Katil İsrail
İsrail yapmış olduğu küstah ve çirkin işlerle dünyada gittikçe sevimsizleşiyor. Gereği kadar dile getirmeseler bile onun şımarıklığından rahatsız olmayan yok gibidir. Zaten böyle bir insan da düşünülemez.
Müslümanlar ise, nefretin ötesinde bir kin ve düşmanlıkla İsrail’e bakıyor ve bir gün cezasını çektirirken kendisine nasıl bir pay çıkarabileceğini düşünüyor.
Nice hakka yürümüş dostum vardı, “İsrail ile savaşmadan ölmem” derdi ama öldü gitti. İsrailli zalim Yahudilerle savaşmak, yeryüzü Müslümanlarında bir ideale dönüşmektedir.
İsrail bu öfke selini unutmamalı, kendisine dersler ve ibretler çıkarmalıdır. Ama bu talebin boş olduğunu ben de biliyorum. Onlar ders çıkarmazlar bunlardan. Tarihten hiç ders almışlar mıdır ki?
Daha dün Hitler Almanya’sında ve Avrupa’da bu kadar sevimsiz olduklarının sebeplerini hiç sorgulamışlar mıdır ki?
Hep başkaları suçlu, hep başkaları kötü onlara göre. Oturdukları zeminde ne aradıklarını dahi düşünmezler.
Bakın şimdilerde Filistin’e, özellikle de Gazze’ye uyguladıkları insanlık dışı eylemlere yenilerini katma sevdasındalar. Bu terörist devletin haktan hukuktan anlaması mümkün değil. Onlar ancak güçten ve silahtan anlarlar. Yaptıkları yetmiyormuş gibi yeni planları da var.
Şu habere bakınız: “İsrail'in aşırı sağdaki Likud Partisi'nden milletvekili Gilad Erdan, Filistin tarafından gelen roketleri önlemek için tuhaf bir teklifte bulundu.
Filistin roketlerinin en çok düştüğü yerlerden biri olan Batı Negev'de açık ev korunmasız bir tutukevi kurulmasını öneren İsrailli milletvekili, buraya da İsrail hapishanelerindeki Hamas ve İslami Cihad üyesi Filistinli militanların getirilmesini ve canlı kalkan olarak kullanılmasını önerdi.”
Sen ne biçim devletsin böyle? Bu tutuklular senin emanetinde değil mi? Onları korumak, emanetini korumak senin izzet ve şerefin değil mi? İzzet ve şeref nedir bilir misin sen? Aklın kan dökmekten başka şeylere de yeter mi?
Bizim köylerde alış veriş yapan bir Yahudi çerçi varmış geçmişte. Bir gün gelmiş ve:
- Bu son gelişimdir. Borçlarınızı verin, demiş.
Köylüler:
- Hayır ola, nereye? denişler.
- Yeni kurulan İsrail’e, demiş.
- Yahu ne işin var İsrail’de? Sen burada hepimizden rahatsın?
- Çaresiz ağalar, biz böyleyiz işte. Bir yerde biraz iyileşiriz. Elimiz nimet görür. Sonra şımarırız. Sonra da geberir gideriz. İsrail’e de şımarmaya, sonra da gebermeye gidiyoruz.
Adam giderken haklı. Aramızda yaşamak onlara biraz da olsa basiret vermişti. Oraya gidince bağlandı basiretleri. Yahu demez mi adam idarecilerine, “ne zamana kadar bu insanlık dışı muamele? İnsan komşularıyla böyle olursa, orada nasıl huzurlu yaşar?” diye?
Kimden duydum, nerden okudum şimdi hatırlayamadım. İsrail yeni kurulmuş. O günlerde şımarık bir Yahudi, müfessir Konyalı Mehmet Vehbi Efendinin karşısına dikilmiş ve “artık bir devletlerinin olduğunu, dünyaya dağılmış Yahudilerin orada toplanacak ve büyük bir devlet ve medeniyet olacaklarını, herkesten de sürgün ve süründüklerinin hesabını soracaklarını vs.” anlatmış.
Müfessirimiz de o şımarık adama şöyle söylemiş: “Hay sağ olasın yahu, senin bu haberin kafamdaki bir soruya cevap oldu. Uzun müddettir ben de içimden derdim ki, ya Rabbi, bu Yahudiler ahir zamanda azacak ve sizinle harp edecek, siz de onları kırıp geçireceksiniz, hatta bir taşın arkasında bir Yahudi olsa, taş dile gelecek ve o düşmanı haber verecek. Bu bilgiyi kitaplarımızda okuyunca içimden derdim ki, yahu bu Yahudiler dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, bunları nerde bulup da öldüreceğiz? Bu nasıl olacak? Demek şimdi toplanıp bir araya geliyorsunuz ha! İyi, iyi, işimizi kolaylaştırıyorsunuz.”
Şımarık Yahudi bunları duyunca sevinci kursağında kalarak defolup gitmiş hocanın yanından.
Evet, İsrail, taşın arkasına da saklansa, yaptığı zulümlerden taşları bile ürküten ve nefret ettiren o zalimler, hesaplarını vereceklerdir. Bütün bir İslam Dünyası bu nefretle beslenmektedir şimdi.
Kimse çıkıp da “kalbe kin ve nefret koymak iyi bir şey mi?” demesin, herkes kin ve nefreti kendi kazanır, kazanmamaya baksın. Allah için sevmek fazilet olduğu kadar, Allah için buğz etmek de fazilettir.
Hocalarımız hutbede “vela udvane illa alez zâlimîn” derler. Ne demektir, manasını merak ettiniz mi hiç?