Ortalığı Velveleye Verelim
Burada yazdığımız “Katil İsrail” yazısının daha mürekkebi kurumadan yeni katliamlar gerçekleşti. Televizyondan canlı katliam kanımızı dondurdu.
Evet, canlı yayında korna ve çığlık sesleri geliyordu. Spiker “tam da okulların dağıldığı saat” diyordu. Yollar öğrencilerle dolu ve rasgele bombalar yağıyor. İnsanların kimi doğrudan silahlarla, kimi yıkıntılar altında ölüyor. Herkes bir yana koşuyor. Ölümden kaçıyor insanlar, ama ölüm hangi taraftan gelecek belli değil…
Televizyona bakmaktan utanıyorum. Bir şeyler yapmam lazım ama yapamıyorum. Dua edeceğim, Allah Teâla’dan da utanıyorum. Yine de utana sıkıla ellerimi kaldırıyor ve “evet, biz bize düşeni yapamıyoruz. Fakat kardeşlerimiz ateş altında, sen imdat eyle Allahım!” diyorum. Sonra tekrar televizyona bakıyorum utana sıkıla.
Ben böyle ellerim böğrümde şaşkın ve çaresiz kalmamam gerekirdi. Bir şeyler yapmam gerekirdi. Şimdilik sadece dua edebiliyorum. Bu ayıp da bana yeter diyorum. Bu gün kardeşlerim ölürken bana sadece utanmak kalıyor. Evet, Akif doğru söylüyor: “Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi.”
Dünyada en gür sesle bu katliama isyan eden ses yine Türkiye’den geldi. Cumhurbaşkanı ve Başbakan beraberce kınıyorlardı, ayıplıyorlardı İsrail’i. Bu da bir şeydi, teşekkür ettim onlara.
Bu arada en tehlikeli durum, bozgunun ardından gelen iç ihtilaflardır. Genellikle mağlup olanlar, yenilginin acısı yetmiyormuş gibi bir de birbirlerine düşer, birbirlerini suçlarlar. Oysa bu suçlamalar zarardan başka bir şey değildir.
Evet, muhasebe iyidir, ama zamanında ve yerinde. Bazıları Başbakana “ABD ve İsrail uşağı” diyor öfkeyle. “Hemen hücum edelim” diyor. Öfkeyi de kontrol etmeli değil miyiz?
Kınama yetmez, evet ama şimdi savaş açmak ve İsrail’e yürümek de çare değil. Oturup gerekeni yapmak gerek. Önce diplomasi. Savaş bundan sonra, o da bin kere düşünerek. Zaman, zemin, şartlar ve imkanlar ne kadarsa, o kadar bir hareket yapabilirsin. Değilse çılgınlık olur. Acıdır ama, “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” diye her zaman için geçerli bir durum vardır.
Bakınız böyle bir günde neleri tartışıyoruz? Akıllı, mantıklı ve soğukkanlı olmamız gerekir herhalde. Başbakan ülkeler turuna çıkıyor. Maalesef bölge yöneticileri halkları gibi düşünüp davranmıyorlar. İnşallah topluca bir duruş sergilenir. Zordur, ama denenmelidir.
Biz de bu arada oturmamalı, her gün sokaklarda haykırmalıyız. Dünya öfkeyi görmeli. Hatta kendi devletlerimiz bile Müslümanların oturmayışlarından ürkmeli ve daha fazla şeyler yapmaya mecbur olmalılar. Böylece öyle bir nara salmalıyız ki cihana, ortalık velveleye gitmeli. Uyuyanları uyandırılmalı bu velvele, utanmazları utandırmalı.
ABD ve AB bizimle iş yapacaksa, hassasiyetlerimizi bilmeli, sinir uçlarımızı görmeli ve tarafgirliği bırakarak hukuka gelmeli. Bizim istediğimiz de hukukun üstünlüğüdür, başka değil.
Bunun için Müslüman derneklere, vakıflara iş düşüyor. Her gün biri bir etkinlik düzenlemeli ve bizler de onlara katılmalıyız. Alimlerimiz oralarda konuşmalı, yazarlarımız yazmalı, çizerlerimiz çizmeli, siyasetçilerimiz meclisi diri tutmalı. Bizler Filistinli ve bütün mazlumlara dua ile enerji gönderelim. İsrailli zalimlere ve onlara gözü kapalı destek veren bütün kafirlere de lanet okuyalım meydanlarda yüksek sesle. Yapabileceklerimiz üstüne düşünmeli ve her neyse uygulamaya geçmeliyiz.
Ama her şeyden önce bir yardım seferberliği başlatmalıyız. Gazze zaten açtı, çıplaktı. Şimdi daha beter oldu. Müslümanlar bir vücut gibidirler, böğrümüzde sancı varken, ağzımızda tat ne gezer?