Küresel İntifada
Halit Meşal, Gazze saldırısının başlarında Filistin halkını yeni bir intifadaya davet etmişti. Gerçekleşirse bu üçüncü intifada olacaktı. İntifada gerçekleşme yolunda ama sadece Filistin'e münhasır değil. İslâm dünyasının ayakta olması aslında üçüncü ve küresel intifadayı temsil ediyor. Birinci İntifada bilindiği gibi 1987 yılında başlamış ve 1991 yılına kadar sürmüştü. İkincisi el'an bitkisel hayatta olan Şaron'un 28 Eylül 2000'de Mescidi Aksa'ya tecavüzü ve ayaklarıyla bu kutsal mekanı kirletmesiyle birlikte başladı, bir müddet sonra o da tavsadı. Sıra üçüncüsüne geldi. Kuşatma altında olan Gazze'ye açık saldırı ve İsrail'in kimseyle aldırmayarak savaş suçu işlemesi İslâm dünyasının tüylerini diken diken etti. Yüreğini, ciğerini paraladı. Dolayısıyla intifada boyut değiştirdi ve mahalli bir intifadadan küresel intifadaya intikal ettik, yükseldik. Irak işgalinden sonra tek kutuplu dünya sisteminin zulüm makinesi ve aracı haline gelmesiyle birlikte kitleler SSCB'den boşalan dengeyi doldurmaya başlamışlardı. Bunun üzerine, 'yeni süpergüç kamuoyu gücü' denmeye başlanmıştı. Kamuoyu gücünün İslâm dünyasına bakan yüzü ise hâlâ âtıldı. İşte Gazze ile birlikte İslâm kamuoyu da dirildi. Gazze saldırıları bu ruhu tetikledi. İslâmi kamuoyunun hassasiyeti zaten eskiden beri müsellem. Ama bunu organize edip kuvveden fiile çıkaramıyordu. İnfial sözde kalıyor eyleme dönüşmüyordu. Potansiyel güç bir türlü fiili ve aktif güce dönüşmüyordu. Eskilerin tabiriyle bir türlü kuvveden fiile çıkamıyordu. İlk kez 1430 hicri yılıyla birlikte Müslüman kamuoyu kendisini ortaya koydu ve ispat etti. Devletlerin bıraktığı boşluğu doldurdu. Burada siyasi bir şizofreni görüyoruz. Siyasi olarak İslâm ülkelerinin sınıfta kaldığını ve mazlum Gazze halkıyla dayanışma emaresi gösteremediğini esefle müşahade ediyoruz. Aynen bu durumda Necip Fazıl Kısakürek'in ifadesi maşeri vicdanlarda ve kulaklarda yankılanıyor: Masum tabanın, menhus tavanı.
-
Lakin artık masum taban Arapların 'mağlubun ala emrihi' dedikleri gibi pasif değil. İlk kez aktif duruma geçti. Bu çok önemli ve tarihi bir gelişme. Türkiye de tabir caizse küresel intifadanın merkezi değilse bile üslerinden birisi haline geldi. Bizler de bu sürecin bir parçası olduk. Türkiye küresel intifadanın yoğunluğunu yaşıyor. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Kelkit'te idim. Kalabalıklar belediyenin yeni salonunu hınca hınç doldurmuşlardı. Pürdikkat Filistin halkının acılarına kulak veriyorlardı. Hem Gazze'ye kulak vererek vicdani bir dayanışma örneği gösterdiler hem de Ahmet Ağırakça'nın El cezire Kanalında çınlayan tiz sesinde ifade ettiği gibi 'cuyubuna meahum' yani ceplerimiz de onlarla birlikte ifadesini somutlaştırdılar ve dayanışmanın ötesine geçerek Ensar gibi paylaşma örneği sergilediler. Haddizatında bir kasaba olan Kelkit, dayanışmada bir şehir ruhu sergilemişti. Büyükler gibi davranmıştı. Ardından Kemaladdin İbnül Hümam ve Şemseddin Sivasi'nin memleketi olan 'beyaz şehir' Sivas'a geçtik ve orada bir kitle mitingine katıldık. Kar, kış kıyamet olmasına rağmen yine de Sivaslılar mitinge yaz kadar ilgi göstermişlerdi. Dinleyicilerin yanlarında taşıdıkları pankartlardan birisinde şu ifade yazılıydı: Gazze için ayağa kalk. Halk Gazze için ayağa kalkmakla kalmamış aynı zamanda birlik ve direniş ruhunu da ayağa kaldırmıştı. Müslüman dünya, 1909 ve sonrasında Filistin üzerinden yıkılmış yine 100 yıl sonra Filistin üzerinden diriliyordu.
-
Dolayısıyla Gazze Filistinliler için bir dayanışma ruhu değil aynı zamanda ataletten silkelenme ve birlik ve direniş şuurunun yeniden filizlenmesi ve uyanışıydı. Bundan dolayı da her yer Gazze olmuştu. Nitekim halk 'biz de Gazzeliyiz' diye tempo tutuyor ve hissiyatını ortaya koyuyordu. 'Her yer Kerbela ve her gün Aşura' ifadesindeki gibi her yer Gazze ve herkes Gazzeli olup çıkmıştı. Sivas'taki kitle gösterisinden sonra sivil toplum örgütlerinin tertip ettiği konferansa katılmak üzere Zonguldak'a gittik. Konferansı TGTV ile birlikte tertip etmişlerdi. Yine ölen sineler veya âtıl sineler Gazze felaketi ile coşmuş ve yerini dayanışma ve paylaşma ruhuna terk etmişti. Kazablanka'dan Cakarta'ya kadar cemmi-i gafirlerin yüzbinlik ve milyonluk toplantılarına ve mitinglerine şahit oluyordu. 21. yüzyılın başlarında İslâm dünyası ölmediğini ve diri olduğunu aleme ilan ediyordu. Gerçekten de İsrail, İslâm ruhunu yeniden uyandırdı ve diriltti. Denildiği gibi 'bir ölür bin diriliriz'. Nitekim öyle de oluyor. Çanlar İsrail için çalıyor. Şimdiden kamuoyu savaşını kaybetti bile. Zulüm abad olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.