve mahkeme değişikliğinden sonra da hakkında beraat istenmesine rağmen 8 yıl boyunca adım “sanık” olarak çağırıldı mahkeme koridrolarında ve nihayet 6.11.2008 günü Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi zaman aşımı sebebi ile davanın ortadan kaldırılmasına karar verdi.. Bu arada bu durumla ilgili bir de Adalet Bakanlığı’na itiraz yazım vardı, bakalım sonu nereye varacak?
Aslında beraat etmem değil, böyle bir davanın hiç açılmaması gerekirdi..
Ama Türkiye’nin derin gerçeği bizi buna mecbur ediyor..
Davaya konu yazının başlığı neydi biliyor musunuz: Bir başkadır memleketim..
“Bir yandan tarikat operasyonları yapılır, öte yandan yabancı tarikatlar gelip İstanbul’un göbeğinde anlı şanlı ayinler düzenlerler. Kimi ‘Yoga yapıyorum’ der, kimi Moon tarikatındandır, kimi Maharaşimist. Kimi Sirüs gezegeninden gelecek mehdisini bekler. Kimi spirtüalisttir, kimi reenkarnasyon propogandası yapar. Bunların kimi politikacıdır, kimi iş adamı, kimi bürokrat. Kimi sanatçı. Kimse bir şey demez bunlara. Çünkü Müslüman değiller.” diye başlayıp devam eden, laiklik uygulamasına yönelik bir eleştiri yazısı..
Bir memleketin ahvalini anlatan şiirler noktayı koyalım izin verirseniz: “Gul, gurban olduğum Hökümet Baba! / Baa bir alfabe veremez miydin? / Gara dağlar gar altında galanda / Ben gülmezem / Dil bilmezem / Şavata’dan Hakkari’ye yol bilmezem / Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov? / Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde / Ben fakiro, / Ben hakiro / Dohdor ilaç, çarşı bazar tamtakiro / Gurban olam bu ne işdir hooy babooov! / Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap suyu / Parasizo, / Çaresizo / Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo / Bu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov! / Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler / Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler / Hökümata arz eylesem azarlar / Ben ketimo / Ben hetimo / Ben ne biçim vatandaşım hooy babooov? / Şavata’tan Angara’ya ses getmiir / Biz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir / Malımız yoh / Yolumuz yoh / Angara’ya ses verecek dilimiz yoh / Ganadımız, golumuz yoh / Bu ne biçim memlekettir hooy babooov? / Yerin, yurdun adresesin bilmirem / Angara’da: Anayasso! / Ellerinden öpiy Hasso / Yap bize de iltimaso / Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov?”
Son bir söz daha söyleyeyim mi: Adalet mülkün temelidir..
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.