Mahallenin en kötü çocuğu
1982 yılında Suriye, kendi ülkesi içindeki Hama şehrini kuşatıp muhasaraya aldı; daha sonra tarihin en ürpertici katliamlarından biri başladı. Topçu birlikleri, tanklar, buldozerler ve roketlerle saldıran Suriye ordusu, bugüne kadar kesin sayısı asla bilinmeyen -On bin ile otuz bin arasında- miktarda Suriyeli sivili öldürdü*.
Gözümle görmedim fakat Esad yönetiminin uzun yıllar Hama'da enkaz kaldırmadığını ve ibret olsun diye hâlâ öyle bıraktığını söylüyorlar.
Esad niçin kendi halkına böyle gaddar davranmıştı?
Şimdi bazıları kızıp ağıza gelmez lâflarla hakaret edeceklerdir ama söyleyelim; Esad öyle davranmaya doğru itilmiş, biraz da mecbur bırakılmıştı. İhvan-ı Müslimin hareketinin yöneticileri en az Baasçılar kadar fanatik, duygusuz ve radikal tabiatta adamlardı. İhvancılar denk düşürdüklerinde acımadan Baasçı öldürüyor, Baasçılar ise devlet gücünü kullanarak rövanşı çok sert alıyorlardı. Yeteri kadar uzaktan veya yakından bakıldığında şiddet uygulayıcıları arasında fark görünmüyor: Baasçı, İhvancı, Hizbullah, Hamas, İsrail veya bir başkası Ortadoğu'nun kan çanağına dönmesinde birbirinden farksız figürler gibi duruyorlar.
Altı aylık ateşkes süresi bitmiş, Hamas "uzatmayacağız, gerek yok" havasında, İsrail'in ise canına minnet, zevkle öldürüyor; hiçbir ahlaki endişe taşımıyor. Bana öyle geliyor ki İsrail, işlediği cinayetlerle başbaşa bırakılabilse, bu cür'eti, bu hayasızlığı gösteremeyecek.
Aynen öyle. İsrail'in işlediği toplu cinayetlerde müstehcen sınırını aşan bir boyut var; utanmazlık, pişkinlik, hatta profesyonel kaatillerin soğukkanlı kibiri. Ne var ki Hamas, "ben bunun altında kalmam, öcümü alırım" yaklaşımıyla kendi insanını çıtır çıtır tüketiyor. Hani o gösterilerde sabi sıbyanın, çocuk takımının öne itilmesini hatırlıyorum; niçin böyle şeyler hep bu coğrafyada oluyor? Bu küçük hadiselerin arasında bir bağıntı yok mu? Ondört onbeş yaşında çocuğun eline silahı veriyorsun, "sen öldür, biz sana bakarız" diyorsun, nâmusunu kurtarıyorsun. Nasıl bir namustur ki bu? Niçin hep Ortadoğu'da olur böyle kalleşlikler, soğukkanlı cinayetler, pire için yorgan yakmalar, şiddet kültüne tapınmalar, cinayetten beslenmeler?..
Gaddarlıkta kimse, ötekinin altında kalmıyor; herkes haklı, herkes meşru. Ortadoğu'da kalabalıktan biri olmak, galiba potansiyel maktul veya katil olmak mânâsına geliyor. Bu genel görüntü içinde İsrail, nedense öteki Ortadoğu ahalisinden ayırdedilmiyor; oysaki İsrail bölgenin deccâli, ilk dramatik cürmün sahibi ama yine de çok zalim görünmüyor bu heyet içinde. Bir nevi, "al birini vur ötekine" durumu...
Keşke herşey İsrail'i lanetlemek kadar kolay olsaydı; keşke kaatili bu kadar kolay teşhis edebilseydik... Garip bir paradoks; İsrail bölgenin yegane suçlusu, mahallenin en kötü çocuğu olsaydı, onu dünya kamuoyunun suçlayıcı bakışları altına koyup ezmek, unufak etmek mümkündü. İşte İsrail'i bölgenin, insanlığın başına belâ eden psikolojik kurgu böyle bina olunuyor, böyle çalışıyor, Ortadoğu'yu işte böyle tarihin en mecnun ve akıldışı coğrafyası şekline koyuyor.
Yarabbi biz bu galiz tabiatı nasıl aşacağız?
----
*Fred A. Reed, "Parçalanmış İmgeler", Suriye'de Militan Putkırıcılığın Kökenlerine Yolculuk, Nesil Yay. İst., 2008; bu kitap Suriye'de, genel olarak Ortadoğu'da olup bitenleri anlamak için yeterli bir başlangıç olabilir. Tavsiye ederim.