Sözün bittiği yer... Lâf değil, iş zamanı!
Hani, bir “dehşet” tablosu gördüğümüzde veya “felâket”e tanık olduğumuzda dilimiz kurur, nutkumuz tutulur ya, hani “sözün bittiği yer” deriz ya, işte şu günlerde, tam da “sözün bittiği yer”deyiz... “Terör devleti İsrail”in Gazze’de giriştiği ve tamamen “soykırım” amaçlı saldırılar konusunda ne söylesek boş!.. Ne yalan söyleyeyim; bu “soykırım” ve “vahşet”i anlatmak için sarfedilen “bu, bir insanlık dramıdır” gibi sözler, yüreğimdeki yangını söndürmeye yetmiyor!.. Sadece bu tür lâflar değil, artık hiçbir lâf kesmiyor beni!.. İstiyorum ki, “bir şeyler” yapılsın!.. “Söylem” değil, “eylem” istiyorum... “Lâf” değil, “icraat” istiyorum...
Meselâ, ne bileyim; “İsrail Büyükelçisi’nin Türkiye’den kovulduğunu” ya da, “İsrail’den elçimizin geri çağrıldığını” filan duymak istiyorum. Hele hele, “İsrail’in de katıldığı tatbikatlar”ın tamamen “iptal” edildiğini, bu tatbikatlara bundan böyle İsrail’in çağrılmayacağını duyarsam, herhalde mutluluktan uçarım!
İSRAİL’LE MUTABAKAT NİYE?
Dedim ya; “lâf”la vakit geçirilmesin, “bir şeyler” yapılsın... “Elçi”ler konusunda mı harekete geçilir, “anlaşmalar” mı iptal edilir, “tatbikat”lara mı son verilir, orasını bilmem ama mutlaka bir şeyler yapılmalı!..
Meselâ, Yeni Asya’dan Cevher İlhan’ın yazdığı gibi; “AK Parti Hükümeti; İsrail ile yaptığı “Ekonomik Mutabakat Zaptı” çerçevesinde, GAP ve KOP’u içine alan sulamadan tarıma, telekomünikasyondan araştırmaya, turizmden hayvancılığa kadar topyekûn iktisadi işbirliklerini iptal etmeli.
İsrail’in bu tür katliamlara devam etmesi halinde öncelikle askeri ve savunma işbirliği ve anlaşmalardan başlanarak yapılan bu tür mutabakatları hiç olmazsa rafa kaldırmalı.
Öncelikle İsrail’den “istihbarat için” alınan insansız casus uçağı Heron’ların alımını ve tank modernizasyonu gibi anlaşmaları durdurmalı.”
Hem niye “mutabakat” imzalanıyor ki İsrail’le?..
Niye “savunma ittifakı” kuruyoruz ki?..
Türkiye’nin, İsrail ile hangi “ortak düşman”ları vardır ki, onunla “savunma ittifakı” kuruyoruz?..
“Filistin halkı” mıdır, ortak düşman?..
Suriye midir, yoksa İran mı?..
BALTANIN SAPI, KONYA SEMALARI!
Sormak istiyorum;
“28 Şubat Süreci”nin başlamasından hemen önce, yani 23 Şubat 1996’da Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir’in bastırmasıyla imzalanan “Askerî Eğitim ve İşbirliği Anlaşması”nın gereği olarak “Konya semaları”nda “antrenman” yapan İsrail savaş pilotları, bugüne kadar “Filistinli Müslüman kardeşlerimiz”den başka kimi bombaladı?..
Sormak istiyorum;
Filistin halkının üzerine bomba yağdıran İsrail pilotları, nerede “idman” yapmış ve “eğitim” görmüşlerdir?.. Bu pilotlar; 14-29 Haziran 2001 ve 7-19 Eylül 2008 tarihlerinde Konya’daki Anadolu Kartalı tatbikatlarında uçan “F-16’ların pilotları” değil midir?..
Ne garip değil mi;
Bu soykırım saldırılarından 4 ay önce Konya semalarında, yani “Müslüman Türk toprakları”nda “antrenman” yapan İsrailli pilotlar, bugün “Filistinli Müslüman kardeşlerimiz”in üzerine bomba yağdırıyor!..
Tam da, “baltanın sapı” misali!..
Bilirsiniz; ağacın gövdesine “balta” darbeleri indikçe, “aahh!” der, inlermiş “dal”lar...
Gövde; “üzülmeyin” dermiş dallara;
“Çünkü, o baltanın sapı bizden!”
Doğrudur, üzülmeye gerek yok... “Zor” da olsa; ağaç, “lâyık”tır bu şekilde doğranmaya!..
Çünkü, “baltaya sap” olan dal da, nihayetinde ağaçtandır!..
Dolayısıyla;
“Kesilmeye, biçilmeye, doğranmaya” ve en sonunda da “yakılmaya” mahkûmdur!..
Tıpkı, Filistin gibi!..
Çünkü, Filistin’e bomba yağdıran “İsrail baltaları”nın sapı, ne yazık ki, “Konya semaları”ndandır!..
Ne enteresan değil mi;
Halkımızın büyük çoğunluğu Filistin topraklarına düşen her bombadan dolayı üzülüp perişan olurken, İsrailli pilotlar, herhalde kıs kıs gülüyordur şimdi...
Öyle ya;
“Katliamın antrenmanı”nı Konya semalarında yaptılar!.. Hem de, defalarca!..
İşte bunun için diyorum ki;
“Lâf” zamanı değil, şimdi “icraat” zamanı!.. “28 Şubat Süreci’ni başlatmazdan 1 gün önce İsrail’de” bulunan “komutan”lar tarafından Hükümet’e dayatılan “anlaşma”lar bir an önce iptal edilsin ve en azından “ölümlerin vebali”nden kurtulalım!..
CASUS DİYE KATLEDİLEN FİLİSTİNLİ
Açık ve net söylüyorum;
İsrail denilen devlet; “barış”la veya “hoşgörü”yle kurulmuş değildir... İsrail’in temelinde “terör” vardır, “terörizm” vardır, “sabotaj” ve “suikast”lar vardır!..
Tek sermayesi de;
“Savaş, kan ve gözyaşı”dır!..
Savaş çıkarmasa, kan ve gözyaşı akıtmasa, ortada İsrail denilen bir devlet kalmaz!..
Çünkü İsrail’in tek “yaşama” kaynağı, tek “varlık” sebebi “savaş”tır, “kan”dır, “gözyaşı”dır!..
Bakmayın siz; “S-orospu çocukları”nın ve bazı “karteloz”ların ağız birliği etmişçesine; “Ama Hamas da bunu hak etti!.. Hamas, İsrail’e roket atmasaydı, onlar da misillemede bulunmazdı” şeklinde “palavra”lar sıkmalarına!..
Ne yani; Hamas füze fırlatmasaydı, rahat mı duracaktı İsrail?.. Bırakın füze fırlatmayı, Hamas diye bir örgüt yokken de Filistin’e saldırmadı mı İsrail?.. 1967’de Hamas mı vardı ki, “Filistin’i işgal” ettiler?..
Sabra ve Şatilla katliamlarında Hamas mı vardı?..
Kaldı ki;
İsrail’in saldırısı “Hamas’ın füze atmasından sonra” başlamış değildir!..
Dahası, Hamas’ın füze atması, bir “tepki”dir, bir “misilleme”dir!.. Çünkü İsrail, daha önce bir “Filistinli”yi yakalamış, “casus” olduğunu iddia ederek, onu katletmiştir!.. Hamas’ın füzesi, işte buna “tepki”, işte buna “misilleme”dir!..
Ya, İsrail’in saldırısı?!?..
Bugün diyorlar ki;
“İsrail, orantısız güç kullandı!”
Ne orantısız gücü Allah aşkına?..
İsrail’e karşı “güç” kullanan mı var ki, İsrail’in kullandığı güç “orantısız” olsun?.. İsrail’in “soykırım” amaçlı saldırısına “orantısız güç kullanma” denilemez!.. Denilse denilse, “katliamla misilleme” denilir ki, bundan daha hafif bir ifade kullanılamaz!..
Çünkü İsrail’in yaptığı “vahşet”tir, “barbarlık”tır, “hayvandan da aşağılık”tır!..
PİYANİST, ŞİİR VE ÖÇ!
Hemen söyleyeyim; bunları yapan İsrail, “soykırım masalı” üzerine kurulmuştur!..
“Soykırım masalı” ifadesini özellikle kullanıyorum... İsrail’in hiçbir “söz”üne, hiçbir “imza”sına inanmadığım gibi, “soykırım” ve “sürgün” sözüne de inanmıyorum!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Soykırım”a uğrayan insanlar bu kadar “vahşi”, bu kadar “gaddar”, bu kadar “barbar” ve bu kadar “acımasız” olabilir mi?..
“Barış ve huzur” isteyen bir toplum, “savaş ve terör”e böylesine tutkun olabilir mi?..
“Sürgün”e uğradıklarını söyleyen insanlar, “işgal” ettiği topraklarda yaşayan insanları “sürgün” etmeye kalkışır mı?..
Hayır... Zorla değil ya; “soykırım”a inanmıyorum!..
Ama, şuna inanıyorum:
İsrail; bu işin “edebiyat”ını yapa yapa, dünyayı “soykırım masalı”na çok iyi inandırdı!..
Kimbilir, belki de “Siyonistlerden kurtulmak” için, inanmaya zaten hazırdılar!..
Her neyse...
“Siyonist Yahudileri” nasırlarına basılmış gibi havalara zıplatan bu mevzulara girmeyelim şimdi...
Bu mevzulara girmeyelim de; “soykırım masalına inandırmak” için çevrilen filmlerden biri olan “Piyanist”teki şiirin sözlerine değinmeden geçmek olmaz!..
Bilenler bilir... Bilmeyenler için söyleyeyim...
“Piyanist” filminde, şöyle bir “şiir” vardır:
“Bizi acıtırsanız, ağlamaz mıyız?
Bizi gıdıklarsanız, gülmez miyiz?
Bizi zehirlerseniz, ölmez miyiz?
Bize zulmederseniz;
ÖÇ almaz mıyız?”
Tavsiye ederim; “Yahudi uşakları” ile içimizdeki “Yahudi aşıkları” seyretsinler “Piyanist” filmini ve görsünler İsrail’in nasıl da “öç almak” temeli üzerine inşa edildiğini!..
Sorsunlar hele;
Bu “Siyonist Yahudi”ler acaba “kim”den ve nasıl bir “öç” peşindedir?..
Ne ilginç değil mi;
Siyonistlerin hedefinde, kendilerini sürgün eden ve zulüm yapan “Almanlar” değil, topraklarını “işgal” ettikleri “Müslümanlar” var!..
Üzerinde, birazcık olsun düşünün!..
Çünkü ben;
“Söz” söylemekten yoruldum!..
Artık “lâf” değil, “icraat” bekliyorum!..
Şimdi hayvanlık moda!
Günümüz dünyasında, “hayvanlık” moda!.. O kadar moda ki; “Seks”te kural tanımayı reddeden bazı mahlûklar, “hayvanlar gibi özgürce sevişmek” istediklerini bile dile getirebiliyor!..
Evet, şimdi “hayvanlık” moda!..
Deve gibi “kin” tutanlar, ayı gibi “ezen”ler, sırtlan gibi “parçalayan”lar, züccaciye dükkânına girmiş fil gibi, “kırıp-döken”ler ve yine fil gibi “hortumlayan”lar, vampir yarasalar gibi “kan içen”ler, kedi gibi “nankör”ler, köpek gibi “sahibine yaltaklanan”lar, sinek gibi “her ..ka konan”lar, leş kargaları gibi “ceset” peşinde koşanlar, eşşek ve katır gibi “inat” edenler, yılan gibi “zehir” akıtanlar, dut yemiş bülbül gibi “susan”lar, domuz gibi “her pisliği yiyen”ler... Ve de kene gibi “asalak”lar!..
Saydığım bu sıfatlardan dolayı tüm “hayvan”lardan özür diliyorum!..
Çünkü onlar; “hayvan” olsalar da, hayatlarını devam ettirmek için, yine de “belli kurallar”ın dışına çıkmıyorlar!..
Ve fakat; öyle “insan”lar var ki; “esfele safilin” konumunda!.. Yani, hayvanlardan da aşağı bir mahlûkat sürüsü!.. Onların “kim” veya “kimler” olduklarını görmek için, etrafınıza şöyle bir bakmanız yeterli!..
Bir İsrail’e bakın, bir de “yerli işbirlikçi”lerine!..