M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Kâfirler, Sünnîlerle Şiîler Arasında Fitne Çıkartmak İstiyor

Kâfirler, Sünnîlerle Şiîler Arasında Fitne Çıkartmak İstiyor

Azerbaycan’da yayınlanan EKSPRESS gazetesinin 21 Aralık 2008 tarihli nüshasında okuduğum bir haberi okuyucularımın dikkatlerine sunuyorum:

“İran’ın dini rehberi: “Bu tehlikeli fitne karşısında ayıq olmalıyız” dedi. Aralığın 17’sinde Gadir Hum (Muhammed Peygamberin Hazret-i Ali’yi kendisine halife seçmesinin yıldönümü ile ilgili Şiîlerin kutladığı bayram) münasebetiyle İran’ın dini rehberi Ayetullah Ali Hameneî, ülkenin bir grup ruhanîlerini (din adamlarını) ve hükümet memurlarını kabul etti. Dinî rehber, Müslümanlar arasına ihtilaf salanların fitneleri karşısında ayık-sayık olmayı vacip sayarak ülkedeki Şiîleri ve Sünnîleri birliğe çağırdı “Müslümanların, o cümleden Şiîlerin ve Sünnîlerin birliğinden, onların inkılaba (İslâm devrimine) bağlılığından zarar gören süper devletler Sünnî-Şiî ihtilafı çıkartmaya çalışıyorlar. Bu tehlikeli fitne karşısında ayık olmalıyız.” dedi.

Ayetullah Hameneî bir takım dış ülkelerin Şiilerle Sünniler arasında ihtilaf çıkarmak için bazı kitapların yayınlanmasına malî destek verdiklerini bildirmiş ve “Şiî ve Sünnîlere karşı tahkirle (hakaretlerle), bühtanla (iftira ve yalanla) dolu bu kitapların basın ve yayın masrafları hariçte süper devletlere bağlı bir tek merkezden sağlanıyor. Böyle tehlikeler karşısında ayık (uyanık) olmak lazımdır. Bu gibi kitapların basımı ve yayımı sadece ABD’nin ve Siyonistlerin amaçlarının gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Böyle kitaplarla ne bir Şiî gidip Sünnî olur, ne de bir Sünnî kendi mezhebini bırakıp Şiîliğe meyl eder.”

Ekpress şöyle diyor:

“Bu güne kadar Tahran’da yaşayan Sünnîlerin (Kürtler, Türkmenler, Bülüçler, Araplar vs) temsilcileri ve Sünnî din adamları başkentte Sünnîlere mahsus bir caminin yapılması için defalarca hükümet makamlarına müracaat etmişlerse de, onlara izin verilmemiştir.”

İran Şiîlerinin ruhanî rehberinin uyarılarına katılmamak mümkün değildir.

Ekpress gazetesinin haberinin son paragrafı bizim için çok önemlidir. Tahran’da Sünnî bir cami yapılıp hizmete açılması için yapılan bütün müracaatlara İslâm Cumhuriyeti rejimi olumlu cevap vermemiştir.

Ali Hameneî hazretlerinden istirham ediyoruz. Böyle bir mâbedin inşasının ve hizmete açılmasının daha fazla geciktirilmesine izin vermesinler. İstanbul’da çeşitli yerlerde Şiî camileri bulunmaktadır. Tahran’da da en azından bir Sünnî camii bulunmalıdır.

Geçenlerde gazeteler, ajanslar İran’da bir Sünnî camiinin hükümet kuvvetleri tarafından buldozerlerle yıkıldığını bildirmişti. Böyle bir şey biz Müslümanları çok üzmüştür.

Evet, kafirler tarafından yayınlanan birtakım kitaplar okuyarak ne bir Şiî Sünnî olur, ne de bir Sünnî Şiîliğe geçer. Böyle yayınlar bizi bölmekten başka bir işe yaramaz.

Sünnî olsun Şiî olsun bütün Müslümanlar uyanık ve ayık olmalıdır. Zaman; fitne ve fesat zamanı değildir, ittihad ve vifak zamanıdır.

Sevgili Şiî kardeşlerimiz biz Sünnîlere taqıyye ve kitman uygulamasın. Taqiyye düşmana yapılır. Biz, aramızda farklılıklar da olsa kardeş değil miyiz? Kardeş kardeşe taqıyye yapar mı?

Türkiye’de Yaşamak

Düşünüyorumda da dünyada, gidip yerleşip huzur ve rahat içinde yaşanacak bir yer kalmadı.

Medenî Avrupa ülkeleri var, oralara bizi kabul etmezler. Bin bir zorlukla turist olarak gezmeye gidebilirsiniz. Benim kastettiğim, devamlı ikamet (kalınacak) izni alarak yaşayabileceğiniz bir yer.

1960’larda Afganistan, mütevâzı bir Müslüman için yaşanabilecek ne güzel ve huzurlu bir yerdi... Geçen gün Kapalıçarşı’ya gittim, Afganistan kökenli Türkmenlerle konuştum, “O ülkeye gitmemi, gezip dolaşmamı tavsiye eder misiniz? diye sordum. Kesinlikle olmaz, hiç güven yok dediler.

Makedonya’ya gitmiştim, orası hâlâ güzel ve güvenli. Arnavutluk için de, gidip gezenler iyi konuşuyor.

Suriye de iyidir, güvenlidir. Şam darülemandır.

Bendeniz Lübnan’da 1969’da ev tuttum bir müddet yaşadım. On sekiz yıl süren iç savaştan sonra orası da çok bozuldu, hayat çok pahalı oldu.

İran’da güvenlik var, hayat da ucuz. Bir Sünnî olarak, oturma izni alıp da Tahran’a yerleştiğimi farz edin, Cuma günleri nerede namaz kılacağım? Koskoca başkentte bir Sünnî camii yok.

Yemen’i çok sevmiştim. Orada da terör başlamış.

Çok uzaklara gidemem. Kaçacağım ülke uçakla iki üç saat mesafede olmalı.

Geçen gün Türkçe bilen bir Gürcü hanım ile ayak üstü biraz konuştum. Orada da huzur kalmamış.

Osmanlı devleti ayakta kalmış olsaydı âhir ömrümü Mekke’de, Medine’de, Kudüs’te geçirebilirdim.

Trablusşam’da, Trablusgarp’ta yaşayabilirdim.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında zulümden, baskıdan, idamdan kaçan nice hoca, gazeteci, fikir adamı Bulgaristan’da, Batı Trakya’da yaşadılar. Hattâ içlerinden bazısı orada gazeteler, dergiler, kitaplar çıkarttı Osmanlıca.

Muhalif gazeteci Arif Oruç, İsmet Paşa rejiminin baskılarına dayanamayınca kapağı Bulgaristan’da aldı; Türkiye’de latin harfleriyle çıkarttığı Yarın gazetesini orada Osmanlıca yazı ile devam ettirdiydi.

Yeni Zelanda, Tazmanya, Brezilya... Yooo istemem, oraları çok uzak.

Norveç mi?.. Olabilir, orası yaşanacak huzurlu bir ülkeymiş. Lakin çok kuzeyde, iklimi soğuk, yazın bir kaç ay gece olmuyor. Yapamam.

En iyisi yine Türkiye’mde yaşamak. Bin türlü pislik, fitne, fesat, nifak, şikak, kokuşma, entrika, Makyavelizm içinde.

Ya Rabbi... Âkıbetimizi hayreyle.

Duaları makbul olan iyiler Türkiye’nin, devletimizin, vatanımızın, halkımızın selameti için dua etsin.


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi