Gülen Türkiye'de ezberleri bozdu!

Gülen Türkiye'de ezberleri bozdu!
Mehmet Gündem'in İshak Alaton'un yaşamını anlattığı Lüzumlu Adam raflardakı yerini aldı.

Kitapta Alaton, "Yaşar Büyükanıt Birinci Ordu Komutanı olduğu sırada TESEV'in yönetiminde askerlerinde görev almasını istedi" dedi.

"Geleceği tahmin etme, yani fütüroloji ilmine merak sardım son yıllarda... 2050 yılında insanları neler bekliyor diye raporlar, kitaplar okuyorum... Hayat şartları çok zorlaşacak. Otomobil şehir içinde yasaklanacak. En önemlisi insanları çocuğu yüz yaşını aşacak. Kanser, diyabet, Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkların çare ve ilaçları bulunacak. Sağlığa yatırımlar tavan yapacak."(sf.355)

Mehmet Gündem, İshak Alaton'un "Lüzumlu Adam" kitabıyla başlattığı sıra dışı hayat hikayesini anlatmaya serinin ikinci kitabı "Lüzumsuz Adam"la devam ediyor.

İlk kitapta, muhaberat memurluğuyla başladığı iş hayatına İsveç'te kaynak işçiliğiyle süren, teknik ressam olarak ülkesine dönen ama teknik diploması olmadığı için iş bulamayan ve sonunda kendi işini kurmaya karar veren İshak Alaton, ikinci kitabında hem iş hayatını hem dostluklarını hem de tanıklarını anlatıyor.

Birbirinden ilginç anekdotun yer aldığı kitapta Alaton, Yaşar Büyükanıt'ın Birinci Ordu Komutanı olduğu sırada kendisini Selimiye'ye davet ettiğini ve aralarındaki diyalogu da aktarıyor. Alaton'u çok şaşırtan o diyalog şöyle gelişiyor: "Dedi ki; 'Biz TESEV'in (Türkiye Ekonoik ve Sosyal Etüdler Vakfı) çalışmalarını yakından izliyoruz.' Ben bunu pozitif bir şey olarak gördüm, TESEV'in çalışmalarını yakından izleyen bir orgeneral... Konuşmaya devam etti: 'Yönetim kurulu üyelerinin kim olduklarını biliyoruz.' İçinden geçiriyorum ki, bu da iyi, demek ki araştırıyor adam. Ve sonra garip bir şey söyledi: 'Düşündük ki acaba bu yönetim kurulunuza bizden de bazı insanları davet etmeniz iyi olmaz mı?' Garipsedim... Bazı askerlerin bizim TESEV'in yönetim kurulunda yer almasını istiyor. Ben TESEV'in hem kurucu üyesiyim, hem yönetim kurulu üyesiyim. Hem garipsedim hem de bir tehdit mi var, bir sopa mı gösteriyor diye endişe ettim, 'düşünelim, konuşayım, sorayım...' diyerek yumuşatmak istedim, pek üzerinde durmadım."

Fidanlıkta yemek yemeyi öğretiyoruz
Alarko'nun bugün 58 yıllık bir geçmişi var. Hep genç, üniversiteyi yeni bitirmiş insanları almayı tercih ediyoruz. Bir fidanlık olarak görüyoruz onları. Zaten bu yapının adı da fidanlık. Fidanlıkta bu gençler 10 sene kadar bir eğitim görüyorlar. Bu eğitim şemsiyesinin adı AİK. Yani Alarko İstikbal Kulübü. Bu programın içinde genç insanlar, şirketin felsefesiyle daha yakından ilgileniyorlar, kendi aralarında iletişim kurarak birlikteliğin getirdiği avantajları keşfediyorlar. Mesela, arada bir yaptığımız etkinliklerden biri; Nasıl kaliteli yemek yenir? Nasıl servis yapılır, nasıl çatal-bıçak kullanılır? Herkes her şeyi bilerek gelmiyor ki.(sf.109)

Türkeş fabrikamızdaki çaycıyı işten attı
1970'li yıllarda Alparslan Türkeş'le çok iyi bir diyaloglarının olduğunu belirten İshak Alaton, o yıllarda Tuzla'daki fabrikalarında işçilerin ikiye bölündüğünü ve birtakım olayların yaşandığını ifade ediyor. Alaton, sorunun çözümü için Üzeyir Bey'in ricasıyla Türkeş'in Tuzla'daki fabrikaya geldiğini ve o günü şöyle anlatıyor: "Türkeş'i müdüriyet odasına aldık. Oturur oturmaz durumu sorunca dedik ki; 'Burada sağı temsil eden bir çaycı var. Ortalığı tarumar eden adam da o. Fabrikadaki dengeleri alt üst eden bir adam bu." Türkeş, sakin bir şekilde dinledi ve dedi ki; 'Peki, o halde bir çay içelim...' Çaycıya haber verdik ki, Alparslan Bey çay istiyor. Çayları hemen getirdi adam. Alparslan Türkeş çaycıya sordu, kimsin, nesin, nerelisin... Biraz dinledikten sonra Türkeş, 'Ben bu fabrikada kavga istemiyorum. Sen şimdi eşyalarını topla ve git' dedi. Bize hiçbir şey söylemeden adamı işten attı."(sf.162)

Devletin zirvesinde babamı hatırladım
Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemi Türkiye'nin kayıp yılları olarak niteleyen İshak Alaton, Abdullah Gül'ü ise vizyon sahibi olarak görüyor. "Çankaya'ya Gül ailesiyle birlikte huzur ve kalite gelmiş" diyen Alaton, davet edildiği Köşk'te yaptığı konuşmayı şöyle aktarıyor: Kısa bir takdimin ardından bir ara dedim ki; "Bakın ben Hayim Alaton'un oğlu İshak Alaton'um. Babam devletin kendisine reva gördüğü Varlık Vergisi zulmünü sindiremedi ve devletinden aldığı bu ağır darbe ile mutsuz ve yaralı bir hayat yaşadı. Ben o günleri yaşadım, babamın haline tanık oldum... Aradan uzun yıllar geçti, devlete mesafeli oldum, kendi yolumu çizdim ve bugünlere geldim. Şimdi Çankaya Köşkü'nde devletin zirvesindeyim, kabul ediliyorum, değer görüyorum, huzurluyumÖ(sf.180-189)

Soros'dan para alıyoruz
Yurt dışından fonlar alıyoruz, başta George Soros olmak üzere. Bunlar çok şeffaf çünkü Açık Toplum Vakfı açık çalışır. Nereden para aldığımızı da söylüyoruz. Öğrenmek isteyen, bilgisayarından Açık Toplum Vakfı sitesine girip, bütün parasal girdileri ve çıktıları görebilir. İsmi gibi, açık ve şeffaf bir çaba. Kısmen George Soros'dan alıyoruz, kısmen Avrupa Birliği'nden alıyoruz, kısmen de biz kurucular olarak her sene büyük miktarlarda paralar veriyoruz. Bu paraları dağıtmakla görevlidir vakıf... (sf.212)

Üzeyir Müslüman mı oldu?
Üzeyir'le 1954'te başladığımız ortaklığımız 2001 yılına kadar sürdü. Tam 47 yıl, karı-kocadan daha yakın. Buna rağmen Üzeyir'in bilmediğim yönleri varmış. Mesela çok derin bir tasavvufî yönü varmış ki bize hiç fark ettirmemiş, hep kendi içinde yaşamış. Diyorlar ki, gizli Müslüman'dı. Peki, gizli değil de açık Müslüman olsaydı kabahat mi olurdu? Üzeyir, kalkıp ta adam gibi "ben Müslüman oldum' diyebilirdi, dememiş. Lüzum görmemiş. Yani adam için Müslümanlık bir felsefedir.(sf.243)

İçişleri bakanı saçmaladı
Üzeyir Garih'in öldürülmesinin ardından İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in kendisine garip sorular sorduğunu belirten Alaton, bu sorulardan duyduğu rahatsızlığı şöyle anlatıyor: "Beni rahatsız ediyor soruları. Diyor ki; 'Üzeyir Garih'in seksüel arayışları var mıydı?' Hem çok kızdım hem de cevap verdim: 'Ne ilgisi var!.. 72 yaşında bir adam... 72 yaşında bir adamın seksüel arayışları varsa da benim haberim yok.' Müslüman mezarlığında bir Musevi iş adamının olsa olsa böyle garip arayışları olabilir diye bir saplantısı oldu bakanın. O günlerde garip bir şekilde medyada bu gibi imalar yer etti. Bunlar hem aileyi, hem beni fevkalade üzdü, yaraladı. İnsanların bu kadar adi düşüncelere varmaları da ayrıca bir felaket oldu."(sf.244-245)

Ayasofya-Kapalıçarşı-Alaton
Buraya, bana gelen yayancıların çoğunda öyle büyük bir önyargı var ki... Hani denir ya, insan bilmediğinin düşmanıdır. İşte o önyargılar, medyada gördüğü ve medyanın ona verdiği çoğu da yanlış haber, yazı ve yorumlardan besleniyor. Askerleri soruyorlar, askerlerle toplumun ve siyasetin ilişkisini soruyorlar, darbeleri, demokrasi süreçlerini, AK Parti iktidarını, Tayyip Erdoğan'ı, Fethullah Gülen'i ve hareketi, Ergenekon davasını, İsrail ile Türkiye'nin ilişkilerini ve elbette benim Yahudiliğimi.(...) Artık bir deyim haline geldi, Türkiye'ye gelen yabancılar önce Ayasofya'ya, sonra Kapalıçarşı'ya, sonra İshak Alaton'a uğrarlar...(sf.347-349)

CHP'ye müthiş bir fikir verdim ama anlamadılar
Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı seçilince, onlara bir fikir verdim, tarihi bir imkandı aslında. Dedim ki; Fethullah Gülen on yıldan fazladır Türkiye'den uzakta, Amerika'da yaşıyor. Büyük hasret çekiyor, büyük acı çekiyor. Fakat bu manasız durum bitmeli, Gülen Türkiye'ye dönmeli. İşte size büyük bir fırsat, Fethullah Gülen'i Türkiye'ye yeni CHP davet etse.. Böylece hem Gülen Türkiye'ye gelir, hem de bu gelişme CHP ile Türkiye'deki önemli bir kesimin ve dolayısıyla dindar dünyanın barışması anlamına gelir. Bu barış hem CHP'ye kazandırır, hem de Türkiye normalleşir. Bu fikrimi pek çok CHP'li ile paylaştım, özellikle Umut Oran'a söyledim. Fakat olmadı, CHP bu tarihi fırsatı kaçırdı. Ya Umut Oran gerektiği şekilde aktaramadı ya da Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi kendilerini kafî derecede cesur ve kuvvetli hissetmediler ve bu yola girmediler.(sf.359-360)

Üç maddede Gülen Hareketi
Fethullah Gülen'in Türkiye'de pek anlaşılmadığını düşünen İshak Alaton, Gülen Hareketi'ni üç maddeyle açıklıyor.

Ezber bozdu
Birincisi: Sayın Gülen Amerika'ya gitmeden önce Türkiye'de ezberleri bozdu, tabuları yıktı, birbirinden çok uzak kesimleri bir araya getirdi, ayrı bir platform oluşturdu. Mesela üç bin kişinin katıldığı Lütfü Kırdar Spor ve Sergi Sarayı'nda yer alan etkinlikte, salona bir yanında Hıristiyan din liderleri, Ermeni ve Rum patrikleri, diğer yanında Musevi Hahambaşı, Süryani metropoliti olduğu halde girdi. O gece verilen mesaj çok açık ve netti; Dinler arası diyalog, sevgi, hoşgörü ve yakınlık...

Güven verdi
İkincisi: Benim Fethullah Gülen'le olan diyalogumda, yani karşılıklı konuşmaların bende bıraktığı intibadır. Ben insanları tartabilen biriyim. Yani o kadar da tecrübeliyim. Hangi insan samimi, hangisi değil ayırt edebiliyorum. Gülen'in kendi inanç dünyası içinde barışı ön planda tutan, iyilik isteyen, insanların daha iyi, daha huzurlu olması için çaba gösteren samimi bir insan olduğunu düşünüyorum.

Model oldu
Üçüncüsü: Bence bu iki maddeden daha da önemlisi Fethullah Gülen'e atfedilen bir hareket var. Bu hareket büyük bir eğitim hareketi. İnsanı eğitiyor, hayata bakışını değiştiriyor ve onu donanımlı bir dünya insanı haline getiriyor. Yeni bir insan tipi sanki. İnsanı kalıcı şekilde etkilemek, onu bir düşünceye inandırmak ve o yolda özveriyle yürür hale getirmenin ne kadar zor olduğunu ben iyi biliyorum. Bir de yanına ahlak ve değerlerle kendini aşmışlık katarsanız... İnanamayacağınız bir tablo çıkar ortaya.(sf.366-371)

"Üzeyir'in odasının müze olmasını saygıyla karşılıyorum, ama benim odamın müze olmamasını da geride kalanlar saygıyla karşılamalılar. Ben, iradi olarak lüzumsuz olmak isteyen bir insanım."(sf.468-469)

BUGÜN GAZETESİ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
62 Yorum