Ergenekon’un sıra dışı öyküsü

Ergenekon’un sıra dışı öyküsü
Refah Partisi, Fazilet Partisi ve AK Parti'de siyaset yapmış, son 10 yılın en önemli siyasi simalarından TBMM Susurluk Komisyonu ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanlıkları görevini yapmış olan Mehmet Elkatmış ile yaptığımız ve geniş yankı uyandıran röpor

Mehmet Elkatmış Kimdir? 

1947 yılında Nevşehir'in Merkez Nar Kasabasında doğdu. İlk ve Ortaokulu Nar'da tamamladı. 1967 yılında Nevşehir Lisesinden, 1971 yılında da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Bir müddet serbest avukatlık yaptıktan sonra 1973 yılı Nisan ayı ortalarında İstanbul Tuzla Piyade Okulunda askerlik görevini ifa etti. Sivas'a yedek subay olarak atandı. Bilahare Sivas 59. Tümen Askeri Mahkemesinde Hakim Asteğmen olarak görevine devam etti. Terhis olunca Nevşehir'de serbest avukatlık yapmaya başladı. 

Gerek öğrencilik gerekse serbest avukatlık yaptığı dönemlerde siyasetle yakından ilgilendi. İlk olarak Milli Nizam Partisi Gençlik teşkilatı kurucusu ve Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Milli Selamet Partisi Nevşehir İl Başkanlığı, Refah Partisi Nevşehir İl Teşkilatı Kurucusu ve İl Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Bu arada MTTB, MGV ve birçok dernek ve vakfın kurucusu, yöneticiliği ve başkanlığını da yaptı. 

1991 yılında yapılan Milletvekili seçiminde Refah Partisinden 19. dönem Nevşehir Milletvekili seçildi. 1995 yılındaki seçimlerde yine Refah Partisinden 20. Dönem Nevşehir Milletvekili seçildi. Bu partinin kapatılması üzerine Fazilet Partisinin kurucusu ve Milletvekilliği görevini yaptı. 1999 yılında yapılan seçimlerde yine Nevşehir'den Fazilet Partisi'nden 21. dönem Milletvekili seçildi. Fazilet Partisinin de kapatılması üzerine bir müddet bağımsız kaldıktan sonra 2001 yılında AK Parti'nin kuruluşunda aktif rol aldı ve Milletvekili olarak görevine devam etti. 2002 yılında yapılan seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nden Nevşehir Milletvekili seçildim.

Parlamentoda görev yaptığı süre içerisinde KİT Komisyonu üyeliği, çeşitli soruşturma ve araştırma komisyonları üyeliği, Susurluk Komisyonu Başkanlığı, TBMM Divan Üyeliği ve Katip Üyeliği ile İdare Amirliği görevlerinde bulundu. 2002 seçimlerinden sonra TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığına seçildi ve bu görevi kesintisiz 22 Temmuz 2007 tarihine kadar yürüttü. Halen Ankara Barosuna kayıtlı olarak Ankara'da serbest avukatlık yapmaktadır. Evli ve dört çocuk babasıdır. 

İKİYÜZLÜ MEDYANIN TUTUMU 

-Sayın Elkatmış, önemli bir süreçten geçiyoruz. Siz son on yılın önemli tanıklarından birisisiniz. Gazeteci olarak bu süreçte en çok medyanın rolü dikkatimizi çekti. Bir kısım medyanın Susurluk'a bakışıyla Ergenekon'a bakışı arasında ciddi farklar olduğunu gözlemliyoruz. O dönemde medya Susurluk'un üzerine gidilmesini istiyordu, manşete taşıyorlardı. Ancak Ergenekon'da ilgili böyle bir durum yok...

Söylediğiniz şeylere katılıyorum. Bahsettiğiniz medyanın Susurlukla Ergenekon'a bakışlarında takındıkları tavırlarda insanların inanamayacağı kadar tavır değişikliği var. O gün susurluk aydınlansın diye yeri göğü inletenler, bir takım eylemlerde bulunanlar bugün Ergenekon'da tamamen menfi tavırlar içerisine bulunuyorlar. Sanki bu işin aydınlatılmasını istemiyorlar gibi hava veriyorlar. 

-Bu tutumun nedeni ne olabilir? 

Bunun iki nedeni olabilir; birincisi ‘bu işin bir ucu bize dokunur' diye düşünüyorlar. İkincisi ideolojik olarak yaklaşıyorlar. Bir takım kendi ideolojilerinden olanlar bu işin başkahramanlarından olduğu için onların zarar görmelerini istemediklerinden tamamen ideolojik nedenlerden dolayı özelikle sol için bunu söylüyorum buna karşı çıkıyorlar. Ters bir davranış içerisindeler.

ERBAKAN'IN MEDYAYA ETKİSİ

-Medyanın bu yaklaşımın nedenlerinden birisi de Erbakan Hoca'nın o gün Susurluk için ‘fasa fiso' demesinin etkisi olabilir mi?

Şimdi de kendileri aynı şeyi söylüyorlar Ergenekon'un ‘fasa fiso' olduğunu söylüyorlar. Tutum ve davranışlarında sanki Ergenekon fasa fisoymuş gibi bir yaklaşım içindeler. Şimdiye kadar ki tüm iddialarda özellikle sol için söylüyorum iflas etmiş oluyor. Bu günkü Ergenekon karşısında çıkan belge ve bilgiye göre geçmişte işlenen faili meçhul siyasi cinayetleri hep o kesim İslamcıların, Müslümanların üstüne atıyorlardı. Bunun böyle olmadığı Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıktı. Bunun İslamcıların ya da İslami görüşte insanların işinin olmadığı Ergenekon yapılanması içinde insanların işinin olduğu ve dolayısıyla bunun içinde her türlü insan var, sağcısı da solcusu da var, medyası var, iş alemi var, siyasetçisi var, patrikhanesi de var. Dolayısıyla dış güçler de bu işin içinde. 

ERGENEKON'UN SIRA DIŞI ÖYKÜSÜ

-Ergenekon sürecinde en çok dikkatinizi çeken konu hangisi? Çok sıra dışı gelişmeler görüyor musunuz?

Bir araya gelmesi mümkün olmayan insanlar, bakıyorsunuz Perinçek ile MHP'yi savunan milliyetçi Kerinçsiz de var aynı organizasyonun içinde. Bakıyorsunuz DHKP-C ile milliyetçisi bir araya geliyor. Bu anlaşılabilir bir şey değil. Ergenekon'a karşı çıkanlar özellikle sol için söylüyorum. Ucu kendilerine dokunacağı için korkuyorlar. Ya da ideolojik nedenlerle karşı çıkıyorlar. 

SOL'UN GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI

-Ergenekon'u sulandırma gayretleri bu yüzden demek ki…

Faili meçhul cinayetleri bu zamana kadar hep Müslümanların üzerine atıyorlardı. Bu Danıştay saldırısıyla apaçık ortaya çıktı. Olayın hemen akabinde yargısından tut bir takım siyasiler ‘bunu başörtüsü için Müslümanlar yaptı' yaygarasını koparttılar. ‘Vakit hedef gösterdi' dediler. Hatta Vakit'e dava bile açtılar. Ama bunun böyle olmadığı, cinayetin başörtüsünden dolayı işlenmediği, İslamcılar ya da Müslümanların yapmadığı ortaya çıktı. Birileri tarafından İslami duyarlılığı olmayanlar tarafından yaptırıldığı ortaya çıktı. Tüm bunlardan dolayı Ergenekon'u yok saymaya, küçültmeye, küçümsemeye gayret ediyorlar. Hatta avukatlığına bile soyunuyorlar.

DARBEYİ İFŞA EDENLERE CEZA KESTİLER

-Türkiye'de daha önce de darbe girişimleri oldu. Ancak bu girişimlerin ortaya çıkması bugünkü gibi sonuçlar doğurmadı. Daha çok başkaları zarar gördü. Arada ne fark var? 

O zamanki konjonktür ve şartlar la bugünkü konjonktür ve şartlar aynı değil. Bir kere teknolojik bir takım gelişmeler var. Telefon dinlemelerde o zaman böyle şartlar yoktu. İkincisi o zaman da bu zaman da en etkili güç askerin tutumu değişikti. Misal olarak o zaman bir ihtilal hazırlığı yapılmıştı basına da yansıdı. 6-9 Haziran'da askerin bir darbe yapacağı söylendi, bu deşifre edildi. Deşifre eden deniz kuvvetlerindeki Kadir Sarumsak denilen bir onbaşıydı. Bülent Orakoğlu polis kökenli olduğu için ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına bildirdiler. Hanefi Avcı'ya bildirildi durum. Onlar da hükümete bildirdiler. Kadir Sarumsak, Bülent Orakoğlu ve Hanefi Avcı askeri mahkemede yargılandılar. Ve bir müddet hapis yattılar. Siyasilerden Hasan Celal Güzel de yargılandı. Basına açıkladığı için. Devletin gizli bilgilerini ifşa ettiği için. Peki ifşa ettiği şey ne; darbe. Darbe meşru bir şey mi ki? Darbeye herkesin karışı çıkması lazım. Bir defa gizlemek suç. Gizleyenler bunu yapanlar yargılanmadı. Görevini yapanlar deşifre edenler yargılandı hatta ceza aldı. 

Her iki süreçte askerin tutumu ne ölçüde etkili?

O zamanki ki askeri kanat, komuta kademesiyle bu zamanki komuta kademesi tamamen değişik, farklı. Askeri kanat demek ki o zaman o işlerin tamamen içindeydi. İçindeydi ya da himaye ediyorlardı. Örneğin Veli Küçük. Bugün Ergenekon'un içinde olan ve en önde gelen isimlerden. Günah keçisi gibi her şeyi ona yüklemek istiyorlar ben öyle düşünmüyorum. Onun üstleri de var. Onların üstüne gitmek gerekir.

SİZ İŞİNİZE BAKIN BİZ HALLEDERİZ

-Başkanlığını yaptığınız Susurluk Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarında bunu bizzat gözlemleme imkanı buldunuz mu? 

Biz o zaman komisyon olarak soruşturma yapmak için Genelkurmaya yazı yazdık. Soruşturma izni için ancak izin verilmedi. İstanbul cumhuriyet Başsavcılığına da, Devlet Güvenlik Başsavcılığına da yazdık. Onlara da bilgi vermediler. Adeta korudular. Tam on yıl korunuyor. İlk yazıda, ‘tamam biz araştırıyoruz, soruşturuyoruz' diyorlar. İkinci yazıda ‘siz işinize bakın biz hallederiz' diyorlar. On yıl karartma perdeleme uygulanıyor.

TEOMAN KOMAN KOMİSYONA NE CEVAP VERDİ? 

-Peki gerçekten de halledildi mi? Yani bu süreçte istediğiniz bilgi ve belgelere ulaşabildiniz mi? 

Hiçte halledilmiyor o dönemlerde gerek güneydoğuda gerekse başka bölgelerde ölüm üçgeni olarak andığımız Sapanca-Gebze-Sakarya üçgende birçok faili meçhul olaylar oldu bu olayların hepsi jandarma mahallinde oldu. Dolayısıyla bu olaylar da aydınlatılamadı. Bilmesi gereken Teoman Koman'ı komisyona davet ettik. Gelmedi gelmediği gibi komisyonu tehdit eder gibi bir yazı gönderdi. Diyor ki ‘ben gelip size bilgi vermek zorunda değilim' diyor. ‘Ben Başbakan'a, Genelkurmay Başkanı'na, Cumhurbaşkanına ve MGK'ya bilgi veririm, onun dışındakilere bilgi vermem mümkün değil' diyor. Soruyorum size ‘TBMM'den daha üst bir makam var mı demokrasilerde? Halkın iradesinin üzerinde, TBMM'nin iradesin üzerinde bir makam var mı? Olmaması gerekir zaten o zaman demokrasi olmaz. Türkiye'de demokratik hukuk devletiyse olmaması lazım diyor ve gelip ifade vermiyor. Vermediği gibi, ‘aslında bu iş TBMM ile TSK arasında bir güç gösterisine dönüşmüştür' diyor. Bu cümle çok önemli. Ne demek bu? 

Bundan ‘Asker daha güçlüdür' anlamı çıkmıyor mu?

Tabi mefhumu muhalifinden bunu anlıyoruz. Türkiye'de meclisin üzerinde bir güç olur mu ya da kurumlar bir birlerine güç gösterisi mi yaparlar. Bu kabul edilebilir mi demokraside bu düşünülemez bile. 

JİTEM VAR MI YOK MU?

-Sizin bu tıkanan noktada Başbakan'a bilgi vermek gibi bir girişimde bulunmanız gerekmez mi? Başbakana bilgi verildi mi o dönemde?

Başbakan'a ne tür bilgi verildiği melesi de meçhul, o da ayrı bir konu. Türkiye'de Jitem denen bir şey var. Birçok faili meçhuller bugün de Ergenekon'da da ortaya çıkıyor. Jitem başrollerde. Peki, Jitem var mı yok mu? Bize aynı komutan yazı gönderiyor, diyor ki, ‘Jitem diye bir kuruluş yoktur TSK bünyesinde.' Ama var. Olduğu ortaya çıktı. Var bu. İşte olaylar var, kuruluş da var. Peki, nedir bu, olayları saptırmak, bilgi gizlemek… Türkçesi bu, biz de onun için, komisyon raporunda ‘her ne kadar Jandarma Genel Komutanlığı Jitem yoktur diyorsa da, varlığı tartışmalı ama icraatları gerçek' diye yazdık. İcraatları var. Bu nedir, bilgi saklamak, örtbas etmek. Bir takım askerlerin de bu işin içinde olduğunu biliyoruz. Herkesim içinde çürük elmalar olur. Askerde de siyasette de olur. Alt meslek gruplarında da olur. 

ÇEVİK BİR TEHDİT Mİ ETTİ?

Ama biz Genelkurmay Başkanlığı'na yazı yazıyoruz, ‘Askeri kişiler içinde de çete ve mafya olaylarına karışan var mı, bununla ilgili rapor veya bilgi varsa bize bildirin' diye, Çevik Bir imzasıyla bir cümlelik bir cevap geliyor: ‘TSK'nin böyle konularla ilişkisi olamaz' diyor. Ama var. Biz tekrar yazdık, dedik ki ‘her ne kadar yok deniyorsa yazınızda, bize gelen bilgi ve belgelerden anlaşıldığına göre bir takım asker kişiler de bu olayların içinde, bu olaylara karıştıkları açıktır. Konunun yeniden incelenerek ona göre cevabın gönderilmesi.' Bu sefer yine Çevik Bir imzasıyla yine bir iki sayfalık bir yazı geliyor, yok diyor, asker kişilerin bu olaylarla ilişkisi yok. Orasını anladık. Hatta orada ben not da düştüm bu Yüksek Ova çetesi ile ilgili, bunun gibi örnekler de ortaya koyduk. Yoktur diyor onu da anladık ama orada en son bir cümle kullanılıyor, diyor ki, ‘TSK'nin bu gibi olayların içine çekilmek istenmesini üzüntü ile karşılıyoruz.' Sanki asker düşmanlığı yapıyormuşuz gibi, askeri de mutlaka bu işin içine sokmak istiyormuşuz gibi bir mana çıkıyor. Bu da aslında örtülü bir tehdit. Yani diyor ki, ‘bu işi karıştırmayın.' Olay bu, o zamanki üst düzey komuta mantığın burada olmadığını görüyoruz. Bir takım generaller ordu evlerinden alındı. Ama o zaman bırak böyle bir şeyi, bilgi dahi verilmiyordu. Saptırıyorlardı.

-Devletin diğer resmi kurum ve kuruluşları ile ilişkileriniz nasıldı? İstediğiniz bilgiler size ulaştırılıyor muydu?

Yine mesela her türlü telefon dinlemesinde, bir iddia vardı, denirdi ki; ‘Başbakanlığın telefonuyla Kanada'daki bir uyuşturucu şebekesinin konuşmaları var.' Telefon numarası veriyorlardı, isim veriyorlardı. Biz yazdık, Telekom'a dedik ki, ‘Şu numaralı telefonla şu numaralı telefon konuşmuş mu? Konuşmuşsa ne zaman konuşmuş?' Ne konuştuğunu zaten tespit etmek imkansız artık çünkü konuşma yapılmadan önce dinleme izni alınması ve dinlenmesi gerekirdi. Sadece konuşmuş mu konuşmamış mı, bunun gizlilikle bir alakası var mı? Gelen cevap ne? ‘Bu bilgiler gizlidir, kişisel haklara girer. Dolayısıyla bu konuda komisyonunuza bilgi vermeyiz.'

SUSURLUK KOMİSYONU NE İŞE YARADI?

Başkanlığa bildirildi mi bu durum peki?

Bizim istediğimiz zaten ne konuştuğu değil, zaten bilemeyiz. Sadece konuşmuş mu konuşmamış mı? Ben komisyon Başkanı olarak o zamanki Telekom'un bağlı olduğu Ulaştırma Bakanı'na yazı yazdım. Dedim ki, “Bu bilgilerin komisyona gönderilmesini, ayrıca bu bilgileri komisyona göndermeyerek kanuna aykırı davranış sergileyen Telekom görevlileri hakkında görevlerini kötüye kullandıkları için gerekli idari soruşturmanın yapılmasını saygılarımla rica ederim.' Bu yazıya bugüne kadar bir cevap alınmadı. Yetinmedim, aynı gün ve aynı tarihle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ilgililer hakkında görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle haklarında gerekli soruşturmanın yapılması talebiyle suç duyurusunda bulundum. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi. Ulaştırma Bakanlığı hiç cevap vermedi. Telekom'un cevabında da böyle bir durum var. İstenen bilgilerin ancak mahkeme kararıyla verilebileceği belirtiliyor, yani mahkemeye verin diyorlar. Bu durumda komisyonun ne manası var. 

HANGİ BİLGİYİ İSTESEN ‘DEVLET SIRRI'

Bir takım kayıp silahlar var biliyorsunuz. Soruyoruz, ‘Devlet sırrı' diyorlar. Yani önce asker sonradan emniyete geçen bir görevliye soruyoruz, bunu söylüyor. Devlet sırrı nerde başlıyor, kim bilecek devlet sırrını? TBMM'den saklanan bir devlet sırrı olabilir mi? En gizli bilgileri bile icabında gizli oturum yapar, kapalı oturum yapar öğrenir. Öğrenmek zorunda. Gerçi ben şimdiye kadar bir çok gizli oturumda bulundum. Hiçbir gizli bilgi de verilmedi o da ayrı bir konu. İstediği gibi bilgiler veriyor. 

DAHA KAÇ BOMBA VAR ERGENEKONCULARDA?

-Ergenekoncularda çıkan el bombaları ve sayısız silahlar var mesela, onların da kaynağı belirlenemiyor? 


Bakın yine orijinal bir bilgi vereyim: Bugün mesela MKE ürünü birçok bombalar var. Bunun gibi binlercesi var belki. Bunlar sorulmuş mu? Kim yapmış, bunlar sadece ortaya çıkanlar yani. Geçenlerde Jitem'ci albayın evinde yine kaç tane bomba çıktığı ifade ediliyor. Bunlar soruşturulmuş mu, MKE kaç bomba üretmiş, kimlere gitmiş, kaç tanesi orduda, kaç tanesi kayıp. Sadece ortaya çıktıkça haberimiz oluyor. Ama bunlar nerden alınmış, kimden alınmış, sonuç yok.

YEŞİL'İN TÜRKİYEDEKİ BANKALARDA SERVETİ VARDI

Yine çok orijinal bir durum. Yeşil var biliyorsunuz. İcraatlarından tanıyoruz, görmedim ben onu. O zamanlar bir basında röportajı çıktı tam sayfa. Bir takım şeyler anlatıyor. Muhabir soruyor, ‘Bankalarda sizin çok paranız var.' ‘Doğru, var' diyor. ‘Benim çok param var bankalarda, ben şimdi bankaya gitsem, büyük bir para çekecek olsam, şüphelenirler. Hemen ya ihbar eder ya da soruştururlar' diyor. ‘Diyelim ki ben parayı aldım, bunu yedirirler mi bana' diyor. Yani bu parada bir çok kişinin payına işaret ediyor. ‘Yedirmezler' diyor. 

-Yani para bir grubun, sadece bir kişinin değil…

Tabi, herkesin yerine ve konumuna göre bir payı var o parada. Biz bunun üzerine o zaman Türkiye'de ne kadar banka varsa yazı yazdık. Dedik ki, ‘İsmi Ahmet Demir, kod adı Yeşil, Sakallı, Hacı gibi lakapları da var, bu isimlerle ilgili bankanız nezdinde her hangi bir hesap açılmış mıdır? Açılmışsa bu hesapların durumu nedir?' Bazı bankalardan ‘bu isimle ilgili her hangi bir hesap yoktur' yazısı geldi. Bir bankadan da bu isimde bir hesap ve para vardır diye geldi. Bir kamu bankasıydı yanlış hatırlamıyorsam ve meblağ yüksekti. Bazı bankalar da ‘bu gizlidir, ticari sırdır, bu konuda bir bilgi vermemiz mümkün değildir' diye cevap gönderdi. Bir terör örgütü mensubunun bankalardaki parasını Türkiye'nin en yüce kurumunun bünyesindeki komisyona bildirmiyor. 

TBMM iç tüzüğünde ‘devlet sırları ve ticari sırlar araştırma kapsamı dışındadır' deniyor. Sen onları araştıramazsın diyor. Demek ki biz görevimizi biraz aşmışız. 

-Bu kişi bir gazeteciye konuşuyor ama komisyona konuşmuyor. 

Hayır mesele daha derin, yani bir banka diyor ki ‘tamam var böyle bir hesap', bir tanesi de ‘veremem ben' diyor. Böyle bir şey olur mu, o zaman öteki suç işlemiş oluyor. 

-Bu hesaplara devlet el koyamıyor mu peki? 

Koyabilir tabi ki. Terör örgütünün, terör örgütü mensubunun ya da her hangi birinin. Yani Türkiye'de kara para yok mu? 

Efendim bir de Yeşil aranan birisi. Devletten de maaş alıyor, gazetelere röportaj veriyor. 
İsmi ve yaşantısı ile ilgili çeşitli şeyler söylendi. Ancak ne olduğu tabi muamma. Şimdi şöyle bir şey var, Susurluk ayrı, Ergenekon ayrı diye bir şey yok. Bu sadece Susurluk olayı Susurluk'ta meydana geldiği için adı öyle olmuştur. Gayri meşru ve suç olan her şey Susurluk'ta var, Ergenekon'da da var. Veli küçük orda da var burada da var. Sami Hoştan orda da var burada da var. 

BEDRİ İNCE TAHTACI SUİKASTA KURBAN GİTTİ

-Susurluk'la ilgili sizin de dava arkadaşınız, rahmetli Bedri İnce Tahtacı, suikasta kurban gitti deniyor. Sizin kanaatiniz nedir bu konuda? 

Benim kanaatim de o yönde. Çünkü ben olay yerine olaydan sonra gittim, baktım, orada bir kaza meydana gelmesi… Aslında biz beraber gidecektik. Almanya'da bir toplantıya davet ettiler bizi. Beraber gidecektik. O benden 10-15 dakika evvel çıkmış evden. Uçak biletlerimiz aynıydı ama o önceden İstanbul'a gitme kararı almıştı. Orada bir birimizle bir araya gelip gidecektik. Aynı apartmanda oturuyoruz, arabalarımız aynı garajda. Ben kazanın olduğunu gördüm ama onun olduğunu bilmiyordum. Uçağa yetişeceğim diye biraz da acele ettim yolda durmadım. Kalabalık vardı orada, sabahtı ve ortalık aydınlıktı. Arabanın sürat yapması da mümkün değildi. Viraj falan yok. Kavşağa gelince çok süratli de olamaz. Sürat yapmak mümkün değil çünkü kavşağı geçmiş. Böyle bir sürat de yok, hava yağışlı değil. Arabayı inceledim, önünde çarpma falan yok. Paramparça olması lazım. Arabası BMW. Yandan vurmuşlar. Sonra bir bilgi geldi, it kapanı diye bir kapan kurmuşlar. Ama tabi bunun için bir şahit yok. Bu bilgi bir siyasiden geldi. Böyle bir bilgi var diye. Çarpan araba da yok. Çok süratli olduğunu da kabul etsek, yani ağaca çarpmış, o zaman ağaç devrilirdi. Bu durumda şu doğrulanmış oluyor ki, birisi sıkıştırmış bunu. Bu it kapanı dedikleri olay bu şekilde. 

-Size yönelik tehditler oldu mu o dönemde?

Her türlü tehdit oldu da adam açıp isim söylemez. O dönemde belki de emniyet istihbarat dinliyordu telefonları bilemeyiz bunu. 

-Yeteri kadar hükümetten destek bulabiliyor muydunuz komisyon olarak? 

Müspet bir destek kimseden görmedik. Çok ciddiye alındığını söyleyemem. 

Bütün olaylar Veli Küçük üzerinde yoğunlaşıyor gördüğümüz kadarıyla. 
Susurluk'ta da iki üç kişinin üzerinde kaldı bu iş nihayetinde. İşte hayatta kalanlardan Korkut Eken, İbrahim Şahin. 

-Ergenekon iddianamesinde Çatlı'nın kaza anında ölmediğine dair bazı bilgiler yer aldı. Kazadan sonra boynunun kırılarak öldürüldüğünden söz ediliyor. 

Hayır, Çatlı kazada ölüyor ancak şurası söylenebilir, o bir kaza değildi bir suikasttı. Sonradan gelen bir takım bilgi ve belgelerde Mercedes'in direksiyonunun uzaktan kumanda ile kilitlendiği, kazanın kaçınılmaz olduğu, yani kamyona denk geldiği, çünkü kamyon olmasa direksiyon kilitlendiği için başka bir şekilde kaza olacak. 

ERGENEKON SORUŞTURMASI 28 ŞUBAT'A DA UZANMALI

-Siz o dönemde hükümetin bakanı değildiniz ama iktidar partinin milletvekilleri arasındaydınız. Ekonomik bakımdan hükümet iyi bir ivme kazanmıştı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu müdahaleler olmasaydı bugün Türkiye çok daha farklı olacaktı. Özellikle o dönemde çok müdahaleler var.


Şimdi ben umut ediyorum, şimdi Ayışığı, Sarıkız, Eldiven gibi bir takım ihtilal girişimlerinden söz edildi. Generaller bunlardan ötürü suçlanıyorlar. Peki 28 Şubat'ta yapılan neydi? Orada da Çalışma Grubu diye illegal bir örgüt kurup, ihtilal hazırlığı yapmışlar. Darbe yapılamamış ama post modern darbe yaptık diye yetkili bir takım kişilerin açıklamaları var. Peki darbe yapmak meşru bir şey mi? Neden yargılanmıyorlar. Burada daha yapılmış bir şey de yok, sadece projesi var. Eyleme tam geçilememiş. Ötekinde eyleme geçilmiş ve olmuş. Sonra ne olmuş, ülke soyulmuş, ne kadar ekonomik kriz yaşadıysak o dönemin eseridir. Bankaları soyulmuş devletin. Bankalara nasıl el konulduğu da bugünkü Ergenekon iddianamesinde ortaya çıkıyor. Esas Ergenekon da budur. Bu de Ergenekon'un bir yönü. Bugünkü Ergenekon'un ana görevi nedir, AK Parti hükümetini yıkıp kendi istedikleri bir hükümeti kurmak. 28 Şubat'ın hedefi neydi, Refah-Yol hükümetini yıkmak ve yerine talancı bir hükümet kurmak. Peki bugün Ergenekon'cu olmakla suçlananlar başarılı oldular mı, olamadılar ama yargılanıyorlar. 28 Şubatçılar başarılı oldular mı, oldular, hükümeti de yıktılar, devirdiler, post modern darbeyi de yaptılar. İstedikleri bir hükümet de kurdular. Peki bunlar yargılanmayacak mı? Bunların yaptığının hesabı sorulmayacak mı? Soruşturmanın mutlaka bu tarafa doğru gitmesi lazım. Yapmazlarsa bana göre soruşturma eksik kalır. 

-O dönemde Demirel de aktif rol oynamıştı… 

Yani kim varsa, bu işin aktörleri soruşturulacak. İşin özü bu. 

-O dönemde siz her iki liderle de çalıştınız. Sayın Erbakan'la da, Sayın Erdoğan'la da. İki farklı olayda iki liderin tavırları ile ilgili yorumlar yapılıyor… Mesela Dolmabahçe görüşmesi, Erbakan Hoca'nın Susurluk'u "fasa fiso" olarak nitelendirmesi…

Tabi çeşitli yorumlar yapılabilir. Bunu iyiye de kötüye de yorumlayabilirsiniz. Görüşme yeri o kadar önemli değil. Ne görüştükleri önemli. Bunu herkese açıklamak mecburiyetinde. Spekülasyonları engellemek babında. Açıklanmazsa herkes kendine göre bir yorum getirebilir. 

TÜRKİYE NORMALLEŞİYOR MU?

-Türkiye'nin normalleşme yolunda ciddi adımlar attığını düşünüyor musunuz? 


Ben çok büyük bir yol alındığı kanaatinde değilim. Bu dönemde de bir takım emekli, görevli askerlerin içinde bulunduğu projeler yapılmış. İhtilal projeleri, e-muhtıralar var. Köşk seçimi sürecindeki olaylar var. Bir şey çok konuşuluyor ancak temelde yapılamıyorsa, mesela en basitinden askeri harcamaların denetim altına alınması. Bu kadar zor mu yani? Demek ki çok zor. Yapılamıyor. Güç yetmiyor. Siyasi iktidarın bunu yapması lazım. 1960'tanh önce böyleydi. Demek ki yapılabiliyor. Şemdinli'deki tutumlar ortada. 

ERGENEKON'UN 1 NUMARASI DIŞARIDA

Ergenekon soruşturmasındaki kararlı tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 


Tabi savcı özveriyle çalışıyor. Küçümsemek için söylemiyorum ama az önce söylediğim konuların da soruşturmaya dâhil edilmesi gerekiyor. Çünkü bunlar Ergenekon'un dışında olaylar değil. İkincisi gereksiz bazı bilgiler de iddianameyi girmiş, bir takım çevrelere bu işi sulandırma imkânı verdi. Bazı şeyler magazinleştirildi ve işin içinden çıkılmaz bir hal aldı. İşin üzerine cesur bir şekilde gitmek lazım ama iş biraz dağıtılmış. İşin ucu kaçmış gibi bir durum var. Bir organizasyon var. Yönetimi de belli ama lideri belli değil. Benim de tahmin ettiğim isimler var birkaç tane. Ama belgelere bakmak lazım. Savcının bunu belirlemesi lazım. Eruygur ve Tolon paşalar var… Onlar da değil, dolayısıyla 1 numara dışarıda. Onlar da değil. Bir numara dışarıda.  

-Siz Refah Partisi dönemini de AK Parti'nin iktidar dönemini de yaşadınız. Türkiye'de şöyle bir kanaat var. Henüz güç yetirilemiyor mu yoksa gerçekten bu camia gücünün farkında mı değil? Gücü yerinde de bi kompleks mi var. Halk üstüne düşeni yapmış ama beklentileri yerine getirilememiş. Erbakan Hoca gerekli iradeyi göstermedi denildi o dönem için...

Türkiye normalleşmedi. Türkiye'de tam bir demokrasi anlayışı yerleşmedi. Hangi parti olursa olsun bir lider hegemonyası var, hepsi de diktatör gibi yönetiyor. Bunun etkisi var. Tamamen iş ranta dönüştü.

İNANANLAR BASKI GÖRÜYOR

-Bazı tezatlar yaşanıyor günümüzde. Örneğin malum bir gazetede yersiz ve yalan da olsa bir imamla ilgili iftira haberi yayınlandığında o imam hemen açığa alınıyor. Ama toplumumuzla alakası olmayan kesimlere baktığımızda onlara güvenceler veriliyor. Kimse de eleştirmiyor. Yani ne olacak? Eşcinsellere toplantılarına katılıp teminat vermek… 


İnanan insanlar üzerindeki baskılar kalkmış değil ve inanan insanlar sıkıntılı. Başörtüsünden tut sosyal hayattaki diğer argümanlara kadar. Öğrenim özgürlüğünden tut sosyal yaşantısına kadar her alanda baskılar var. Esas mahalle baskısı inanan kesim üzerindedir. Azgın laikler inanan insanlar üzerinde baskı kurmaya çalışıyorlar. Azınlık olmalarına rağmen. 

SOL BU GİDİŞLE ADAM OLAMAZ

-Abdüllatif Şener'in çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz? 


Görelim tüzüğünü, görmeden bir şey söyleyemem. Ben parti kuracağım demiştir ve orda kaldı. Bir muhalefet boşluğu var Türkiye'de. Sol hiçbir zaman alternatif olmaz Türkiye'de. Bu düşünce ve gidişatla mümkün değil. İşin doğası bu. Sol mantıkla bunun olması mümkün değil. Kendini Ergenekon'un avukatı yerine koyuyor. Milletin temel değerlerine düşmanlıktan başka bir şey yaptıkları yok. Bu milletin kahir ekseriyeti de Müslüman ve inançlı olduğuna göre, ona muhalefet edenler tarih boyunca varlık gösteremediler.  

Yener Dönmez/Rıfat Yörük-habervaktim.com 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.