Cemaatlerin alternatifi ne?
Durmuş bir saat bile günde iki kere doğru zamanı gösterir. Kestirmeden "mahalle baskısı" adıyla anılan "Türkiye'de farklı olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı araştırmada daha fazlası var.
Araştırmanın bulguları ile araştırmacıların vardıkları sonuçlar arasındaki uçurumun kendisi bile oldukça öğretici.
Araştırmanın farklı bölümleri farklı kişilerin kaleminden çıkmış. Ferdinand Tönnies'in cemaat-cemiyet ayırımından yola çıkarak çok tutarlı bir sosyolojik analiz ile başlayan araştırma, yöntemin aktarıldığı bölümde birdenbire CHP'li ağzıyla bir AK Parti eleştirisine, oradan da hiçbir ilişki kurulmadan cemaatlere yönelik itirazlara dönüşüyor. Sahadan, yani mülakât tekniği ile 400 kişiden elde edilen bilgilerle bu giriş arasında hiçbir mantıklı ilişki yok. Adeta, araştırmanın farklı bölümleri bulgulardan bihaber kişilerin kaleminden çıkmış.
Sosyal bilimlerde ampirik araştırmalarda genel hatları ile iki yöntem kullanılır. Birincisi kantitatif yöntemdir. Temsil edici bir örnekleme anket uygulanarak, toplumun bütününün kanaatleri ve eğilimleri ölçülür. Bu tür araştırmalara, "çorbanın tadını anlamak için bir kaşık yeterlidir" mantığı ile yaklaşılır. Toplumda var olan bir sorunun veya tartışmanın derinlerine inip, sebep-sonuç ilişkileri kurmak, ayrıntılarda gizlenen önemli sebeplere ulaşmak için ise mülâkat tekniği kullanılır. Mülâkat tekniği, araştırdığınız konu ile ilgili sosyolojik analizlere ihtiyaç gösteren dağınık bilgiler verir. Bu bilgiler temsil edici değil, sadece yol göstericidir. Binnaz Toprak'ın yönettiği araştırmanın yöntem kısmında ileri sürülen "genel eğilimleri yansıtma" iddiası, araştırmanın bütünü hakkında bir önyargı oluşturuyor. Zira, "derinlemesine mülakât tekniği" ile elde edilen bulguların, kantitatif yöntemle elde edilenler gibi temsil edici olduğunu söyleyen birine sosyoloji diploması verilmez.
Asıl dramatik olan sakatlık, araştırmanın bulguları ile varılan sonuçlar ve kurulan sebep sonuç ilişkileri arasındaki büyük uçurum. Araştırma, toplumdaki dindarlık ve muhafazakârlık ekseninde, laik olanlar üzerindeki sistematik baskıyı konu ediniyor. Fakat tek tek dinlenen bireysel hikâyelerde ve örneklerde dindarlardan değil "MHP'li, ülkücü ve BBP'li" gençlerden gelen müdahaleler ve baskılar anlatılıyor. Araştırmanın bulguları neredeyse bütünüyle "ülkücü baskısı"nı örnekliyor. Ama araştırmacılar bu örneklerden dindarlardan gelen baskılara dair genel sonuçlara ulaşıyor.
Araştırmanın bulgularını MHP'nin lider kadrosunun dikkatle okuması ve iddialara cevap vermesi lazım. Aslında araştırma oldukça yanlı biçimde "ülkücü baskısı"nı konu ediyor.
Peki araştırmacılar bu "ülkücü baskısı" örneklerinden cemaat baskısı ve AK Parti uygulamalarına dair sonuçlara nasıl ulaşıyorlar? Bu sorunun cevabı yok.
Araştırmacıların yorumundan farklı olarak araştırmanın bulguları, farklı olanlara yönelik toplumsal baskının ve müdahalenin dinî cemaatlerden değil, siyasî örgütlenmelerden ve özellikle de milliyetçi örgütlenmelerden geldiğini iddia ediyor. Araştırmada, mevcut dinî cemaatlerden gelen ve farklı olana yönelen örgütlü baskı örneği nerdeyse hiç yok.
Aslında bir bütün olarak araştırmanın konu edindiği baskı, dindarların veya muhafazakârların değil geleneksel toplum yapısının baskısı. Geleneksel yapısını ve ilişkilerini muhafaza eden şehirlerde daha yoğun bir baskı hissediliyor ve bu baskı kendisini siyasî olarak "milliyetçi" bir kimlikle dışa vuruyor. Bu benim değil, araştırmanın yer verdiği bulguların iddiası.
Ne var ki araştırmacılar bulguların bas bas bağırdığı bu sonucun farkında değiller.
Cemaatçi yapı, örgütlü toplum demek. Örgütlü toplumlar kendi mensupları için güçlü denetim mekanizmaları geliştirirler; ama aynı zamanda dışarıda kalanlara ve farklı olanlara müdahaleyi de engellerler. Türkiye'de "farklı olana tahammülsüzlük" örnekleri ise cemaatçi yapılardan değil, örgütsüz oluşumlardan geliyor. Bireyin kendini tanımlamak için ihtiyaç duyduğu "öteki" yani düşman, tanımlama konusunda yetersiz kalınan durumlarda, daha çok örgütsüz ortamlarda önem kazanıyor; cemaatlerde değil.
Belki de cemaatlere "farklı olana tahammül"ün sigortası olarak yeniden bakmak lâzım.