Hz. Peygamber ve estetik
Sevgi ve rahmet dini olan İslam’ın sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), insanlığa sadece inanç ve ibadet konularını öğretmedi; belki hayatın nasıl daha mutlu, daha zarif, daha zevkli ve yararlı yaşanacağını da öğretti. O dünyaya Hak ve hukuk getirdi; davranış bilgisi getirdi; medeniyet getirdi; kardeşlik ve sevgi getirdi.
Onun getirdiği dinin bize öğrettiği hayat ilkelerinden biri estetiktir, düzendir. Kabre indirilen bir Müslüman’ın lahdi üzerine dizilen taşlardan birinin çarpık konması üzerine düzeltilmesini emretmişti. Orada bulunanlar tarafından, “bunun ne zararı vardır, nasıl olsa toprakla üstü örtülmeyecek midir?” şeklinde yöneltilen bir soruya verdiği cevapta: “Allah güzel iş yapmayı ve düzenli olmayı sever.” Buyurarak toplumuna ve gelecek nesillere mükemmel bir estetik örneği göstermiştir.
Biz sevgili Peygamberimizin, temiz ve düzgün kıyafetle dolaşmak ve Allah’ın verdiği zenginliği insanın, üzerinde ve yaşayışında göstermesi gerektiği noktasında ümmetine uyarıda bulunduğunu; pintiliği, miskinliği ve perişan kıyafetle ortalıkta dolaşmayı reddettiğini biliyoruz.
Hz. Muhammed (AS) sakallı idi. Ama sakalı hiçbir zaman dindarlık ölçüsü olarak tanıtmadı, belki bir insan olarak sakal bırakmıştı. Fakat o saçlarını ömründe bir kere olmak üzere sadece Veda haccında kısaltmış, diğer zamanlarda uzun saçlı olarak hayatını sürdürmüştü.
Sakal bırakmak saç bırakmak kadar sünnettir. İkisine de İslam âlimleri zaid sünnet = fazlalık sünnet, dini olmayan sünnet demişlerdir.
Bugün yaşayan Müslümanlar, Peygamberimizin sakal sünnetini ihya etmeyi ona uymak, onun yolundan gitmek olarak algılamalarına karşılık, onun gibi saç bırakmayı göz ardı etmektedirler.
Burada geleneğin, insanların din algılamasında nasıl etkili olduğunu bu olay vesilesi ile görmekteyiz. Çünkü dinsel gelenekte sadece sakal bırakmanın dindarlık olduğu vurgulanmıştır.
Oysa eğer Hz. Peygamberin her yaptığını yapmak dindarlık ise saçı bırakmanın da aynı derecede dindarlık unsuru olduğunun vurgulanması gerekirdi. Bu yapılmadı, yapılmıyor. Bunun sebebi Türk geleneğinde, din adamlarının saçı tıraş etmeyi dindarlık olarak algılamaları ve bu olguyu böyle değerlendirmeleridir.
Kanaatimizce bu gelenek Şamanizm ve Budizm’den gelmektedir. Çünkü Şamanlar ve Budist rahipleri saçlarını usturaya vurdururlar. Takva sahibi olarak adlandırılan âlimlerin hemen tamamının sakallı fakat saçlarının sıfıra vurulmuş olduğunu görürsünüz. Burada geleneğin etkinsi açık bir şekilde görülmektedir.
Hz. Peygamber (SAV) uzun saçlı idi. Saçlarının kulak yumuşağı ve omuzlarına kadar indiğini bütün kaynaklar ittifakla söylemektedir. O, Arabistan coğrafyasın ikliminde herkesin yaptığı gibi, sıcağa karşı başını korumak için saçlarını uzatıyordu. Ancak, dikkatimizi çeken nokta Peygamberimizin saç bakımını çok iyi yapmış olması idi.
Hz. Peygamber, saçlarını sık sık yıkar, halis zeytinyağı sürerek tarar, saçlarını ortadan ayırır, hoş kokular sürünürdü.
Onun hayatında dikkatimizi çeken başka bir nokta, altmış üç yaşında vefat eden Peygamberimizin saç ve sakalında sadece on altı adet beyaz tel bulunması idi. Dolayısıyla O siyah saçlı ve siyah sakallı, genç ve güzel görünümlü bir zat idi. Bu sebeple kendisi saçlarını boyama ihtiyacı duymamıştı. Fakat arkadaşlarının, yani ona inanan Müslümanların beyazlayan saç ve sakallarını kına yahut bitkisel boyalarla boyamalarını tavsiye ederdi. Hatta Mekke fethedilince Safa tepesi üzerinde, yeni Müslüman olan ve yaşlılık dolayısıyla saçları ve sakalları bembeyaz olan Hz. Ebu Bekr’in babasını görünce: “Kır çiçeği gibi saçları beyazladı, saçlarını siyaha boyayın, fakat boya çok koyu olmasın, yaşına uygun şekilde bir renk bulunsun.” emrini vermişti.
Demek ki Hz. Peygamber, Müslümanların zinde ve güzel görünmelerini istiyordu. Beyaz saçlar, insanın moralini bozabilir. Onları boyamakla, kişi kendini daha güçlü ve daha genç hisseder.
Bu durum eşler açısından da önem taşır. Sevgili peygamberimiz, Müslümanların eşlerine karşı daha süslü ve güzel görünmelerini istiyordu. Bunun gibi, hanımların da ellerini ve saçlarını kına yahut bitkisel başka boyalarla boyamalarını istiyordu.
Bize, sık sık sorulan sorulardan biri, hanımların saçlarını kına dışında bir boya ile boyamanın caiz olup olmadığıdır. Buna cevabımız, Peygamberimizin bu gibi tavsiyeleridir.
İşte böylece, hanımlar kocaları için, erkekler de hanımları için süslenmeli ve aile hayatı içinde tam bir eşitlik ve adalet sağlanmalıdır. Oysa toplumumuzda bunun tersi yapılır genellikle…
Hanımlar ve beyler en süslü giysilerini evden dışarıya çıkarken giyinirler. Oysa bu aile içi ilişkilere zarar verir. Toplumun önüne elbette temiz ve düzgün kıyafetle çıkmak gerekir. Fakat özenerek, bezenerek, boyanarak, eşler önce birbirini cezbetmelidirler. Böylece gözleri başkasında olmamalıdır. Bu husus aile hayatında çok önemlidir.
Aile içinde süslenmeyen kadınlar, kocalarının çapkınlıklarına maruz kalabilir. İşte sevgili peygamberimiz, insanların mutluluğuna hizmet eden hayat ilkelerini kazandırmış, insanlığa çok ileri bir görüş ve bakış açısı getirmiştir…
Geleneklerin etkisi ile bunlardan mahrum olmamalıdır insanlarımız… Bunun yolu Peygamberimizi doğru anlamaktan geçer. Toplumumuzda yaygın olan Peygamber imajı Osmanlı tipi âlimler, çağdaş din adamları ve Müslümanların imajıdır. Peygamberimizi gerçek bilgilere göre tanımalı, onu geleneğe göre değerlendirmemeliyiz. Peygamberimiz güzel insandı, güzel işleri ve güzel şeyleri severdi. O, estetik bakımından da bizim için mükemmel bir örnekti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.