Hamas terörist ise Sütçü İmam neciydi?
Günlerdir ve hatta haftalardır, gündemde 2 olay var.. Birisi Terör Devleti İsrail, diğeri de Terör Örgütü Ergenekon... Bu iki olaya hemen herkes “kendi penceresinden” bakıyor ve elbette “benim dediğim doğru” diyor... Bunu yadırgamıyorum... Çünkü, herkes “farklı” düşünecek, “farklı” görecek ve olayı “farklı” yansıtacak...
Hiç kimseden “tek tip” düşünmesi beklenemez... Kaldı ki, şahsen ben; bazı komutanların “boşalma özgürlüğü”nü kullanmasına gösterilen hoşgörünün, “saçmalama özgürlüğü”ne de gösterilmesi gerektiğine inanıyorum... Öyle ya; Osman Özbek gibi generallerin “boşalma” özgürlüklerini kullanabildiği bir ülkede, Tuncay Güney gibiler de pekalâ “saçmalama”(!) özgürlüğünü kullanabilmelidir!..
Nihayetinde, Deniz Baykal’ın dediği gibi, “Tam bir deli saçması” der, geçersiniz!..
Ama, şuna itirazım var:
Kartelin dayattığı gibi, hiç kimsenin “tek tip düşünmek” gibi bir mecburiyeti yoktur, olamaz da!..
“Farklı” düşünen insanları, “baskı” altına alıp da, ya da “hedef gösterici tarz”da ifadeler kullanıp da; insanlara “İllâ benim gibi düşüneceksin!” dayatmasında bulunmak, “düşünce ve ifade özgürlüğü” kavramını tatile çıkarmak olur!..
“TERÖRİST YAHUDİ”DEN KİM RAHATSIZ?
Bu girizgâhı şunun için yaptım: Son günlerde “gazetem Vakit, ben ve arkadaşlarım” farklı görüşler dile getirdiğimiz için “kartel gazeteleri” tarafından “hedef” gösteriliyoruz!..
Hem de, “hedef göstermek” gibi iğrenç bir iftira ile suçlanarak “hedef” gösteriliyoruz!..
Neymiş;
“Terörist Yahudi, yine bebek vurdu” demişiz!..
Neymiş;
“Yahudi eşittir terörist” demişiz!..
İşte bu ifadeler, Türkiye’deki “Musevi”leri endişeye sevketmiş!.. “Yahudi karşıtı yayınlardan rahatsızlık duyuyorlar”mış!..
Tabiî, “Türkiye’deki Musevi Cemaati”ne, bu saatten sonra kalkıp da; “Yayınlardan rahatsızlık duyuyorsunuz da, Gazze’de İsrail eliyle gerçekleştirilen soykırım amaçlı katliamlardan rahatsızlık duymuyor musunuz?.. Gazze’deki katliama, kalkmış çatışma diyorsunuz!.. Soykırım amaçlı bu saldırılar bir katliam mıdır, yoksa çatışma mı?” diye soracak değilim!..
Ama, “Ergenekon avukatlığı”na soyundukları yetmiyormuş gibi, şimdi de “Yahudi avukatlığı”na soyunan “kartel medyası”na bir çift sözüm var:
“Söyleyin ulan kartelozlar!.. Herkes, sizin gibi düşünmek zorunda mıdır?.. Mecbur muyuz sizin gibi düşünmeye ve yazmaya?..”
Hem, size ne oluyor ki;
Museviler “rahatsızlık duyuyoruz” deyince; niye hemen aklınıza “gazetem Vakit, ben ve arkadaşlarım” geliyor?..
HAMAS, YAHUDİ İŞGALİNE DİRENİYOR!
Ne yani;
Ben ve arkadaşlarım “sizler” veya “Yahudiler” gibi düşünüp de, “İsrail işgali altındaki Filistin’in özgürlüğü” için savaşan Hamas mensuplarına “terörist” demek zorunda mıyız?..
Kesinlikle hayır!..
Çünkü onlar; “bana, gazeteme, arkadaşlarıma ve 70 milyona göre” bir “özgürlük savaşçısı”dır!..
Çünkü onlar;
“Siyonist İsrail işgali” altındaki topraklarını özgürlüğe kavuşturma mücadelesi vermektedir!..
Hayır, onlar “terörist” değil, “direnişçi”dir!..
Eğer Hamas mensuplarına “terörist” dersem, en başında “Mustafa Kemal ve silah arkadaşları”na da “terörist” demek gerekir!..
Eğer Hamas mensuplarına “terörist” dersem; Ege’deki “Efe”lere, Kahramanmaraş’taki “Sütçü İmam”a, Erzurum’daki “Kara Fatma”ya, “Nene Hatun”a, Gaziantep’teki “Şahin Bey” ile “Şehit Kamil”e ve adlarını saymakla bitiremeyeceğim nice “özgürlük savaşçısı”na da “terörist” demem gerekir ki, bunu ne ben diyebilirim, ne de bir başkası!..
Söyleyin, öyle değil midir...
Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, Efe’ler, Sütçü İmam’lar, Kara Fatma, Nene Hatun, Şahin Bey ve Şehit Kamil’ler, “işgalci düşman”ın yani Yunan’ın, İngiliz’in, İtalyan’ın ve Fransız’ın gözünde bir “terörist” değil miydi?..
“İşgalci düşmanın gözünde” elbette öyleydiler!..
İşgalci için; kendilerine her kim “direniyor” ise, kendilerine her kim “zarar” veriyor ise, onların hepsi “isyancı”dır, “anarşist”tir, “terörist”tir!..
İyi ama, “işgalci düşmanların ağzıyla” konuşup, ben de mi “terörist” diyeceğim onlara?..
Söyleyin Allah aşkına;
Kanı ve canı pahasına “vatanını savunan” ve “düşman işgaline direnen” insanlara, hiç “terörist” denir mi?..
Daha açık söyleyelim;
Bu millet; liderleri ve bütün fertleriyle, dün nasıl “İstiklal Savaşı” verdi ve bu toprakları “düşman işgali”nden kurtardıysa, bugün de Hamas aynısını yapmakta, “işgalci İsrail”e karşı “özgürlük savaşı” vermektedir!..
Onlar, “terörist” değil, birer “kahraman”dır!..
Bunu, artık “Siyonist terör devleti İsrail” de kabul etmelidir, “Yahudi avukatlığı”na soyunan “kartel gazeteleri” de!..
Bir şeyi daha kabul etmelidirler;
“Hiç kimse, kendileri gibi düşünmek zorunda değil!.. Çünkü hiç kimse, kurulmuş bir robot değil!”
NE KADAR ÖLÜ, O KADAR OY!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim şu “Yahudi terörü” veya “terörist Yahudi” ifadesinden duyulan “rahatsızlık”(!) meselesine!..
Öncelikle ifade edeyim ki; “Yahudi terörü” veya “terörist Yahudi” derken, kesinlikle “Türkiye’deki Musevileri” kastediyor değiliz!..
Kastedilen, “İsrail’deki Yahudiler”dir!..
Kastedilen “Gazze’de soykırıma girişen askerler ve onlara destek veren Yahudiler”dir!..
Hiç kimse kusura bakmasın;
Onlar, gerçekten de “terörist”tir!..
Hem “kudurmuş köpek gibi saldıran”lar, hem de “katliama onay ve destek” verenler!..
Söyler misiniz Allah aşkına;
Adeta, “ne kadar ceset, o kadar oy” sloganıyla Gazze’yi “harabe”ye çeviren ve “1000’i aşkın Filistinli”yi katleden İsrail askerlerine Yahudilerce verilen desteğin oranı kaçtır?..
Ben söyleyeyim;
“Yüzde 94-95!”
Düşünebiliyor musunuz;
“Gazze’deki insanlık dışı soykırım”a destek veren ve “katliamların devam etmesini” isteyenlerin oranı “yüzde 94-95”tir!..
Söyleyin hele;
Bu, nedir?.. “Sadizm” midir, “katillik” midir, “barbarlık” veya “canavarlık” mı?..
Nedir, bilmiyorum!..
Ama, kesinlikle “insanlık” değildir!..
Çünkü, “insan” olan bir insan, “daha fazla Müslüman öldürene, daha fazla oy” demez!..
Çünkü, “insan” olan insanda, azıcık da olsa “acıma” vardır, “merhamet” vardır!..
Ama, “Yahudi terörist”te hiçbiri yok!..
SİLVİO OVADYO VE TERÖR
Şimdi de gelelim, “Yahudi avukatlığı”na soyunan kartel gazetelerinin geniş yer verdiği “Türk Musevi Cemaati Başkanı”nın, ne kadar samimi olduğu meselesine..
Efendim, bu cemaatin başında Silvio Ovadyo isimli bir Musevi vardır!.
İşbu zat, Hahambaşı tarafından atanan Fahri Müşavirler Kurulu üyeleri tarafından 2 Haziran 2007’de, “3 yıl daha” Türk Musevi Cemaati Başkanlığı’na seçilmiştir!..
Demek oluyor ki, 2010’a kadar başkan!..
İşte bu başkan, yani Silvio Ovadyo; 2006’nın Ocak ayı ortalarında, Vatan Gazetesi Yazarı Mustafa Mutlu ile birlikte, “1972’deki Münih Saldırısı”nı Yahudi gözüyle anlatan filmi izlemiş!..
Biliyorsunuz;
Steven Spielberg'in çok tartışılan filmi Münih'te, 5 Eylül 1972'de "Kara Eylül" adlı Filistinli Örgütün 11 İsrailli sporcunun ölümüyle sonuçlanan eylemi sonrasında yaşananlar anlatılıyor.
Bu olay üzerine İsrail'in kadın başbakanı Golda Meir'in emriyle MOSSAD, tarihin en büyük "cadı avlarından" birini başlatmıştı.
Çok sayıda Filistinli hayatını kaybetmişti.
İşte bu filmi birlikte izledikten sonra, Vatan yazarı Mustafa Mutlu ile Musevi Cemaati Başkanı Silvio Ovadyo arasında şöyle bir konuşma geçmiş:
Mustafa Mutlu: Filmi, Filistin-İsrail olarak izlemedim. İsrail'in yerinde Türkiye'yi; başbakan Golda Meir'in yerinde kendi başbakanımızı gördüm. Ne tesadüf ki, bizde de derin devletin yoğunlaştığı dönemde başbakanımız kadındı. Sanki, Türk makamlarının o karanlık masa başında toplanmalarını izliyor gibi hissettim. Bu beni bir vatandaş ve insan olarak ürküttü. Hukuk devletlerinde sorun ne olursa olsun çözümün silahtan geçmeyeceğini anlamalıyız. O yüzden, bugün Türkiye'de de benzer şeyleri yaşadık, oradaki tetikçiler bugün hâlâ hayatımıza girip-çıkıyorlar. "Onlar olmasaydı" emin olun ki, daha aydınlık bir noktada olurduk.
* Silvio Ovadyo: Tabii ki, Türkiye'deki derin devletin nasıl kullanıldığı konusunda önemli bir nokta var. Yanlış örnek vermek istemiyorum ama CIA ajanlarının sonradan mafya üyesi olduklarını hiçbir kitapta okumadım. Sizin Türkiye örneğiniz inanılmaz paralelliklerde bulunabiliyor. Bazı boş kahramanlıklara dönüşen olaylar var, o da tabii ki çok tehlikeli. Hiçbir ülkede silahlı olayların takdir edilecek tarafı yoktur, mutlaka yanlış yöntemdir. Fakat orada sonradan pazarlık yapabilmek için, güçlü görünmenin bir yolu olarak düşünülmüş olabilir.
Mutlu: Teröre karşı, terörle cevabın başlangıcıydı; sonra gelişerek devam etti ki, çok kanlı örneklerini gördük. Devlet terörünün insanlara neler yaptığını izliyorsunuz. Derin devlet gibi örgütlenmelerin aslında terörle mücadelenin bir yolu olmayacağını görüyoruz. Verilen mesaj da oydu.
- Silvio Ovadyo: Devletin terör gücünü kullanarak mücadele etmesi yanlış bir şey ama bunu dünyanın çeşitli ülkelerinde görüyoruz. Devlet buna hiç başvurmadığı taktirde, kolay ezilebilir imajını veriyor. Ülkelerin organize ettiği terörün, gerçekten hepsi ülkeleri için mi, yoksa ileride bu karışıyor mu, bu çok önemli. O açıdan, bu belki belirli sınırlı kullanıldığı taktirde belki de olması gerekir. Bunu ABD'de veya başka büyük ülkelerde görüyoruz.
Lütfen dikkat;
22 Ocak 2006 tarihli Vatan gazetesinin ekinde yayınlanan bu sözler, “Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvio Ovadyo”ya aittir!..
Ne diyor Silvio Ovadyo;
“Devletler, teröre başvurmalı” diyor!..
“Çünkü” diyor;
“Devletler, güçlü görünmek için teröre başvurmalı!.. Aksi halde pazarlık yapamaz, güçlü görünemez!”
Görüyoruz musunuz;
3 yıl önce bunları söyleyen, yani “terör meşrudur” diyen bir adam, bugün kalkmış, “çatışma”(!)lardan rahatsızlık duyduğunu söylüyor!..
Kartel gazeteleri de, bunu “yarım sayfa haber” yapıyor!..
Yuh!.. Ervahına yuh!..
Bu “zihniyet”ten sonra, kime ve niye “terörist” dediğimiz, gayet net değil mi?..
“Devlet terörü”nü savunan bir adama “terörist” denilmez de, kime denilir?..
“Özgürlük savaşçısı Hamas’lılar”a mı?..
===============
Kıskanmayın n’oolur!
Bilmem hatırlar mısınız; “TRT’nin amblemi”nin değiştiği günlerde, bu amblemin “Viegra”ya benzediğini söylemiş ve demiştim ki; “TRT bu kafayla giderse, Viegra da işe yaramaz!”
TRT’ciler, o yazıdan sonra, sanıyorum dâvâ açmışlardı!..
Ama, şimdi... Geçmişte böyle bir yazı yazmış olan ben, şimdi farklı düşünüyorum... Çünkü TRT’de “Başkan” değişti, “anlayış” değişti, “zihniyet” değişti!..
Bu “değişim”le birlikte de, “Resmî Gazete Haberciliği” yerine “haberde rekabet” anlayışı geldi ki, bu da “reyting”leri yükseltti!
Daha düne kadar “3 bin çalışanı var ama hantal” denilen TRT, “son ataklar”ıyla, özellikle “Aydın Doğan medyası”nı kıskandırmaya başladı!..
Aydın Doğan medyası kalkmış; “Tuncay Güney’in, TRT’de ne işi var?” diye soruyor... Peki, sormazlar mı adama, “Aynı Tuncay Güney’in, Kanal D’de ne işi vardı?”
Ne yani; bu adamın Kanal D’ye çıkması sağlanınca “gazetecilik başarısı” oluyor da, TRT’ye çıkarılınca niye tu kaka oluyor?..
“Kıskanmayın ne olur... Çalışın, sizin de olur!”