Gökçek - Kılıçdaroğlu kapışmasının tek iyi tarafı!
Önceki günkü "Gökçek-Kılıçdaroğlu düellosu" başladığında ben yazıyı tamamlamıştım... Bu yüzden "kanaatimi" ifade etmiş, ancak "ayrıntı"ya girememiştim... Dün de yazdığım gibi, kanaatim şuydu: Uğur Dündar gibi bir adamın "tarafsız" olmadığı/olamayacağı bilindiği halde, niye onun "hakem"liği kabul edilir, niye onun sunuculuk yaptığı "ekran"lara çıkılır?.. Başka "sunucu" mu yok, başka "ekran" mı yok?.. Hem Kemal Kılıçdaroğlu kim oluyor ki, onun her "iddia"sına cevap vermek zorunda kalınır?.. Dün, işte bu "duygu"larla kaleme almıştım o kısacık yazıyı!.. Programı seyrettikten sonra gördüm ki; "kartel cephesi"nde değişen bir şey yok!.. Tabiî, "CHP cephesi"nde de!..
Değişen tek şey, Melih Gökçek'in de gerçeği görmüş ve "kumpas"a getirildiğini anlamış olması!..
GÖKÇEK, O PROGRAMI ANLATTI
Bir şeyi daha sevinçle gördüm ki; Melih Gökçek, bundan sonra "Uğur Dündar'ın sunduğu" herhangi bir programda yer almayacak!.. Çünkü onun "tarafsız"lığına inanmıyor, çünkü onun "hakem"liğine güvenmiyor!..
Dün, bu yazıyı yazmaya oturmadan önce Melih Bey'le görüştüm... "Haklısın" dedi; "Uğur Dündar gibilerin programına çıkmakla, onların reytingini arttırıyoruz!
Ama, o programda ben bir şey yaptım: Uğur Dündar'ın tarafsızlık maskesini düşürdüm, tarafsızlık karizmasını yerle bir ettim.
Kendisi, istediği kadar sabır taşı olduğunu filan söylesin!.. CHP'liler, onu öyle görebilir... Ama, kamuoyu görmüştür ki, Uğur Dündar koyu ve radikal bir CHP yandaşıdır!..
Zaten, kulislerde; kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adı dolaşmaktadır!.. Kuliste konuşulanlar doğru ise, Uğur Dündar'a bir an evvel kumpas ödülü verilmelidir!..
Çünkü, konuların dışına çıkarak, bana kumpas kurmuşlardır... Yalnız, şu var: Bu kumpasa rağmen; hem Kılıçdaroğlu'nun iddialarını çürüttüm, hem de Dündar'ın tarafsızlık karizmasını yerle bir ettim... Kısa ve öz ifadesiyle, hakemi de yendim!"
Melih Bey'e; "Bundan böyle Uğur Dündar'ın programına çıkar mısınız?" diye sordum... "O iş, bitti" dedi, "Bundan böyle Uğur Dündar’ın olduğu bir platformda, Melih Gökçek olmaz...
Haa, Kılıçdaroğlu tatmin olmadıysa, daha doğrusu yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali, yeniden güreş isterse, yeni bir galibiyet için, ekranlara yine çıkarım... Ama bu ekranlar, Uğur Dündar’ın bulunduğu bir ekran olmaz!..
Kılıçdaroğlu 13-0 mağlup oldu. Çıkacağım televizyon kanalında Kılıçdaroğlu sanık olacak, ben savcılık yapacağım. Hangi televizyon kanalında isterse onda çıkacağım. TRT gibi tarafsız bir kanal olabilir. Ben agresif değildim, bilinçli olarak tavır koydum. Size ‘hortumluyorsunuz’ demişlerse sessiz kalamazsınız, bu mümkün değildir. Ben üslubumdan zerrece pişman değilim. Çünkü kumpas böyle bozulurdu.”
KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL’A GELEMEDİ!
Melih Bey’in dediği gibi, Kılıçdaroğlu, gerçekten de “13-0 mağlup” oldu mu?..
Sorunun cevabını size bırakarak, ben bir hikaye anlatmak istiyorum... Bildiğiniz “Temel hikayesi”ni...
Malûm, bizim Temel, Trabzon’dan yola çıkıp, İstanbul’a “iş” aramaya gelmiş... Olacak ya; İstanbul’da, bir “kavga”ya karışıp, elini kana bulamış!.. Tutuklanmış, atılmış hapse... Duruşma günü de, çıkmış “hakim”in karşısına... Hakim, “Anlat bakalım, nasıl işledin bu cinayeti” deyince, bizim Temel başlamış anlatmaya: “Trabzon’da iş aradım, bulamadım... Kime gittimse, elim boş döndüm!”
Hakim, “Bırak Trabzon’u, İstanbul’a gel” diye uyarınca, devam etmiş Temel:
“Baktım ki Trabzon’da bana ekmek yok, düştüm yola, geldim Giresun’a... Başladım iş aramaya... Ne iş olsa yapmaya razıydım!”
Derken, hakim yine uyarmış:
“Bırak Giresun’u, İstanbul’a gel!”
Temel, bildiğini okumaya devam etmiş:
“Giresun’da da işlerin kesat olduğunu görünce, durdurdum bir kamyonu, geçtim şoförün yanına!.. Ver elini Samsun!”
Hakim, sözün nereye gideceğini anlamış tabii... Temel, “Samsun” der demez, “Hadi uzatma!” demiş hakim; “Bırak Samsun’u da, gel artık şu İstanbul’a!”
Temel, uyanık...
Şöyle bir bakmış hakimin yüzüne... Sonra da şöyle demiş:
“Gelmem!.. İstanbul’a celeyum da beni asın he mi?!?”
Bana sorarsanız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “cinayet işleyen Temel”den hiçbir farkı yoktu...
“Bir türlü İstanbul’a gelmiyor”du!..
Melih Bey’in de dediği gibi;
“9 konuda soru sordum, 90 defa çağrıda bulundum ama bir türlü sorulara gelmedi!.. Şimdi geliyorum dedi ama, ne gelen var, ne de giden!”
Programı izlemeyenler için özetleyelim:
Kılıçdaroğlu, Ankara'da vatandaşın kullandığı doğalgaz sayaçlarının alımında büyük yolsuzluk olduğunu iddia ediyordu.
“Aynı marka ve model doğalgaz sayaçları Ankara'da, İstanbul'da olduğundan beş kat daha pahalıya verildi” diyor ve Gökçek'in dünyanın en pahalı doğalgaz saatini 168 euroya aldığını iddia ediyordu.
Açık oturumda ilk sözü Gökçek aldı... “Bir insanın hayatta itham edileceği en büyük şerefsizlik yolsuzluktur. Bunu Gökçek de yaparsa şerefsizdir. Ama birine iftira atıp ispatlamamak da şerefsizliktir. Lütfen bana o belgeleri göstersin” diyen Gökçek, ardından sözü Kılıçdaroğlu'na verdi.
Kılıçdaroğlu'nun başka konulara değinmeye çalışması üzerine Gökçek, “Konuşturmam, cevap vermem” diyerek Kılıçdaroğlu'ndan, önce iddia ettiği 168 euroluk sayacın belgesini istedi.
Belgeyi gösteremeyen Kılıçdaroğlu, Gökçek'in ısrarı üzerine 168 euroluk iddiasından vazgeçerek, “168 dolardı” dedi.
Bunun üzerine “Yalan bir” diye söze başlayan Gökçek, Kılıçdaroğlu'nun karşılaştırmayı mekanik ve elektronik sayaçlar üzerinden yaptığını, ayrıca Ankara'nın kullandığı sayacın fiyatını 145 dolar artırarak söylediğini ifade etti.
Gökçek, şöyle konuştu: “Birinci yalanı çıktı. Euroyu dolara çevirdi. 23 euroya İstanbul'un aldığı sayaç mekanik sayaçtır. Beyefendi bunu ayırt etmekten aciz. 168 euro dediği elektronik sayaçtır. Onu da biz en son 63 euroya almışız. Suiistimal söz konusu değildir. Ben şimdi bunları ispat etmesini istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı'nın kardeşine ihale vermişiz, belgesini istiyorum.”
Kılıçdaroğlu, yine belge gösteremedi!..
Yukarıdaki “fıkra”yı, işte bu yüzden anlattım... Gördüğünüz gibi; “programın ve iddiaların ana konusu, doğalgaz sayaçlarının alımında yolsuzluk” olmasına rağmen, Kılıçdaroğlu bir türlü “sayaç”lara gelemedi!..
Her zamanki gibi "çamur at, izi kalsın" taktiği uygulamak istedi ama, bu defa karşısında Melih Gökçek gibi bir "çetin ceviz" vardı!..
Yani, Çorumluların deyimiyle;
"Gapıp da kaçamadı!"
DÜNDAR, TARAFSIZ OLAMAZ, ÇÜNKÜ!
Bence, bu tartışma çok çok iyi oldu!.. "Maske"lerin düşmesi, "gerçek çehre"lerin ortaya çıkması açısından iyi oldu.
Birçok insan ve özellikle de "AK Parti kurmayları" herhalde şunu anlamışlardır artık:
"Uğur Dündar tarafsız olamaz!"
Niye olamaz?..
- Çünkü Uğur Dündar'ın geçmişinde, Şerafettin Yardımedici gibi, gariban bir Müslüman'a "büyücü hoca" diyerek çamur atmak gibi bir sabıka vardır!.. Ki, bu "ağır suçlama"yı içine sindiremeyen adamcağız, canına kıymıştır!..
- Çünkü Uğur Dündar'ın geçmişinde, "tesettür faciası" başlıklı bir haberle, "Konya'daki 2 bayan doktora iftira" gibi bir sabıka vardır!.. Uğur Dündar'ın iddiasına göre, "başörtülü" olan 2 bayan doktor, "testis"e bakmamıştır!.. Ama, bu haber "yalan" çıkmıştır!..
- Çünkü Uğur Dündar'ın geçmişinde, "Aktütün İlköğretim Okulu'nun öğretmen yokluğundan kapandığı" gibi bir "yalan" vardır!.. Oysa, haberin verildiği gün, "öğretmenler" oradaydı... Okulun kapanma sebebi, "sınır karakoluna PKK saldırısı" sonucu çıkan "çatışma"ydı!..
Bunun gibi, yığınla örnek saymak mümkün... Ama, Uğur Dündar'ın nasıl bir "İslâm karşıtı" ve nasıl bir "AK Parti düşmanı" olduğunu anlayabilmek için "sunduğu haberler"e bakmak yeterli!..
Hemen her gün görüyorsunuz... Bir "kriz" haberini sunduğunda, bir "fabrikanın kapandığını" veya "işçilerin işsiz kaldığını" duyurduğunda, hep şu ifadeleri kullanıyor:
"Hamdolsun, 248 fabrika kapandı!.. Hamdolsun, kriz teğet geçti de 1500 işçi işsiz kaldı!.. Hamdolsun herkes iş ve aş peşinde!"
Adam, bu ifadeleri kullanarak, hem "İslâmi kavramlar"la alay edecek, hem de tabiri caizse "Hükümete bindirecek" ama, AK Parti kurmayları, yine de onun programına çıkacak, yine onun hakemliğini kabul edecek!..
Hiç, olacak şey mi...
Allah'ın bildiğini, kuldan saklayacak değilim... Geçenlerde, Bülent Arınç Bey'i, Uğur Dündar'ın Arena'sında görünce, "Siz de mi Bülent Bey!" demekten kendimi alamamıştım... Ne yalan söyleyeyim, "ne konuştuklarına" bile bakmadan kanal değiştirmiştim.
Önceki gün de, Melih Gökçek'in "Uğur Dündar'ın hakemliği"ni kabul edip ekrana çıkacağını duyunca içim yine cızz etmişti ki, programın akışı içinde "Uğur Dündar'ın tarafsızlık maskesinin yırtıldığını" görünce, biraz rahatladım.
Hele, Melih Bey'in, "Siz Murat Karayalçın'ın avukatı mısınız?.." demesi, bence programın en can alıcı dakikalarından biriydi!..
Öyle ya;
"Programa katılmayan biri hakkında konuşmanın etik olmayacağını" söyleyen Uğur Dündar, geçenlerde "Melih Gökçek aleyhinde atılıp tutulmasına" hiç sesini çıkarmamıştı!..
ECEVİT'E DE DÜRÜST DEMİŞLERDİ
İyi oldu, iyi... Kemal Kılıçdaroğlu'nun da ne kadar "kof" ve "boş" olduğu çıktı ortaya!..
Bırakın "kendi iddiaları" konusunda "bilgisiz" olmasını, "kendisi hakkındaki iddialar"a bile cevap vermekten aciz!.. Meselâ, "Almanya'da kimlerle buluştuğu" ve "nerede, ne yaptığı" iddialarına hâlâ cevap verebilmiş değil!..
Meselâ, SSK Genel Müdürlüğü dönemindeki "suçlama"lardan "Rahşan affı ile yırttığı" iddiaları hâlâ cevapsız!..
Ama, "kartelin gözünde" Kılıçdaroğlu "dürüst", Kılıçdaroğlu "yolsuzluklarla mücadele eden" bir adam!..
Hiç şaşırmıyorum... Çünkü bu medya, Ecevit'e de "dürüst" demişti... Hem de, geçmişinde "Güneş Motel Entrikası" gibi bir "sabıka" bulunmasına rağmen!..
Ecevit'e "dürüst" diyenlerin, Kılıçdaroğlu'na da "dürüst" demelerini hiç yadırgamam!..
Çünkü, kartel, bunu hep yapıyor... "Benim teröristim iyidir" kuralını her zaman ve her fırsatta uyguluyor!..
Önceki akşam da uyguladığı gibi!..
Melih Gökçek'in ve kamuoyunun gördüğü bu gerçekleri, dilerim, "AK Parti kurmayları" da görür!..
Görürler ve kendilerine gelirler!..
=================
Ha CHP, ha DSP!
Ankara Büromuzdan HasanTosun’un haberine göre; daha düne kadar, “DSP’den seçildim, DSP’den aday olacağım” diyen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, CHP lideri DenizBaykal’ın tehditvari çağrıları karşısında Bülent Ecevit ve partisine ihanet etmeye hazırlanıyormuş!..
Büyükerşen, DSP’den istifa ederek CHP’den aday olacağının sinyalini verirken, göstermelik bir “şart” ileri sürmüş...
Demiş ki; “CHP’den aday olurum ama belediye meclisi listesini yapma konusunda da yetkili ben olmalıyım.”
CHP’ye, hep “Adaylarımızı ayartmaya çalışıyor” diye tepki gösteren DSP’nin, Büyükerşen’in bu açıklamaları karşısında sessiz kalması dikkat çekmiş!..
Ne diyeceklerdi ki Hasan?..
Bir lâf söyleseler, “oyun” ortaya çıkar!.. Malûm, bugüne kadar “Al gülüm, ver gülüm” idare ettiler gittiler!..
Bu sefer de yaparlar...
Büyükerşen CHP’den girer, bir CHP’li de DSP’li oluverir!..
Olmak zorunda... Çünkü CHP, bu seçimde “oylarını arttırmak” zorunda!.. Eğer oy artışı olmazsa var ya; Bay Deniz Baykal öyle bir gider ki, bu gidiş fren tutmaz!..