Meslek 'püf'lerini ifşâ ediyorum
Hiçbir meslek-meşrep grubunu yekten karşınıza almayacaksınız; "onmasın avcı" derseniz bilumum hava ve kara avcıları, "illâ balıkçı" diye ilâve ederseniz oltacısından trolcüsüne kadar amatör ve profesyonel balık avı tutkunları aleyhinize kıyâm edecektir.
Çok ihtiyâç hâsıl olmuşsa, "kendini bilmez bazı filancalar" diyerek durumu kurtarabilirsiniz fakat bazı meslek dallarını asla hedef tahtasına koymanız öğütlenmez; "hangileri" diye merak ettiğinizin farkındayım; yağma yok; bir önceki yan cümleye müracaat! Bir küçücük kolaylık; bunca meslek ve meşrep içinde kolayca dahledilecek iki istisnâ var; siyasetçiler ve gazeteciler; onlara her zaman dil uzatabilirsiniz!
İnançlara saygılı olacaksınız ama bâtıl inançlara yüzde yüz saygı göstereceksiniz. "Niçin" demeyiniz, ârif olunuz, inançla bâtıl inanç arasındaki perde o kadar kalın olsaydı zaten bâtıl diye bir şey kalmazdı. Ayrıca inanç, mantığa dayalı tahlile karşı sıfır derecesinde kırılgan olduğu için dokunulmazlık alanındadır.
Okuyucuyu ters köşeye yatırmak, daha doğrusu başka açılarında da mevcut olabileceğini göstermek, mesleğe yeni başlayanlar için olduğu kadar "kaşarlanmışlar" açısından da çok tehlikelidir. Kesinlikle tevessül edilmemelidir. Gazete okuyucusu, genel mânâda "okuyucu"dan farklıdır ve yazarına, "dünyaya kendisinin bakış açısıyla bakan birisi" olduğu için güvenip bağlanmıştır. Ufak-tefek görüş inhirafları, "acaba yanlış mı anladım?" hatırlatmalarıyla sorgulanır, fark ciddi ise ayrılık mukadderdir. Sık sık "çıkıntılık" yapmak da aynı sebeplerle caiz olmayacağına göre, yazar içinden, "ters köşeye yatırayım, çıkıntılık yapayım" arzusu geçtiğinde derhal engin vukuf hamûlesine müracaatla, eski konulardan birini makyajlayıp yeniden tüketime sunmalıdır. Yazarlığın en mühim ve büyük püfü budur: Mâlumu tatlı bir dille yeni bir şeymiş gibi ilâmda bulunmak; öyle olmasaydı milyonlarca kadın (dikkat, bu cümleyle kadın okuyucuların kalbini kırıp hışım oklarına muhatap olabilirsiniz!), evet, milyonlarca kadın, aslında bir şeyin değişmeyeceğini bile bile dünya kadar para harcayıp kozmetik sanayisinin varlık sebebi olmazdı.
Başarılı yazar, okuyucunun ruhundaki, "Kartaca'yı yıkalım" eğilimine tercüman olmayı bilen kişidir. Şöyle ki, vaktiyle Kartaca meselesi Roma'nın karnını ağrıttığında Romalı Senatör Cato, her söze "merhaba" sadedinde, "Delenda est Carthago" cümlesiyle başlamayı âdet edinmişti; dolayısıyla, "bir dakika arkadaşlar, Kartaca'yı niçin yıkıyoruz ki, daha iyi bir çözüm bulunamaz mı?" diye garip bir girizgâh yapmak, ilk elde, "A, bu farklı bir görüş galiba" sempatisiyle bir miktar avantaj sağlasa da, yazının sonuna doğru, "peh, ben de bunu bir adam sanmıştım be" nitelemesiyle ödülünü alacaktır.
Yazar, okuyucusu ile asla polemiğe girmemelidir çünkü bu, bir şirket mensubunun patronu ile dalaşmasına benzer; bilesiniz ki, hiçbir surette kazanmak şansınız yoktur. Gresham kanunu, bu sahada da geçerlidir: Kötü okuyucu iyi okuyucuyu tesirsiz kılar. Ayrıca unutulmamalıdır ki bir klavye tıkıyla istediğiniz yazara istediğiniz mektubu bedavaya, üstelik kimlik bile belirtme şartı olmadan gönderebildiğiniz internet ortamı, küfürbazlar lehine müthiş bir avantaj sağlamaktadır; ne yazık ki yazar, küfürbazların lüksüne sahip değildir, o her zaman görücü karşısına çıkmış genç kızlar gibi terbiyeli ve mahcup görünmelidir.
Lâfı uzattık; bu püfler hangi yazarın ne işine yarar bilemiyorum; zaten başkaları için değil, kendim için yazdım, arasıra içimde çıkıntılık etme arzusu uyanınca okuyup, "bir daha düşün Ahmet, değer mi?" diye kendime bir karar zamanı aralığı tanıyabilmek için; bakalım işe yarayacak mı?
Ama şu kadarını olsun kabul etmelisiniz; beraberliğimiz esnasında siz de bir miktar değiştiniz ve ben bunun anlamlı ve değerli olduğunu zannediyorum.