TSK'nın Kandıra ziyareti tam bir rezalet
Gazi Üniversitesi öğretim üyesi gazeteci- yazar Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanarak Kandıra F Tipi Cezaevi'ne gönderilen emekli paşalar Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un Türk Silahlı Kuvvetler (TSK) adına resmi ziyaret edilmesini 'rezalet' olarak değerlendirdi.
Bursa'da muhasebecilerle biraraya gelen Türköne; "Bir kere mermi namludan çıktı. Kimsenin geri dönecek hali yok. Ortaya dökülen şeyleri kimse kapatamaz. Korkunç bir rezalet. Bu ziyaretin muhtemel karşılığı, bu iki paşayla ilgili ek iddianamenin açıklanması olabilir" dedi.
Bir grup mali müşavirin oluşturduğu Muradiye Toplantıları Divan Başkanlığı tarafından Ördekli Kültür Merkezi'nde düzenlenen, "Türkiye'de Modernleşme, Din ve Siyaset" konulu konferansta konuşan Mümtaz'er Türköne ilginç açıklamalarda bulundu. Konferansı Türköne'nin Milletvekili eşi Özlem Türköne ile Busa Milletvekili Canan Candemir Çelik de izledi. Tarih boyunca her toplumda yönetme işini bir seçkin azınlığın yürüttüğünü ifade eden Mümtaz'er Türköne, demokrasinin seçkinleri değiştirme fırsatı verdiğini kaydetti.
Türköne; "'Türkiye'de laiklikle ilgili yapılan tartışmaların tamamı, aslında bir seçkin değişimi tartışması. Türkiye, seçkinlerini değiştiriyor ve değişen seçkinler, yerlerini yenilerine bırakan seçkinlerin direnciyle karşılaşıyorlar. Eski seçkinler, ayrıcalıklarını terk etmek istemiyor ve bunu savunmak için bazı araçlar geliştiriyorlar. Laiklik, zamanını tamamlamış seçkinlerin ortaya çıkan yeni seçkinlere karşı direnişinin, onlara yönetme hakkını devretmek istememelerinin bir fikri olarak karşımıza çıkıyor. Bu çerçevede Türkiye'de laikliği din-siyaset ilişkisi veya bir anayasal prensip olarak temellendirip açıklamay kalktığınız zaman hiçbir yere varamıyorsunuz. Türkiye, seçkinlerini değiştiriyor ve artık zamanını tüketmiş olan seçkinler, bu direnişi laiklik vasıtasıyla yürütüyorlar. Anayasa, aslında azınlığın çoğunluğa karşı korunması için geliştirilmiş bir sözleşmedir. Çoğunluk, özellikle kendi inançlarını, yönetme hakkını da aldığı zaman, azınlığa dayatmaya kalkabilir. Azınlığı bundan korumak için devleti inançlar, dinler konusunda tarafsız hale getirmek ve Anayasa tarafından bunu teminat altına almak lazım. Devlet dini inançlar konusunda tarafsız olursa, devletin egemenlik hakkını kullanan çoğunluk da o zaman azınlığa karşı daha Anayasal sınırlar içinde herhangi baskı oluşturacak fırsat imkanı araçlardan mahrum kalacak. Laikliğin temel esprisi bu, başka bi anlamı yok. Bugün yönetme hakkını devralan seçkinler, aslında tam almış değiller, direniyor. Neyle direniyor, silahla direniyor, silahlı bir gücü var, silahla direniyor, üniversitelerde direniyor, seçkin olma özelliğinin en yoğun olduğu yerler, yine seçkin bağımsız özerk bir ayrıcağıla yapıya sahip yargıda dineniyor. Bunların hepsi azınlık. Azınlığı korumak için geliştirilmiş olan laiklik prensibi, bu sefer yöneten azınlığın yönetme ayrıcağılını koruyan bir prensibe dönüşüyor. Türkiye'deki kavganın konusu da bu başka birşey değil.'' dedi.
Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanarak Kocaeli F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'ne konulan emekli orgeneraller Şener Eruygur ile Hurşit Tolon'un, TSK adına ziyaret edilmesini de 'korkunç bir rezalet' olarak yorumladı.
Türköne; "Ortaya dökülen şeyleri kimse kapatamaz, korkunç bir rezalet. Bu ziyaretin muhtemel karşılığı bu iki paşayla ilgili ek iddianamenin açıklanması olabilir. Bir hukuk süreci yürüyor Türkiye'de. Tıpkı önceki genelkurmay başkanının şemdinliyle ilgili; 'iyi çocuklar' lafı gibi bu ziyarette çakılacak beynimize. Ortaya dökülen bunca rezaletten, bunca cinayetten, bunca suistimalden sonra herhalde hesabını soracağız. Türkiye'nin tartıştığı sorun, yargıda devam eden davanın konusu, devlet içinde, özellikle TSK bünyesinde, aldıkları eğitim vasıtasıyla kazandıkları becerileri, asker sıfatıyla bir zamanlar üstlendikleri görevlerdeki etkilerini kurdukları ilişkileri suç işlemek üzere kullanan insanlar yargılanıyor. TSK'nın burada ciddi anlamda özeleştiri yapması gerekiyor. Türkiye böyle bir şeyi yaşarken siz bir şekilde mesleki dayanışma, silah arkadaşlığı gibi duygularla hareket ettiğiniz zaman kurumsal itibarını zedelersiniz. Türkiye'de ordunun manevi şahsiyetine hakaret suç. Ordunun itibarını zayıflatmaya çalışmak Anayasal bir suç. Bu suçu şimdi kim işliyor. Bu soruyu sormak lazım'' diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.