'Başörtüsü sorunu'nda 10. madde çıkmazı

'Başörtüsü sorunu'nda 10. madde çıkmazı

Başörtüsü yasağını kaldırmak için MHP'nin önerdiği "10. madde formülü"nün neden yeterli olmayacağını Yargıtay'dan ve Danıştay'dan gelen açıklamalar fazlasıyla gösteriyor. Yasak, uygulandığı şekliyle üniversitelerin idarî tasarrufuna dayanıyor.
Bu idarî tasarrufu ortadan kaldırmak için bir yasal düzenleme gerekiyor. Şayet yasak 10. maddeye göre kaldırılacaksa, bir kanun çıkartılacak veya bu kanuna uygun bir yönetmelik yayımlanacak. O zaman çözüm, yasağın kaldırılmasına itiraz eden yargının önüne gelecek. Hangi yargının? Kendisini siyasî karar mercii olarak gören; özgürlüklerin ve temel hakların sınırlandırılmasını siyasî ve ideolojik endişelerle savunan Yargı'nın değil mi?

MHP diyor ki, "Kanun önünde eşitlik" başlığını taşıyan Anayasa'nın 10. maddesinin 4. fıkrasına "devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetinin sunulmasında ve bu hizmetlerden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır." şeklinde bir ibare koyalım. MHP bu önerisi ile üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılmasından yana olduğunu göstermiş oluyor. Ama geride açıklanması gereken çok önemli bir şey kalıyor: Bu ibare, başörtüsü yasağını nasıl kaldıracak? 10. madde, 1989 yılında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği ve yasağın başlangıcı olan kararın gerekçelerinde de yer alıyor. üstelik MHP'nin önerdiği ilaveyi, 10. madde hiçbir yoruma yer vermeyecek biçimde zaten içeriyor. Başörtüsü yasağının sürmesini, "kamu hizmetinin sunulması ve bu hizmetten yararlanılması" konusunda eşitsizliğe dayandıran bir açıklama da, bugüne kadar taraflardan hiçbirinin aklına gelmemişti. Yargıdan gelen itirazlar, yargı mercilerinin saplandığı yerin, MHP'nin çözüm olarak gördüğü "eşitlik" prensibinin çok uzağında olduğunu göstermiyor mu?

Yargıtay Başsavcısı kendince bir e-muhtıra yayımlıyor. Bir hukuk devletinde bir yargı merciinin böyle bir yönteme müracaat etmesi mümkün mü? Sonra bir yargı temsilcisi olarak önümüze "devlet politikası" diye parti politikalarını (dolayısıyla parlamentoyu) aşan bir merci koyuyor. Sorun, bu "devlet politikası"nı kimin belirlediği ve kimin yürüttüğü. Yanlış anlaşılmaması için vurgulamalıyım: Rejimin değişmez esasları, Anayasa'nın değiştirilemeyen hükümleri değil; canlı ve diri bir "devlet politikası" başörtüsü yasağını belirlemiş oluyor.

Danıştay Başkanlar Kurulu'nun açıklaması da, hukukun tek başına yargıya emanet edilemeyeceğinin bir başka delili. Danıştay, "mevcut yargı kararlarının türban yasağının kaldırılmasına izin vermediğini" vurgularken "yargı kararları"nı Anayasa'nın bile üstüne fütursuzca yerleştiriyor. "Söz konusu girişimlerin eğitim kurumları ile sınırlı kalmayacağı ve sonuçta toplumsal barışı da zedeleyeceği" kaygısını dile getiriyor. Böyle bir değerlendirme hukuk devletinin neresine uyar? Bu mütalaa hukukî mi, yoksa tıpkı Yargıtay Başsavcısı'nın yaptığı gibi siyasî mi?

"Sorun başörtüsü değil türban" diyen CHP'ye, "peki madem öyle türbanı yasaklayalım, başörtüsünü serbest bırakalım." önerisini götürsek, üniversiteli kızların başlarını örtebileceği bir çözüme ulaşabilir miyiz? Başörtüsü ve türban arasındaki farkı bile bilmeyen CHP'den böyle bir çözüme "evet" demesini beklemek neredeyse imkânsız; ama CHP'nin "siyasî simge" tanımı üzerinden savunduğu mevzii bile yargının çok ilerisinde değil mi?

Ortada bir terslik var. İnsan hakları gibi evrensel değerlere uygun olarak hukuku tesis etmeye ve işletmeye çalışan parlamento; yargı ise siyasî ve ideolojik endişelere ve gerekçelere sığınarak özgürlüklere direniyor. çünkü yargı, başörtüsü yasağının sürmesini -bu yasağın arkasındaki ideolojik dünyaya yaslanarak- yargının hukuku aşan iktidarı için bir sembol olarak görüyor ve bu sembolden vazgeçmek istemiyor. MHP sorunun çözümünü gerçekten istiyorsa, 42. madde değişikliğini de çözümün hiç olmazsa garantisi olarak, 10. maddeye ilave etmeli.




Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi