Genelkurmay 4 yıl boyunca niye sustu?
Her zaman söylediğimi, yine tekrar edeyim... Hemen herkes gibi, ben de şuna inanırım: Bir insan, “mahkeme” tarafından yargılanıp “mahkûm” oluncaya kadar “masum”dur... Yani, bir insanın “gözaltına” alınmış veya “tutuklanmış” olması, onun “suçlu” olduğu anlamına gelmez...
Kısacası, yargılanıp “hüküm” verilinceye kadar herkes “masum”dur!.. Ama hiç kimse “masun” değildir!.. Hiç kimsenin “ayrıcalığı” veya “dokunulmazlığı” yoktur. Anayasa’nın 10. maddesine göre, “kanunlar önünde herkes eşittir” ve hiç kimseye “imtiyaz” tanınamaz!..
Bu madde “öteki” için de geçerlidir, “beriki” için de!..
Bu madde, “asker” için de geçerlidir, “sivil” için de!..
Kimin hakkında “suçlama” varsa, o kişi hakimin huzuruna çıkıp, “hesap” vermek zorundadır... “Höt-möt” diyerek hiç kimse suçluluğunu gizlemeye kalkamaz!..
O İDDİALAR YENİ DEĞİL Kİ!
Bunları böylece ifade ettikten sonra, gelelim şu “intihar” meselesine... “Genelkurmay’ın açıklaması” konusundaki görüşlerimi dün ifade etmiştim...
Malûm, Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın intiharı sonrasında yapılan açıklamada, bu intiharın “medyadaki yayınlar” üzerine gerçekleştiği ve dolayısıyla bu yayınlarda “yargısız infaz yapıldığı” ileri sürülmüştü!..
“Yargısız infaz” iddialarına karşılık, ben de çeşitli olaylardan örnekler vermiş ve “yargısız infaz”dan şikâyet eden Genelkurmay’ın, bu girişimleriyle “Yargı’ya infaz” uyguladığını yazmıştım...
Bugün, “madalyonun öteki yüzü”nü çevirip, bir başka “soru”yu gündeme getirmek istiyorum... Sorunun muhatabı hem Genelkurmay’dır, hem de Kartel medyası!..
Öncelikle Genelkurmay’a soralım:
Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın; “beylik tabancası”nı sağ şakağına dayayıp “intihar” etmeden önce, “bir gazete”deki, yani “Star gazetesi”ndeki haberi okuduğu, daha sonra avukatı Yurdakan Yıldız’ı arayıp; “Gazeteler, teröristlerin açıklamalarına itibar ediyor!.. O hale geldik ki, teröristler bizden kıymetli hâle geldi!.. Bunlar çok ağırıma gidiyor!.. Biz boş yere mi şehit veya gazi olduk?.. Artık yaşamak istemiyorum” dediği ileri sürülüyor!..
Genelkurmay da “aynı kanaatte” olmalı ki;
“Bir gazetede” çıkan haberlerin intihara yolaçtığını, bunun da “yargısız infaz” olduğunu ileri sürmüştü!..
İyi ama; “sözde itirafçı” denilerek küçümsenmek istenen Abdülkadir Aygan’ın iddiaları yeni değil ki!.. Yani, bu iddiaları ilk defa Star gazetesi gündeme getirmedi ki!..
Bu iddialar, Hürriyet, Milliyet ve Radikal gazetesinde de, hem de “4 yıl önce” gündeme getirilmişti!..
Şimdi, soru şu:
Abdülkadir Aygan, bu iddiaları gündeme getirdikten sonra, Genelkurmay niye “gereğini” yapmadı?..
Ya da, şöyle soralım:
Hürriyet, Milliyet ve Radikal’de çıkan haberler “yargısız infaz” olarak görülmedi mi ki; o zaman “sözde itirafçı” ve “yargısız infaz” kavramları kullanılmadı?..
Ne yani, bu kavramları kullanmak için, Albay Kırca’nın illa “intihar” etmesi mi gerekiyordu?..
ABDÜLKADİR AYGAN KİMDİR?
Gelelim şu “sözde itirafçı” meselesine...
Abdülkadir Aygan, evet, bir “PKK itirafçısı”dır?..
Ama aynı zamanda bir “JİTEM elemanı”dır!..
Haber Müdürümüz Nazif Karaman’ın ulaşıp, bana aktardığı bilgilere göre; PKK terör örgütü içinde yer alan Abdülkadir Aygan; 1985’te “ajanlık”la suçlanan bir kişinin infazına şahit olunca, örgütten kaçar.
Aygan teslim olur olmaz JİTEM serüveni başlar. Siirt Alay Komutanlığı’nda sorgulanır. Sorgulama ekibinin başında ise 1993 yılında Ankara’da öldürülen ünlü JİTEM’ci Cem Ersever vardır. Ersever, Aygan’ı ikna ederek “itirafçı” olmasını sağlar.
Diyarbakır Cezaevi’nde, Hüseyin Tilki ve Ali Ozansoy gibi isimlerin de kaldığı itirafçılar koğuşuna yerleştirilen Aygan, müebbet hapse mahkûm olur, ancak Pişmanlık Yasası’ndan yararlanınca, cezası düşürülür ve 1990 yılında tahliye olur.
Tahliye olduktan sonra yarım bıraktığı askerliğini tamamlaması için tekrar askere alınır.
Kendi anlatımına göre, Mart 1990’da Kars’ta askerlik yaparken bir gün Cem Ersever ve Albay Arif Doğan tarafından Diyarbakır’a aldırılır.
Aygan Diyarbakır’a gittikten sonra başında Cem Ersever’in bulunduğu “7 kişilik JİTEM kadrosu”na dahil olur.
Askerlik bittikten sonra, Abdülkadir Aygan’a önce yeni kimlik çıkarılır. Ardından da 1 Eylül 1991 tarihinde Jandarma’da sivil memur olarak işe yerleştirilir.
SÖZDE DEĞİL, ÖZDE JİTEM’Cİ!
Aygan’ın “JİTEM elemanı” olduğunu anlamak için, bu kadar bilgi, herhalde yeterlidir!.. Ama arzu eden olursa, Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanı Tuğgeneral Vahdettin Bereceli imzasıyla Diyarbakır’daki 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne gönderilen 20 Ekim 2006 tarihli “resmi yazı”yı da yayınlayabiliriz!..
Sonuç itibariyle; Abdülkadir Aygan; Genelkurmay’ın ifade ettiği gibi “sözde itirafçı” değil, “maaşlı JİTEM elemanı”dır!..
Dahası; JİTEM komutanlarından Emekli Albay Abdülkerim Kırca ile de çalışmış ve onun “icraat”larına yakından tanık olmuştur!..
Dahanın da dahası; “sözde itirafçı” denilen Aygan’ın gösterdiği hemen her yerden “ceset” çıkmıştır!..
Bu cesetler “faili meçhul cinayet”ler sonucu öldürülen insanlara aittir!..
Şimdi, soru şu:
Bu konular, “4 yıldan bu yana” biliniyor olmasına rağmen, Genelkurmay, bu “iddia”ların üzerine niye gitmemiştir?
Bir soru daha: Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın, “bir gazetedeki” haberler, “onuruna dokunduğu” ve “çok ağırına gittiği” için “intihar” ettiği söyleniyor!..
İnanın, merak ettiğim için soruyorum;
“Abdülkadir Aygan’ın aynı iddiaları 2005 yılı Nisan ayındaki Hürriyet, Milliyet ve Radikal gazetesinde gündeme getirildiğinde, acaba Albay Kırca’nın onuruna dokunmamış ve ağırına gitmemiş miydi?..”
İŞTE KARTELDEKİ O HABERLER
Sırası gelmişken, “kartel gazeteleri”ne de bir çift sözüm var: Dün baktım; Hürriyet’te de, Milliyet’te de, Radikal’de de; haberler “Genelkurmay ağzı”yla verilmiş ve Albay Kırca’nın “Bir gazetede çıkan haberler üzerine” intihar ettiği ileri sürülmüş!..
Buna, ne denilir bilir misiniz?..
Buna, “sıvışmak” derler!..
Kartelin yaptığı “postalı görünce korkup sıvışmak”tır!..
Çünkü efendim; demin de dediğim gibi, “Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın infazları” ile ilgili iddiaları, hem de “sözde itirafçı”(!) Abdülkadir Aygan’ın ağzından “ilk gündeme getiren” gazete Milliyet’tir!..
Hem de, tam 4 yıl önce!..
Milliyet, 3 Şubat 2005 tarihinde, Abdülkadir Aygan’ın ağzından tim komutanı Abdülkerim Kırca’nın oynadığı rolü ve kaçırılan şahsın yakılarak öldürüldüğü iddialarına ayrıntılı olarak yer vermişti!..
Radikal gazetesi de 3 Şubat 2005 tarihli sayısında bu haberi “Acı bir Susurluk öyküsü” başlığıyla kullanmıştı...
Baba İzzettin Aslan’ın 10 yıldır hiçbir haber alamadığı oğlunun ancak mezarına ulaşabildiği belirtilen haberde “Resmi makamlar tarafından varlığı kabul edilmeyen JİTEM’in bir cinayeti aydınlandı: Savcının ve askeri yetkililerin gözetiminde açılan mezardan çıkan kemiklerin, Aslan’a ait olduğu DNA testiyle de doğrulandı” denilmişti!..
Haberin hemen giriş bölümünde ise Abdülkadir Aygan’ın itirafları hatırlatılarak intihar eden Abdülkerim Kırca’nın olaylarla bağlantılı olduğu ididasına yer verilmişti...
Haberde “Abdülkadir Aygan, itiraflarında dönemin Bölge Jandarma İstihbarat Grup Komutanı Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın da bizzat olayın içinde olduğunu vurguladı” denilmişti!..
5 Nisan 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ise, “JİTEM’ciler için suç duyurusu” başlığı altında verilen habede, “Aralarında ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım, Musa Anter cinayeti zanlısı PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan ile rütbeli askerlerin de bulunduğu ‘Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Komutanlığı (JİTEM) elemanı oldukları’ öne sürülen 18 kişi hakkında yeni bir soruşturma başlatıldı” deniliyordu..
2 Nisan 2005 tarihli Milliyet, “JİTEM iddianamesi” başlıklı haberinde Diyarbakır Başsavcılığı’nın 13 yıl sonra hazırladığı iddianamede 8 cinayetin failinin ‘JİTEM’ olduğunu belirlediğini yazmıştı!.. Haberde iddianameye atıf yapılarak JİTEM’in bir ‘çete’ olarak nitelendiği ve ‘sözde’ devlet adına cinayet işlediği vurgulanmıştı!..
2 Nisan 2005 tarihli Radikal Gazetesi de JİTEM iddianamesini “Susurluk hortladı” başlığıyla duyurmuştu!..
İNTİHAR, SORUMLULUKTAN KURTARMAZ
Daha fazla bilgi aktarıp da, işi “boğuntu”ya getirmek istemiyorum...
Demek istiyorum ki;
Genelkurmay, 4 yıl önce niye bu gazeteleri de “yargısız infaz” yapmakla suçlamadı?.. Kırca’nın “sanık sandalyesi”ne oturması için 16 yıldır niye hiçbir şey yapmadı?..
Niye hâlâ Kırca’yı yargılayacak mahkeme aranıyor?..
Sadece hazırlık soruşturması niye 12 yıl sürdü?..
Aygan için, o zaman niye “sözde itirafçı” denilmedi?..
Emekli Albay Abdülkerim Kırca, 4 yıl önceki bu haberler için niye “ağırıma gidiyor” demedi?..
Bugünkü haberler onuruna mı dokundu, yoksa “Ergenekon Soruşturması”na dahil edilmekten mi korktu?”
Hakkında 2005 yılında ‘silahlı çete kurmak’, ‘işkence’ ve ‘3 defa adam öldürmek’ suçlarından müebbet hapis talebiyle dava açılan Abdülkerim Kırca’nın, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Mardin’de şehit edilen Albay Rıdvan Özden cinayetlerinin Ergenekon davası kapsamında yeniden ele alınmasından rahatsız olduğu söyleniyordu, bu doğru mu?..
Ve kartel gazeteleri...
JİTEM’ci Aygan’ın, JİTEM’ci Kırca’yı suçlayan ifadeleri “gündeme ilk getiren kendileri” olduğu halde, bunu “teğet” geçip de, bugün niye başka gazeteleri suçluyorlar?..
Uzun lâfın kısası; hiç kimse ve hiçbir kuruluş, “dramatik olayları” bahane ederek, kendi sorumluluğunu örtbas edemez!..
Bu; Genelkurmay da olsa böyledir, Kartel de olsa!..
Cinayetlerin zirve yılı: 1993
Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın intiharı, bana çok şeyi düşündürttü.. Her şeyden önce, “varlığı hep inkâr edilen” ve her sorulduğunda “yok” denilen JİTEM’in var olduğunu, bu teşkilatın “çete”ye dönüşüp, “faili meçhul cinayetler” işlediğini öğrendim!.. Yine öğrendim ki; “yok” denilen JİTEM’de “PKK itirafçıları” görev yapıyor ve bunlar “maaş bordroları”nda açıkça görülüyor!..
Ne yalan söyleyeyim; bu “intiharın açığa çıkardığı gerçekler”den sonra, içimdeki “kuşku”lar daha da büyüdü, kafamdaki “soru işaretleri” daha da arttı!..
“Vatansever” kimdir, “hain veya bölücü” kimdir?.. Bunlara karar veren kimdir?.. Bunları ciddi ciddi sorgulamaya başladım..
Uğur Mumcu’yu kim öldürmüştür?.. Bu cinayet, niçin “faili meçhul” kalmış ve hakkında niye “onlarca cinayet senaryosu” yazılıp, “gerçek katiller” gizlenmiştir?..
Uğur Mumcu’nin öldürülmesi, Org. Eşref Bitlis’in uçağının “buzlanma(!) sonucu düşmesi, Sivas Madımak olayları, Erzincan Başbağlar’daki katliam ve Turgut Özal’ın “şüpheli” ölümü gibi hadiselerin “1993 yılında” gerçekleşmesi “plânlı” mıdır yoksa “tesadüf”(!) mü?..
Bu soruları, artık daha ciddi sormaya başladım!..