"Milletvekili karısı olmak istiyorum"
Safiye Hanım, öncelikle hayırlı olsun diyeyim. Yeni single’ınız “Ya Ben Anlatamadum” geçen ay çıktı. Ama açıkçası beni şaşırttınız, sizden Karadeniz türküsü beklemiyordum.
- Değil mi? Kimse beklemiyordu aslında, ters köşe yaptım.
Nereden, kimden çıktı bu fikir?
- Konser için defalarca Amerika’ya gittim, Almanya’ya gittim, oralarda o kadar çok Karadenizli var ki. Özellikle de Amerika’da... Geçen sene Hollywood’da, single’da okuduğum bu türküyle horon tepmiştim mesela. Büyük ilgi gördü. Sosyal medya hesaplarıma like yağdı. Devamında “Ne olur bir Karadeniz türküsü okuyun” diye istekler gelmeye başladı. Ben de girdim stüdyoya, “Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun” dedim.
Kimindi bu eser?
- Turan Şahin’in bestesi. Daha önce de o okumuştu zaten. Ama dört sene evvel çıkmış onun albümü.
Sizden slow eser bekleyenler neye uğradığını şaşırdı tabii...
- Biraz öyle oldu (gülüyor). Beklediklerinin tam tersine hareketli, bomba gibi bir parça. Bir şey söyleyeyim mi, aslında biz Faik (Öztürk) Bey’le bir düet yapmıştık. O single olacaktı. Ama sonra solo single’da karar kıldım.
FAİK BEY’İN ŞAMATASINA BEN DE ALIŞTIM HALK DA
Zaten soracaktım, siz benden önce konuyu Faik Bey’e getirdiniz. Kendisinin milletvekilliği aday adaylığı söz konusu. Bir anda mı karar verdi?
- Yok, bir anda sayılmaz. O zaten Elazığlı. Tam bir Elazığ âşığıdır. Orada doğup büyümüş. Ağzından Elazığ’ı düşürmez. Ondan dolayı da yıllardır içinde bir hizmet arzusu vardı. Valla kafasına koyduğunu yapıyor.
Siz ne düşünüyorsunuz?
- Onu canı gönülden destekliyor, “Yolu açık olsun” diyorum. Yapabileceğim tek şey bu. Desteklemek adına gittiği yerlerde tabii ki yanında olacağım, neticede 19 yıllık hayat arkadaşım.
Sizin gerçekten çok güzel, çok keyifli bir beraberliğiniz var. Gerçi bazen ağır şakalarından dolayı Faik Bey’i, bunlara sesinizi çıkarmadığınız için de sizi eleştirenler oluyor ama...
- Ben onun şamatasına, gırgırlığına ayak uydurdum. Evet, önce halk bir kızdı, “Neden yıllardır tanıdığımız Safiye Soyman’a böyle şakalar yapıyor?” falan dedi. Ama zamanla onu çok sevdiler. Ben de alıştım, halk da...
Ne değişti?
- Baktılar ki hayatı ti’ye alan, kendisiyle de dalga geçen bir adam... İkimiz de kendimizle dalga geçmeyi seviyoruz, birlikte gülüyoruz. Onlar şaka olmasa, ciddiye alınacak şeyler olsa tabii ki alınırım. Ama biliyorum ki takılıyor. İçi dışı bir adamın. Herkes onu çok seviyor. Ben de çok seviyorum.
O da sizi çok seviyor olmalı...
- Çoook çok. Birbirimize her konuda desteğiz. Konserlerde de hep ikili istiyorlar bizi zaten.
Nasıl bir görev dağılımı var sahnede?
Ben şarkılarımı söylüyorum, o şov yapıyor. Ayrıca halk müziği okuyor. Konserler olmadığında o kendi işiyle ilgileniyor. Genelde konserden konsere görüşebiliyoruz zaten. O işadamı, kendine ait işleri de var. Bazen havaalanında öpüşüp sarılıp ayrıldığımız oluyor, o derece.
Sanat ve şov dünyasındaki birliktelikler zordur. İki taraf da tanınmış insanlar olunca devreye hırslar, egolar giriyor. Bu da sürtüşmelere yol açıyor.
- Yok yok yok... Sıfır ego bizde. Kompleksi olmayan insanlarız. Ne o beni kıskanır, ne ben onu... Mesela milletvekilliğine adaylığını koymak istedi, “Seni gönülden destekliyorum” dedim, o kadar. İnşallah milletvekili karısı olmak istiyorum, Allah gönlümüze göre versin.
E Faik Bey milletvekili seçilirse sizin sahne çalışmaları ne olacak?
- O zaman ben tek başıma devam edeceğim tabii. Kısmetse, halk onaylar da seçilirse o artık Meclis’te olacak.
Siz birlikte televizyon programı da yapmıştınız.
- Evet, yaptık. Yine çok teklif geliyor.
Kabul edecek misiniz?
- Bakalım, seçimden sonra belli olur o... Eğer kazanamazsa yine birlikte televizyon programı, sahne çalışmaları yaparız. Ama milletvekili seçilirse ben tek başıma, Safiye Soyman olarak devam ederim.
Umutlu musunuz?
- Ne diyeyim... Bugüne kadar halkı güldüren adamdı, kazanırsa Meclis’i güldüren adam olur.
BABAM ERMİŞTİ ÖLECEĞİ GÜNÜ BİLE BİLİYORDU
Sizi ilk olarak bir televizyon programında görmüştüm. Hem de şarkı, türkü değil kaside okuyordunuz.
- Evet, ilahiler de okudum. Hafız kızıyım ben çünkü. İlk Maksim’e çıktığımda “Hafız kızı sahneye çıktı” diye yazmışlardı. Kuran sesleriyle, ezan sesleriyle büyüdüm. Babam öleceği günü biliyordu.
Nasıl yani, ne demek o?
- Vallahi... Ölmeden üç gün önce kendi cenaze namazını kılmıştı. Ermişti benim babam. Elektrikli battaniyeyle yatıyordu rahmetli, bir gün elektrikli battaniyesi tutuştu. Yatağı yandı, yorganı yandı ama onun pijamasına bile bir şey olmadı. Kız kardeşim o zaman 7 yaşındaydı, hiç unutmuyorum dumanların içinden babamı kolundan tutup çıkarmaya çalışıyordu. Ben çığlığına koştum.
Babanız ne durumdaydı?
- İnanır mısınız, “Ne oluyor evladım? Beni huriler, melekler cennete götürüyor” diyordu şaşkınlıkla.
Babam yangın çıktığını bile fark etmedi, cennet yolunda görüyordu kendini. Öyle ermiş bir insandı. Dediğim gibi her şeyini bildi. Ölümünden üç gün önce bizi karşısına aldı, “Ağlamayın. Annenizle aynı mezara yatırın beni” dedi. İkisi de öyle istemişti zaten, diledikleri gibi oldu.
FAİK BEY BENİM OĞLUMU SIRTINDA TAŞIDI, ÖMÜR BOYU MİNNETTARIM
◊ Hem başarılı bir sanatçı, fedakar bir annesiniz hem de eğlenceli, renkli bir hayat arkadaşı... Oğlunuzu hiç ihmal etmeden bugünlere geldiniz. Buna rağmen durumu ajite etmediniz, kendinizi acındırmadınız. Örnek alınacak bir insansınız gerçekten.
- Faik Bey’i 1999’un sonunda tanıdım ben. O dönemde oğluma daha yeni MS teşhisi konmuştu. Çok üzgündüm. Kendime sığınacak bir liman ararken Faik Bey karşıma çıktı. Bir tarafta beni güldüren insan, diğer tarafta çok derin bir üzüntü.
Belli ki size çok destek vermiş.
- Hem de nasıl. Varlığı ilaç gibi geldi bana. Kimsenin yapmayacağı, yapamayacağı bir şeyi yaptı, benim oğlumu sırtında taşıdı Faik Bey. Onun için kendisine ömür boyu minnettarım, onun için hep yanındayım, hep de yanında olacağım. Bugünlerde halka nasıl ihtiyacı varsa bana da öyle ihtiyacı var.
Hangi anlamda?
- Manevi olarak yani... Hiçbir zaman maddi varlığıma bakmamıştır, göz koymamıştır. Asla o karakterde biri değildir. Aç kalır, kuru ekmek yer, yine de kimseye minnet etmez. Bir sigara parası olmadığı günler oldu, onu bile istemedi benden, öyle karakterli bir adam. Hayat müşterektir, tabii ki bende varsa ben ona, onda varsa o bana... Ama böyle bir talebi hiç olmadı.
ÇADIRDA DA YAŞASAM MUTLU OLURUM BEN
Sizin jenerasyondan olan sanatçılar, bugünkülere nazaran biraz daha naif geliyor bana...
- Şöyle bir durum var; birbirimizi hiç kırmayız biz. Hâl ve gidiş çok önemli. Neden bana iyi diyecekleri yerde kötü desinler ki... Bu dünyanın bir de öbür tarafı var. Hepimiz bu dünyada misafiriz. Ölüp de kefene girdiğimizde hepimiz aynı, hepimiz bir oluyoruz. Orada bakanlıkmış, sanatçılıkmış öyle bir şey yok. Herkes aynı. Amelimiz güzel olsun yeter. Bunun için tüm gayretim. Gördüğüme “görmedim”, duyduğuma “duymadım” derim, kimse için bir şey söylemem, kimseyle kimsenin dedikodusunu yapmam. En çok sevdiğim yanım da budur. “Aaaa öyle mi?” der geçerim. Hatta aksine küsleri barıştırmak için uğraşırım. Allah da kalbimi biliyor.
Şöhret, para... Bunlar hiç mi başınızı döndürmedi?
- Beni ne para ne de şöhret şımarttı. Başbakanlara, cumhurbaşkanlarına, tüm Türkiye’ye konser vermiş, ülkemi yurtdışında temsil etmiş insanım. Buna rağmen durum değişmedi. Ukala, burnu havada insanları da sevmiyorum. Hem tavandan hem tabandan insanım. Yer sofrasında da yemek yiyorum, şık bir mekanda da. Çadırda da yaşasam mutluyum ben.
HARUN ASKERE GİDEBİLMEK İÇİN MS RAPORUNU SAKLADI
Oğlunuz Harun’un durumu nasıl?
- Eskiden hastaneden çıkmıyorduk. Şimdi Bodrum’da yaşıyor, havası çok iyi geldi ona.
Ya öncesinde?
- Önceden Ankara’da yaşıyorduk. Ardından İstanbul’a geldik. Ama İstanbul’un nemli havası ona yaramadı. Bir ara tatil için Erdek’e gitti. Kaz Dağları’nın havası çok iyi geldi. Sonra Bodrum’a geçti. İlk bir ay kaldılar. Sonra iki ay, üç ay kalmaya başladılar.
Sağlık durumunu nasıl etkiledi Bodrum ziyaretleri?
- Nefes almaya, kendine gelmeye başladı çocuğum. Rengi düzeldi. Ben de hem o hem de kendim için oradan bir ev tuttum. Harun artık yaz-kış orada yaşıyor, denizin kenarında bir evde. Yardımcısı var yanında, abisi demek daha doğru. Bir de hasta bakıcısı. Yaşantısı çok güzel. Kendisi orada kalmak istedi zaten.
Niye benim başıma geldi bu diye isyan etmiyor musunuz hiç?
- İsyan etmem. Hatta buna da şükrediyorum; gözünü açıp bakıyor, nefes alıyor, gözleriyle bana cevap veriyor. Akıl küpüdür de. İki üniversite okudu. Önce Bilkent Üniversitesi’nde dört yıllık turizmi bitirdi. Sonra rahatsızlanınca Açıköğretim’e girdi, uluslararası işletme okudu. Rahatsızlığı ilerleyince diplomasını alamadı ama bitirdi sayılır. Askere de gitti.
Gerçekten mi?
- Tabii... Bazıları askere gitmekten kaçar falan ya, benim oğlum MS raporunu sakladı da gitti askere. 28 gün de olsa yapmak istedi.
OĞLUMUN BİR GÜN BANA YENİDEN “ANNE” DEMESİNİ DİLİYORUM
Zamanla ilerledi değil mi hastalığı?
- Evet. Çok hızlı yaşadı aslında benim çocuğum. Araba hobisi vardı. Eski, iskelet halinde arabaları alırdı. Lastiğini başka ülkeden getirttirir, kornasını öbür ülkeden, bir güzel toparlayıp sıfır gibi yapardı. İnşallah Allah şifa verir. Rabbimden diliyorum, bekliyorum ki bir gün bana yeniden “Anne” diyecek. Dünyam o benim.
Yeterince vakit ayırabiliyor musunuz ona?
- Konserlerim olmadığında soluğu hemen yanında alıyorum. Çok genç yaşta eve bağlandı ama onu evde yaşatmamak için elimden geleni yapıyorum. Konserlerime götürüyorum, yemeklere çıkarıyorum, Bodrum’da sabahları kahvaltılara gidiyoruz. Eve ve yatağa bağlı yaşatmıyorum oğlumu. Müziğimde bile onun izi var.
Ne gibi bir iz?
- Müzikle de ilgiliydi, Bilkent Üniversitesi’ndeyken DJ’lik yapıyordu. Şimdi şarkılarım önce onun onayından geçiyor, onun sevdiği şarkıları albüme koyuyorum.
BAZILARI YAŞI ORTAYA ÇIKMASIN DİYE ÇOCUKLARINI SAKLIYOR
Sizin torunlarınız da var, değil mi?
- Evet, bir oğlum, bir kızım, iki de torunum var. Ömrümün sonuna kadar onlar için çalışacağım. Bu arada ben hiçbir zaman evlatlarımı basından saklamadım.
Kim niye çocuklarını saklasın ki?
- İşte yaşı ortaya çıkmasın falan... Kocasını saklayan var, sevgilisini saklayan var. Ben öyle yapmadım, hepsini döktüm ortaya. Sonra herkes beni örnek almaya başladı.
SEDA’NIN OĞLU KUCAĞIMDA BÜYÜDÜ
Sanatçılar arasında hep bir yarış, sert bir rekabet vardır ya genelde... Neden kimse sizi hedef almıyor bu camiada?
- Mütevazıyım, ondandır. Kıskançlık nedir bilmem. Mesela bana bir iş geldi, programım uymadı da gidemiyorum diyelim, hemen başka arkadaşıma yönlendiririm. Muhtemelen başkası yapmaz bunu.
Neden?
- Yerini kaptırmamak için. Ama dedim ya bende öyle bir şey yok. Allah insana kalbinin ekmeğini yedirir, ona inanıyorum.
Bu camiadan en yakın dostlarınız kimler?
- En samimi arkadaşım Seda Sayan. Diğer arkadaşlarımı da çok severim; Ebru Gündeş olsun, Sibel Can olsun, Muazzez Ersoy olsun. Hepsiyle iyiyimdir. Ama en kanka olduğum Seda. 30 senelik arkadaşım. Oğlu kucağımda büyüdü. O da benim çocuklarıma ablalık yaptı.
Hürriyet
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.