Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bize de mi lolo!

Bize de mi lolo!

Bazı politikacılarla yazarlarda hukuku “çarpık” anlama yaygın…
Vaktiyle “yüksek makam”lar işgal etmiş bazı anlı-şanlı isimlerin gözaltına alınması karşısında aynı çığlığı basıyorlar:
“O da gözaltına alınır mı ya?”
Niye ki?
Hukuk sadece sıradan vatandaşlara mı işliyor?
Yüksek makamlar işgal etmiş olanların imtiyazı mı var?
İşte sözün tam burasında Ayşe Böhürler meslekdaşımızın, “Dincilerden laiklere mahalle baskısı” iddiaları karşısında yaptığı tespit geliyor insanın aklına:
“Laikler şimdiye kadar imtiyazlıydı, şimdi eşitlendik!” demişti.
Duyduğumda abartılı gibi gelmişti bana, ama bakıyorum da laikler ve laikçiler gerçekten de imtiyazlı imişler…
Hukuk kendilerine de işlemeye başlayınca koparılan kızılca kıyametten anlaşılıyor.
“Bize de mi lolo” demeye getiriyorlar.

Bu “lolo” hikâyesi uzun, ama özetlemeye çalışayım…
Adamın birinin yüksek miktarda borcu varmış, ancak ödemeye niyetli değilmiş…
Parasını bir türlü tahsil edemeyen alacaklı her yola baş vurduktan sonra, umudu kesip en sonunda mahkemeye gitmiş…
Duruşma günü yaklaştıkça, haksız çıkacağından emin bulunan borçluyu bir telaştır almış… Bir çıkış yolu düşünürken, eski bir arkadaşına rastlamış…
Derdini yana yakıla anlatmış…
“O iş kolay” demiş arkadaşı, "ben bir çare biliyorum, ama benim önerimle borçtan kurtulursan beşyüz liranı alırım. Bilirsin arkadaşlık başka, alışveriş başkadır.”
Çaresiz durumdaki borçlu, “tamam” demiş, teklifi hemen kabul etmiş.
Arkadaşı başlamış borçtan kurtulmanın çaresini anlatmaya:
“Hâkim sana ne sorarsa sorsun, sen sadece 'lolo' de, sonunda hâkim bıkacak ve davayı düşürecek."
Duruşma günü gelmiş, mahkeme salonuna alınmışlar.
Kimlik tespitinden sonra Hâkim borçluya sormuş:
"Senin bu adama borcun var mı?"
Öğretildiği gibi, “Lolo” demiş borçlu.
"Anlamadım evlâdım, ne diyorsun evladım?" diye üstelemiş Hâkim…
Bizimki gene “Lolo” demekle yetinmiş.
Hâkim dakikalarca uğraşmış, ama borçlunun ağzından “Lolo”dan başka kelime alamamış.
Sonunda bıkmış usanmış Hâkim, “Defol gözüm görmesin” diyerek kovmuş borçluyu.
Borçlu sevinçle dışarı çıkmış. Çıkar çıkmaz da kendisine akıl veren arkadaşıyla karşılaşmış:
“Borçtan yırttın değil mi?” diye sormuş arkadaşı.
O an akıl öğreten arkadaşına beşyüz lira vermesi gerektiğini hatırlamış.
Hemen öğretilen yola başvurmuş:
“Lolo…”
Arkadaşının gözleri hayretten faltaşı gibi açılmış:
“Hâkime ‘lolo’yu anladık da, şimdi bize de mi lolo?” deyivermiş.

28 Şubat sürecinde hukuk dışına çıkanlar, Ergenekon sürecinde “Hukuk Devleti” diye yırtınıyor…
Hukuk devletinin gereği olan gözaltıları ise “Bize de mi lolo” dercesine sorgulamaya kalkışıyor.

Sayın Baykal neredeyse kucağına alıp sevecek Ergenekon’u…
Önce avukatı oldu, sonra kendini âdeta onunla bütünledi…
Dedik ya, kucağına alıp sevecek neredeyse.
“Ana” Muhalefet Partisi’nin bu hale düşürülmesi, çok acı!
Böyle “Ana”lık olmaz olsun!...

Silahları kimin gömdüğünü sormuyorum…
O silahlarla ne yapacaklarını dahi merak etmiyorum…
Sadece üç sualim var:
1. Türkiye’de “Gladyo” denen bir oluşum var mıydı?..
2. Şu ya da bu tarihte, Ecevit’in sık sık atıfta bulunduğu, ancak başbakan olduktan sonra ne hikmetse unuttuğu “Kontr-gerilla” adlı bir oluşum mevcut muydu?..
3. Generkurmay (yahut Jandarma Genel Komutanlığı) bünyesinde “Jitem” isimli bir teşkilatlanmaya gidilmiş miydi?
Silâhların hangi amaçla kimler tarafından gömüldüğünü anlamak için bu soruların dosdoğru cevaplandırılması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi