Köpeğin soruya cevabı!
Söz ve davranışlarda yorum farkları
Herkesin elinde evrensel bir ölçü olmayınca herkes yaşı, kültürü, bölgesi, hissiyatı, gurup gayreti, milli gayreti doğrultusunda değerlendirmeler yapar.
Hava bulutlanınca köpeğe sormuşlar ne olacak?
Köpek, "Gökten kemik yağacak" demiş.
Kedi "Fare yağacak" demiş.
Bülbül: "Gül yağacak" demiş.
Çiftçi "yağmur yağacak" demiş.
Altı milyar insanın altı milyar parmak çizgisi olduğu gibi altı milyar karakter çizgisi vardır.
Altı milyar ayrı görüş olması da çeşitliliktir. Herkes görüşünü pazara sürsün.
Altı milyarı yaratanının Kur'an'ı ise mihenk taşı gibidir. Ona uyanları alırız, uymayanları bırakırız o kadar.
Baktığınız yerin önemi olduğu gibi baktığınız şey de, baktığınız şeyin kullanıldığı yer de önemli.
Ceviz ağacının yarısından tabut yaparsınız size sevimsiz gelirken, diğer yarısından kütüphane yaparsınız bu sefer size çok sevimli gelir.
Baktığımız eşyanın durumu da bizi yönlendirir.
Hatta tabuttan korkan insanlar olduğu gibi "Beni Rabbime götüren tahta at diye onu sevimli bulanlar da olur.
Bu sefer de eşyayı değerlendirmede insanların inançları devreye girer.
Çelebizade Şeyhulislam İsmail efendi "İyi ile kötü, bulunduğu duruma göre belirlenir.
Mesela okun doğru olması, kılıcın ise eğri olması iyidir, doğrudur" anlamında:
"Nîk-ü (iyi) bet (kötü) her vasıf olur zâte nisbetle kemâl
Doğruluk nâvekte (okta) hoştur, eğrilik şemşîrde (kılıçda)" diyor.
İyi insanla kötülük yapan insanı birlikte görürsen hemen ikisinin de hakkında aksi yönde karar verme.
Ok ile yayın bir atımlık beraberliği vardır. Bu beraberlikte ok, doğruluğundan bir şey kaybetmez, yay da eğriliğinden bir şey kaybetmez ama ikisinin beraberliğinden iş biter.
İmam, minberden konuşurken cemaat sessizce dinlerken, cami dışında cemaatle imam birçok konuda tartışmaya girerler.
Kahvedeki sandalye ile camideki mihraptan konuşmak hiçbir zaman aynı değildir.
Onun için "Makama göre makal, makale göre makam vardır" demişler.
Yani, her sözün bir yeri olduğu gibi her yerin de bir sözü vardır.
Düğün evinde konuştuğunuzu ölü evinde konuşamazsınız.
*
Sözler, söylendikleri şeye, söylendiği zamana, zemine göre manası değişir.
Mesela, "Sana benim gözümle bakmayanın gözlerini oyarım." Diyen şairin bu şiirini Bayrak için söylediğini öğrendiğimizde Bayrağa yan gözle bakan düşmanları kastettiğini anlarız.
"Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun" diyene ne diyeceğiz?
Şaire, kastını sorduğumuzda, kastettiğinin kendi sevgili eşi olduğunu öğrenir ve ona bakanlar, kardeşçe, dostça, babaca, annece bakabileceğini ama eş olarak bakamayacağını öğreniyoruz.
Karacaoğlan:
"Ağalar ben bir güzel gördüm
Cennet kadını kadını
Desem dile destan olur
Demem adını adını" diyor ve sevdiğinin adını bile dillerden kıskanıyor.
Ama, Taşlıcalı Yahya'nın sevdiği, bütün sevgilileri yaratan Allah olduğundan, herkesin onu sevmesini ve herkesin onun adını söylemesini istemektedir.
"Kâşki sevdiğimi sevse kamu halk-ı cihân
Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa"
Yani: Keşke benim sevdiğimi bütün insanlar sevseydi de, herkesin anlattığı o olsaydı." Diyor.
Ariflerden biri, "Men arafellahe kelle lisanühü/ Allah'ı bilenin dili yorulur/susar" diyor.
Bir diğer arif ise "Men arafellahe tale lisanühü/ Allah'ı bilenin dili uzar/çözülür, gördüğü hikmetleri anlatmaya başlar" diyor. (Bursevi, Ruh'ul Mesnevi, İnsan yayınları s, 191)
Hallacı Mansur "Ene-l Hak" dedi, bir çok ilim adamı ve tasavvuf erbabı onu evliyanın baş tacı yaptı, Firavun "Ene Rabb" dedi, Kur'an-ı Kerim'de kafirliği ilan edildi.