İslam'da recm cezası vardır
Merhum Mevdudî "Kur'ân'da Dört Terim" adlı kitabında, İslâm ümmetinin hicrî üçüncü asırdan sonra İlah, Rab, Din, İbadet konusunda sahih anlayışı yitirdiğini iddia eder ve bunların doğrusunu kendisinin bulduğunu ve bildirdiğini söyler.
Çağımızın büyük Ehl-i Sünnet âlimi Hindistanlı merhum Ebü'l-Hasen Nedvî, "Kur'ân'ın Siyasî Yorumu" (Bedir Yayınevi, Tel: 0212/519 36 18) adlı kitabını Mevdudî'nin bu iddiasını çürütmek maksadıyla yazmıştır.
Nedvî, Mevdudî'nin dostudur ve kitabını üzülerek yazdığını beyan eder. Lâkin hak ve hakikat dostluktan önce gelmektedir ve yanlışların düzeltilmesi gerekmektedir.
Mevdudî gibi din ilimlerini tahsil etmiş, bunca eser yazmış bir kimse bile Kur'ân'daki dört ana terim konusunda yanılabilirse; onunkinin binde değil, milyonda biri kadar ilmi ve irfanı olmayan cahillerin, kendi kafalarına ve hevalarına göre yaptıkları ve yapacakları yorumların sıhhatini siz düşününüz.
Mevdudî niçin yanılmıştır?
Cumhur-i ulemânın yolundan gitmediği, Ehl-i Sünnet imamlarına ve allâmelerine tabi olmadığı için.
Bilindiği gibi bu zat kitaplarında İslâm'ın iman şartlarını beşe indirmekte, kadere imanı listeye koymamaktadır. Bunca eimme, fukaha, müctehid, ulemâ kadere imanı Âmentü şartları içinde saymış da merhum Mevdudî saymamış... Kime tâbi olacağız? Elbette çoğunluğa, yani Ehl-i Sünnet ulemâsına.
İslâm'ı ve Kur'ân'ı halkın yorumlaması doğru değildir. Mukallid halkın fukahaya tâbi olması gerekir. Aksi takdirde her kafadan ayrı bir yorum çıkar. Ümmet içinde kaos ve anarşi baş gösterir.
Müslümanlar Kur'ân'ı okumasınlar mı?Böyle diyen yok. Okusunlar. Lâkin mânâsını ve yorumunu ehliyetli ve icazetli ulemânın ve müfessirlerin yazdıkları tefsirlerden okusunlar.
Her Müslüman Kutsal Kitabı kendi hevasına, re'yine göre yorumlayamaz ve ondan hüküm çıkartamaz.
Arapça bilmeyen, âlet ilimlerini ve 'âli ilimleri tahsil etmemiş ve icazet almamış olan kimseler ellerine bir meal veya tercüme alacaklar ve başlayacaklar yorum yapmaya, hüküm çıkartmaya, ahkâm kesmeye. Ne kadar yanlış bir metottur bu.
Kur'ân'ı Yüce Allah insanlara okusunlar, ibret alsınlar, doğru yolu bulsunlar diye göndermedi mi? Elbette gönderdi ama ondan hüküm çıkartmanın, onu yorumlamanın şartları ve kuralları vardır.
Bunun için on dört ilmi bilmek gerekir. Bu ilimlerin bir kısmı âlet ilimleridir, bir kısmı 'âli ilimlerdir.
Bu on dört ilim kisbîdir, yani çalışarak, imtihan verip icazet alarak öğrenilir.
Bunları tamamlayan bir ilim daha vardır ki, o kisbî değil vehbîdir. Allahü Teâlâ bu ilmi ihlâslı alim kullarına verir.
Kur'ân-ı Kerîm'i tefsir edebilmek için çok geniş ve engin bir genel kültüre de sahip olmak gerekir.
Nalbant, terzi, veteriner, doktor, esnaf... Bunlar kendi kafalarına göre Kur'ân yorumu yaparlarsa elbette yanılırlar.
Bazı ayetler nasih veya mensuhtur.
Bazı ayetlerde tahsis vardır.
Bazı ayetlerde birkaç vecih vardır.
Bazı ayetler müteşabihtir. İlimde rüsuhu olmayanların onlar hakkında konuşması caiz değildir.
Sadece mükemmel Arapça bilmekle de tefsir yapılamaz.
Usûl-i fıkıh bilecek, usûl-i hadîs bilecek, usûl-i tefsir bilecek.
Onbinlerce hadîs bilmeden Kur'ân tefsir edilebilir mi?
İslâm'ı yorumlamak da herkesin haddi ve işi değildir.
Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vekili, vârisi, halifesi durumunda 'âmil ve gerçek alimler vardır. Onlar nasıl anlatıyorsa İslâm'ı ve Kur'ân'ı o şekilde anlamak ve öğrenmek gerekir.
Namaz kılmayan bir fasığa sormuşlar. Niçin kılmıyorsun? Kur'ân'da namaza yaklaşmayın ayeti var, ben de o yüzden kılmıyorum... demiş. Delil göster demişler. İçkili (sarhoş) iken namaza yaklaşmayınız (kılmayınız) ayetinin sadece "Namaz kılmayınız" kısmını okumuş. Ayetin tamamını okusana denilince "Ben Medine kurrâsı değilim" cevabını vermiş!
Evet Kur'ân Allah'ın kitabıdır... Kur'ân bize gönderilmiştir... Kur'ân'a uyarsak kurtuluruz...
Lakin Kur'ân'ı kendi kafamıza, re'y ve hevamıza göre yorumlamamız doğru değildir.
Allah korusun cahilliğimiz yüzünden ters bir yorum yaparak küfre bile düşebiliriz.
Kur'ân "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" diyor.
Kur'ân'ı ve İslâm'ı anlamada "Bilenlere" yani gerçek icazetli ulemâya, fukahaya, müfessirlere, kâmil mürşidlere tâbi olmalıyız.
Aklın, hikmetin, sağduyunun gösterdiği yol budur.
Bu yolu bırakırsak aşırılıklara düşeriz, yanlış yorumlar yaparız ve doğru yoldan çıkarız.
Peygamberimiz 72 bozuk fırkadan bahs ediyor ve bunlar cehennemliktir diyor. Niçin sapıtmışlar? Kur'ân'ı inkâr ettikleri için değil, Kur'ân'ı yanlış yorumladıkları için...
İslâm'da Recm Cezası Vardır
Bazı reformcuların, dinde değişiklik isteyenlerin, light ve ılımlı İslâm taraftarlarının, fıkıhsız ve Şeriatsız bir İslâm türetmeye çalışanların, sözde ilahiyatçıların inkâr ettikleri İslâmî hükümlerden biri de recmdir.
Recm cezası sadece Ehl-i Sünnet ve cemaat mezhebince değil, Haricîlik dışındaki fırkalar tarafından da kabul edilmektedir.
Bu konuda doyurucu ve ikna edici bilgiler edinmek isteyenler Ebebukir Sifil hocaefendinin konuyla ilgili yazılarını okuyabilir.
Bugün dünyada korkunç bir ilhad, ateizm, dinsizlik, iffetsizlik fırtınası esmektedir. Kendilerini ilerici, çağdaş, uygar sanan birileri nikaha bile karşı çıkıyor, zinayı bir suç olarak kabul etmiyor.
Onlara yaranmak isteyen birtakım tatlısu Müslümanları da nice temel İslâmî kurumu ve değeri inkâr ediyor veya sulandırmaya çalışıyor.
Müslümanlar bu gibi tuzaklara düşmemelidir.
İslâm dininin farizalarından biri de iffettir. Yani cinsel şehvet konusunda Kur'ân, Sünnet, fıkıh, Şeriat, ahlâk-ı islamiyye, hikmet sınırlarının ve hükümlerinin dışına çıkmamaktır.
İslâm hukukunda recm cezası vardır. Bunu inkâr etmek, güneş gibi açık ve aydınlık bir gerçeği inkâr demektir.
Peygamberimizin (salat ve selâm olsun O'na), evli olarak zina edene (suçu şer'an sabit olduğu takdirde) recm cezası uyguladığı, tevatür derecesine ulaşan sahih hadislerle sabittir.
Râşid Halife Ömerü'l-Faruk radiyallahu anh hazretleri Medine-i Münevvere'deki Mescid-i Nebevî minberinden İslâm dininde recm cezası olduğunu ilan ve beyan etmiş, onu dinleyen ashabtan hiç biri de buna itiraz etmemiştir. Bu da, recmin sahih olduğunu gösterir.
İslâm’ı ve Kur’ân’ı Doğru Yorumlamak
Asr-ı Saadette ashabtan Mâiz bin Mâlik (radiyallahu anh) Peygamberimize gelerek "Yâ Resulallah beni temizle" dedi. Efendimiz "Yazık sana, çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et..." buyurdu. Mâiz, fazla uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulü! Beni temizle..." dedi. Hz.Peygamber aynı sözleri söyleyerek onu geri gönderdi. Bu şekilde üç kere gitti geldi. Dördüncü ikrarında (suçunu itiraf etmesinde) "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz "Zinadan" cevabını verdi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalktı, ağzını kokladı, onda şarap kokusu bulamadı. Hz.Peygamber tekrar "Sen zina ettin mi?" buyurdu. Mâiz açık bir şekilde "Evet" dedi. Bunun üzerine Efendimiz emir buyurdu ve Mâiz recm edildi. Bu hadiseden hemen sonra Ashab ikiye ayrıldı, bir kısmı Mâiz'in helâk olduğuna, bir kısmı ise onun en faziletli tevbeyi yapmış olduğunu söyledi. Efendimiz Ashabının yanına geldi ve Mâiz bin Mâlik için dua edin... AllahMâiz'e mağfiret eylesin...Mâiz öyle bir tevbe etti ki, onun bu tevbesi bir ümmet (toplum) arasında paylaştırılsa onlara yeterdi..." buyurdular. (Sahih-i Müslim, Hudûd, 22... Şevkânî, Neylü'l-evtar, VII, 95, 109... Zeylâî, Nasbu'r-râye, III, 314 ve devamı)
Zina suçunun isbatı (sübutu) çok zordur. Şeriatımız bunun için hayli şart koymuştur. Bu şartların yerine getirilmesi kolay değildir. Ceza ağırdır ama isbatı da çok ama çok zordur. İki kişinin zina ettiğini dört şahidin görmesi gerekir. Üçü, zinayı fiilen görse, biri çiftleri sadece yorgan altında görse zina yine isbat edilmiş olmaz. Hattâ, gördük diyen şahitlere kazf (zina iftirası) cezası verilir.
Fıkıh kitaplarımızda bunlar tafsilatlı bir şekilde (ayrıntılarıyla) yazılıdır.
Durum böyle iken birtakım aykırı ilâhiyatçıların "İslâm'da recm cezası yoktur" diye diretmeleri gülünçtür, ayıptır.
Tarihselciler denilen bozuk fırkanın bazı mensupları "Evet eskiden böyle bir ceza vardı ama zamanımızda geçerli değildir" diyorlar. Böyle bir te'vil fâsiddir.
İslâm dininde, fıkhında, Şeriatında olan kesin bir hükmü inkâr edenlerde hiç akıl, firaset, denge, insaf yok mudur?
Maalesef zamanımızdaki bazı İslâmcılar, kefereyi memnun, mesrur ve mahzuz etmek ve onlara yaranmak için zinayı suç olmaktan çıkardılar. Böyle bir şey ibahiye fırka-i merdudesinin yoluna sapmak değil midir?
Doğrusu recm haddini inkâr eden ilâhiyatçılara ve reformculara şaşılır ve onlara dinî konularda kesinlikle itimad edilmez.