Komutanların ehliyeti ve ahmaklık
Komutanların ehliyeti
Tam 25 yıl önce, 12 Eylül askerî yönetimi, giderayak bir kanun çıkarttı. 19 Ekim 1983 tarihinde çıkan bu kanunun başlığı şöyleydi: "Türkçeden başka dillerde yapılacak yayınlar hakkında kanun".
Bu kanun 1982 Anayasası'nın 26 maddesinde yer alan "Düşüncenin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz" hükmüne dayandırılmıştı. Amaç Kürtçeyi yasaklamaktı. Sadece 8 yıl yürürlükte kalan, rahmetli Turgut Özal'ın önayak olmasıyla ilga edilen bu kanun çok garip bir kanundu. Beş maddeden mürekkep kanun insan doğasına dair imkânsız olan şeyleri istiyordu. "Türk vatandaşlarının anadili" başlıklı 3. madde, saçmalığı göstermek için yeterli: "Türkçeden başka dillerin anadil olarak kullanılmasına ve yayılmasına yönelik her türlü faaliyette bulunulması... yasaktır". Bu hükmün cezai müeyyidesi ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıydı.
"Türkçeden başka dilin anadil olarak kullanılmasına... yönelik faaliyette bulunmak..." ne demek? Bu ibare ne anlama geliyor? Bu soruya cevap vermek için saçmalığın ötesine geçip ahmaklığın sınırlarına göz atmanız lâzım. Bu ibare Kürtçeyi, bir iletişim aracı olarak yasaklamıyor. İmkânsız olanı, cezai müeyyideye bağlıyor, anadili bütünüyle iptal ediyor. Bu ahmaklığı vurgulamak için altını çizmek zorundayım. "Türkçeden başka dilin" diye başlayıp "resmî dil olarak kullanılması" demiyor. "İletişim dili olarak" da demiyor. Hadi bunlardan da geçtik "umumî alanlarda kullanılması" da demiyor. Dikkatinizi çekerim "anadil olarak kullanılması" diyor. Peki anadil nerelerde "doğal ve kaçınılmaz" olarak kullanılır. Adı üzerinde, bu dili öğrendiğiniz annenizle konuşurken, rüya görürken, düşünürken, sayıklarken... Allah aşkına, bu yasağın kanun maddesi olarak ilan edilmesini ve bu hükmün cezai müeyyideye bağlanmasını bir kenara bırakın birilerinin böyle bir şeyi aklından geçirmesi bile ahmaklık değil mi? Gayrı insanî olmaktan, insan haklarına aykırı davranmaktan, insanların anadillerine, dolayısıyla onurlarına ve kişiliklerine saygısızlıktan bahsetmiyorum. Düpedüz ve katıksız bir ahmaklıktan söz ediyorum.
Bu ahmaklık bir askerî dikta yönetimi marifetiydi. En üst düzeydeki komutanların eseriydi. Kenan Evren, bu kanun için yıllar sonra "bir hataydı" dedi. Düpedüz ahmaklık olan bu "hata" acaba kaç kişinin hayatına mal oldu?
TRT Şeş'in açılışında konuştuğum yaşlı bir Kürt, hüzünle bana şunu söylemişti: "Bu kanal on yıl önce açılsaydı, bugün kaç kişi hayatta olurdu, biliyor musun?" Bu sözün verdiği ilhamla ben de şu soruyu soruyorum: "Geçmişte bu kanun gibi ahmakça hatalar yapılmasaydı, kaç kişi hayatta olurdu ve Türkiye bugün nerede olurdu?"
CHP lideri Baykal, TRT'nin Kürtçe yayına başlamasını "yanlış" bulduğunu söylüyor. Bu yayını "devletin etnik bir çabaya destek vermesi" olarak niteliyor ve atılan adımı "Bunlar büyük kararlar" diye eleştiriyor. Ben Baykal'ın özellikle "büyük karar" lafına takıldım. Baykal "Kürtçe yayın"ın sadece hükümete bırakılamayacak kadar "büyük bir karar" olduğunu ima ediyor.
Doğrusu şu: O kadar ahmakça kararı düzeltmek için "büyük kararlar" vermek gerekiyor.
Büyük kararlar verirken geçmişin hatalarıyla hesaplaşmamız şart. Geçmişin hatalarını masaya yatırmak ve onlarla yüzleşmek, bu hataların sahiplerinden hesap sormak, doğru ve büyük kararlarla yola devam etmenin ön şartı.
Türkiye, 27 Mayıs darbesi ile büyük bir kazaya uğradı. Kurtuluş Savaşı'nı bile demokratik bir iradeye, Büyük Millet Meclisi'ne raptetmiş bir toplum, bu tarihten sonra ülke yönetme ehliyetine sahip olmayan komutanların, karşılığında ağır bedeller ödediğimiz hatalarına mahkûm oldu.
Doğru istikamette yolumuza devam etmek için geçmişin bu ahmakça hataları ile yüzleşmeli ve en başta "devleti koruma" iddiasına sahip olanların "ülke yönetme ehliyetleri"ni sorgulamalıyız. Yaşadığımız tecrübeler bize neyi anlatıyor? Sistematik bir ehliyetsizlik durumunu değil mi?